Göz gözeydiler, dudak dudağa olmaları için santimler vardı. Ama ikisinin de niyeti kesinlikle bu değildi. Bakışlarını bir an bile gözlerinden ayırmadılar, hatta bunu düşünmediler bile. O an, orada sadece birbirini görmeye çalışan iki insan vardı.
Ilgaz'ın sürekli doğru anı kollayan saçı, orada da varlığını hatırlatıp genç kadının pürüzsüz yüzünde yerini almıştı. Mercan kafasını hafif yana eğip minik bir tebessüm eşliğinde, ağır hareketler ile görevini yerine getirdi. Tekrar eski hallerini almışlardı. İkisinin de ne geri çekilmeye, ne de bir adım atmaya niyeti vardı. Ama sorun değildi, böyle anları bozan birileri her daim hazırda beklerdi.
Kapının açılma sesi duyuldu, hemen ardından da kahkaha atan erkeklerinki. Sesi duydukları ilk anda birbirlerinden uzaklaştılar. Ama bu yakınlık birinin gözünden kaçmamıştı. Çocuklar gülerek kızlara yaklaşmaya devam ediyorlardı. Doğu ve Batı koşar adım sahneye çıktılar ve enstrümanlarına sarıldılar. Ferit ve Egemen daha ağır yürüyorlardı. Mercan'ın elinde gitarı gören Ferit şaşkın bir surat ifadesi dudaklarını büzerek şaşkınlığını belli etti.
"Norman, sen çalıyor musun?"
Mercan Ilgaz'a dönerek kafasını iki yana salladığında Ferit Ilgaz'a baktı ve güldü.
"Bayılıyorsun değil mi öğretmenlik yapmaya?"
"Ee ne yapayım kanım kaynıyor." derken Mercan'a bakıyordu.
Herkes yerini aldığında provaya başladılar. Mercan az önce olduğu gibi minderleri oturmaktan içeriye çökmüş, derileri soyulmuş olan koltukta onları izliyordu, daha doğrusu onu izliyordu. Enstrümanlar pahalı olunca salonun dekorasyonuna pek para harcamadıklarını düşündü, eskimiş tek şey koltuk değildi. O sahneye bakıyor Egemen de ona bakıyordu. Bir süre sonra üstündeki bakışlarını fark etti ve ona dönüp kafasını sakladı. Egemen Mercan'ın kulağına doğru eğildi.
"Ona ne zaman söyleyeceksin?"
"Neyi..? Kime?"
"Bal gibi anladın." diyerek Ilgaz'a baktı. Mercan'a geri döndüğünde ifadesinde bir değişiklik olmadığını görünce umutsuz bir şekilde kafasını iki yana sallayıp geri çekildi. Koltuğa yaslanıp sahnede büyük bir istekle çalan gençleri izlemeye koyuldu.
Egemen'in neyden bahsettiğini tabi ki anlamıştı, ama anlamamazlıktan gelmek onun için daha kolaydı. Neyin içinde olduğunu o bile bilmiyorken, bunları Ilgaz'a nasıl anlatacaktı? Aşk dedikleri o büyük duygu bu kadar ani gerçekleşiyorsa, gerçekliğine şüphe ile yaklaşması oldukça normal değil miydi?
O aşkı bu denli sorgularken, aşkın karşı tez olarak çok büyük bir kozu vardı. Mercan onu istiyordu, tarifsiz bir arzu ile sadece onu... Ona dokunmak, onu duymak, ama en çokta doyasıya bakmak istiyordu.
Onu gördüğü zaman; imkansızlara gerçekleşebilme ihtimali doğuyor, güneşin altında susuzluktan kuramaya yüz tutmuş bir çiçeğin suya kavuşmasıyla canlanması gibi onda hayat buluyordu. Asla bu anları harcamıyordu. Kaktüs nasıl en son aylar önce aldığı suya sadık kalıyorsa, Mercan da aynı onu gibi hiç daha fazlasını istemiyordu. Kayıt altına alıyordu; bakışları, konuşmaları, temasları, her şeyi...
Ilgaz Mercan'ın bütün hislerini etkiliyordu, mesela onu görünce belirsizlik korkusu kayboluyordu. Mutsuzlukları rafa kalkıyor, mutluluk sayfaları açılıp teker teker tarafınca okunuyordu. Aşk bu değilse neydi? Onu bu denli karmaşık kılan, onu gördüğü zaman kalbinin hızlıca çarpmasına neden olan, dokunduğunda zamanın kitlenmesini arzulatan bu duygu, aşktan başka ne olabilirdi?
![](https://img.wattpad.com/cover/223090806-288-k544891.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanat Aşk İçindir
Художественная прозаAşk en çok ondayken güzel duruyordu, sevgi en çok ona yakışıyordu ve elleri sadece onunkilerle ısınıyordu. "Aşkı tanımlamaya çalışan nice şair nice yazar gelip geçti dünyadan. Şimdi düşününce, keşke seni tanısalardı diyorum" 10/05/2020🍀