Hayli yamalı bir şekilde doktoru ve diğerlerini zar zor eve ikna ederek eve getirilmeyi başarmıştım. Elimde büyükçe bir dikiş, geri kalan her yerimde ise küçüklü büyüklü bandajalar vardı. Bir koluma Egemen diğerine Ferit girmişti. Tekerlekli sandalyeye binmemeyi kabul ettirmiştim ama beni bu şekilde taşımakla yaptırmadığıma pişman etmişlerdi. Ilgaz önümüzden ilerliyordu, hastaneden çıkınca hızlanıp arabanın kapısını açtı. Tek bir arabaya sığamayacak kadar kalabalık olduğumuzdan hastaneye gelirken Doğu ve Batıyı evde bırakmıştık. Evde bekleyen birilerinin olması, etrafımda bu güzel adamların olması güzel hissettirmişti. Bunları düşünürken şu rahat diye bahsettiğim koltuğumda uzanmıştım başımda bu beyefendiler hariç bir de Ilgaz vardı.
Onun hissettirdiklerini ise güzel diye adlandıramıyordum. O başkaydı, bu iyi bir başkanlık mı onu bile bilmiyordum. Beni üzmek, kırmak, parçalamak tek bir gecesini almıştı. Tek bir gecede emanet etmişti beni en yanlış kişiye. Tek bir gecede iliklerime kadar kimsesizliğe batırmıştı. Onun sadece birkaç saatini alan bu yıkımın enkazını kaldırma çalışmaları ise hala bitmemişti. Bitmek üzere de değildi. Ben onunla boğuşurken yine bir şey oldu, tek bir gecede karşıma çıktı. Unutturduğu her şeyi daha kuvvetli bir şekilde hatırlatmıştı. O güzel değildi belki ama bu onu sevmeme engel de değildi.
Bunları düşünürken bir yandan da etrafı inceliyordum, ev bıraktığımdan çok daha topluydu, hatta uzun zaman sonra ilk defa topluydu. Doğu ve Batı'nın bir süre daha banyoya gidip geldiğini görünce burası gibi orayı da düzeltip temizlediklerini anladım. Ferit ve Egemen yardım etmek istese de gerek olmadığını söyleyip onları yanımıza yolladılar. Kendileri de çok geçmeden herkesin olduğu ama kimsenin konuşmadığı odaya gelip uygun bir yere yerleştiler.
Uzun süreli haraketlilikten sonra bu sakinliği yadırgadıkları her hallerinden belliydi. Ilgaz'ın oturduğu tekli koltuğun yanına sandalye çeken Doğu onu sürekli rahatsız ediyor ve telefonuna sataşıyordu. En sonunda Ilgaz telefonunu kilitleyip koltukla arasına attı. Doğu pişkince sırıtıp geri çekilirken onları izliyordum. Yine her şey eskisi gibi görünüyordu ama hiçbir şey öyle değildi. Sadece Ilgaz ve ben için geçerli olan bir durum da değildi bu üstelik. Egemen, Batı, Ferit özellikle Doğu... Sadece fiziksel olarak da değil ruhen de bir farklılık vardı, hepsini analiz edecek kadar uzun süre geçmediği için bunun sadece yerinde bir tahmin olduğunu inanıyordum.
Doğu ve Ilgaz hariç hepimizin elinde telefon vardı. Doğu oflayıp püflerken bir yandan da gözleri ile odayı dolaşıyordu, yapacak bir şey arıyor gibiydi. En sonunda bakışları plakların olduğu yere sabitlendi muzır bir gülüşle bana doğru döndü bunun bir müsaade isteme olduğunu anlamıştım. Çok ince bir davranıştı. Kafamla onayladım, ayağa kalktığında:
"Yalnız çalışmaması çok muhtemel, bayadır bakımını yapmadım, hele içinde bir plak kaldıysa bu gece imkansız gibi duruyor." Herkes önce bana sonra da bakışlarımı takip edip Doğu'ya döndü. Beni duymuştu ama cevap vermedi. Yavaş hareketlerle kapağı kaldırdığında belli belirsiz bir toz bulutu yükseldi. Hafif utançla sırıtarak "Demiştim." diye mırıldandım. Doğu buna da cevap vermeyerek elini içeride duran plağa doğru attı ve yüzünde şaşkın bir ifade ile
"Vay vay vay!" diyerek herkesin gördüğünden emin olmak istercesine sıra sıra döndü.
[Patrick Watson-Melody Noir]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Narrativa generaleAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀