Masaya doğru yürürken aklımda milyon tane tilki dolanıyordu. "Acaba çok mu üstüne gittin?" diyordu biri. "Boş ver iyi oldu!" diyeni pek duyduğum söylenemezdi "Geri dön!" diye söylenense beni ikna etmek üzereydi ama masaya yaklaşıp Doğu'yla göz göze gelmiştim bile. Eli ile gelmemi işaret etmişti bu yüzden yanındakilerin yüzü de sırayla benim olduğum tarafa döndü. Biraz daha yaklaştığımda bir tanıdık yüz daha katılmıştı aralarına, Cemre.
Onu ilk tanışmamızdan sonra sadece birkaç defa daha görmüştüm ama buna rağmen hiç değişmemişti. Beni görür görmez hakkında en ufak bir fikrimin olmadığı samimiyet ile boynuma sarıldı. Bir süre tepki veremesem de sonrasında tek elimle sırtını sıvazladım. Benden ayrıldığında tek eli hala belimdeydi. Diğerleriyle arayı bu kadar çabuk kapatmaya başlamamızı anlıyorum ama Cemre'yle kapatılacak bir aramız hiçbir zaman olmamıştı oysa o arayı kapatalı uzun zaman oluyor gibiydi. Aramızda geçen selamlaşmanın ardından hala eli belimdeydi. Çocuklarla ettiği havadan sudan muhabbetlere ara sıra beni de katıyordu ama çok kale almıyordum. Belimi saran elinden kurtulmak için biraz kıpırdansam da buna kesinlikle izin vermiyordu. Pes edip kadehimi almak için masaya uzandığımda yanımda Ilgaz belirdi. Bir yandan ona bakıyor bir yandan elimdekini yudumluyordum. Onunsa tüm dikkati Cemre'nin üstündeydi.
Beraber olduğumuz zamanlar Cemre'nin bana asıldığını iddia ederdi. Kıskanç birisi değildi, bu tarz aşırı duyguları hiçbir zaman olmadı. Sadece Cemre; ona göre bana, bana göre herkese karşı samimi bir insandı. O bakışlarını sürdürürken bunu fark eden Ferit durumu kurtarmak için Ilgaz'ın yanına geçti ve:
"Nerede kaldın be kızım? Mercan için yolladık seni sen ondan daha geç kaldın." deyiverdi bir çırpıda.
"Lavaboyu kullanmam gerekti." derken Cemre'den gözlerini çekip bir anlığına bana baktı daha sonra tekrar ona dönüp elini uzattı. "Hoş geldin!" dedi. Cemre elini belimden çekip masaya dayandı ve gülümseyerek Ilgaz'ın verdiği selamı kafası ile aldı. Kimse konuşmuyordu, az önce çok hararetli bir şekilde konuşan Cemre bile masada kalan çerez kırıntılıyla oynuyordu. Hatta bir süre sonra tekrar baktığımda tüm kırıntıları büyükten küçüğe doğru dizmeyi başarmıştı bile ama buna sevinmeden üfleyip hepsini dağlattı ve ardından kolu ile kalan küçük tozları da atıp son derece sakin bir müzik çalınan sahneyi izlemeye başladı.
Her ne kadar muhabbet etmeye çalışsak da açılan her konu fazla yaşamıyordu. Doğunun sürekli sıkılıyorum demesi, Cemre'nin fazla yakın hareketleri ve Egemen'in bile bıkmış gözlerle etrafı incelmesi bu geceyi daha da çekilmez hale getiriyordu. Herkes birsinden hadi artık dağılalım komutunu bekliyor ama hiç kimse bu kişi olmak istemiyordu. Ben hariç.
****
"Evet, öncelikle yıllar sonra bu konuşmayı yapmak beni çok duygulandırıyor." dedi Egemen. Boğazını temizleyerek devam etti. "Nasıl dağılıyoruz?" Herkes bu duruma gülerken bu gece dışarıya sanki bizimle birlikte gelmiş gibi kimseye haber vermeden çıkan Cemre hiçbir şey anlamadan etrafa bakınıyor ve sadece gülümsüyordu. Kimse ona açıklama yapma zahmetinde bulunmadı, onunda pek umurunda olduğunu düşünmüyordum.
Herkes birbirine bakıyor ortaya atılacak herhangi bir fikir bekliyorlardı. Duran topların usta ismi olan, her gecenin müzmin sarhoşu Doğu, yine kendinde konuşma haddi bularak söze başladı:
"Hadi Mercan'a gidelim." dedi. Benim bakışlarım ona, diğer herkesinki ise bana dönmüştü. İçlerinden en istekli olanı da anlamadığım bir sebeple Cemre'ydi. Emrivakiler hoşuma gitmezdi, tıpkı bugünkü buluşma konusunda olduğu gibi. İkisinin de Doğu'nun başının altından çıkmış olması ona karşı hissettiğim sevgiyi gölgelese de ardından gelen sevimli suratı o karaltıyı hemen dağıtıyordu. Benim cevap vermeme fırsat kalmadan Ilgaz:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
General FictionAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀