37.BÖLÜM

2.5K 171 29
                                    



Saray' ın dışına çıktığımızda küçük ahşap evlerin ve etrafı Pazar alanına çevirmiş olan insan kalabalığının içerisine doğru ilerlemeye başladık. Bu yoldan geçtiğim ilk an gözlerimde canlanarak o anki şaşkınlığıma hafifçe sırıttım. Hiçbir şeyin farkında olmayan, gördüklerinin gerçekliğine inanmamakta ısrar eden bir Alya...

Şimdi her şey farklıydı. Kendimi hayalini bile kuramayacağım bir gerçeğin içerisinde buluvermiştim. Buraya ait olmadığımın farkındaydım, ama uyum sağlamak için kendimi fazlasıyla zorluyordum.
Çünkü bu şekilde hayatta kalabileceğimi biliyordum.

Cihangir' in atımı kontrol etmek için elinde tutmuş olduğu ip, ben farkında olmadan Murad' ın eline geçmişti.
Cihangir en önde, Murad ise çok az bir mesafeyle onu gerisinden takip ediyordu. Murad, elindeki ipi sıkıca tutuyordu. Bunu elindeki kasılmış olan damarlardan anlayabiliyordum.

Kafamı hiç durmaksızın sağa sola çevirmeye başladım. Her detayı inceleyerek, güzelce zihnime kazımak istiyordum.
İnsanları, evleri, yedikleri, giydikleri, hal ve hareketleri, konuşmaları..
Burayla ilgili hiçbir detayı atlamak istemiyordum. Gördüklerimin tarihte anlatıldığı gibi olup olmadığını öğrenmeyi kendime bir görev edinmiştim.
Şuan duyduklarımın değil, gördüklerimin hâkim olduğu bir dünyanın içerisindeydim.
Ve en önemlisi, bunu nasıl kullanacağım benim elimdeydi..

Şu ana kadar farklı hiç bir şey gözüme çarpmamıştı. Her şey, buradan geçtiğim ilk günkü gibi görünüyordu.
Yine karşılıklı bir şekilde yol kenarına sırasıyla dizilmiş olan satıcılar ve birbirine benzer kıyafetlerin içerisinde etrafta dolanan insan kalabalığı.

Bu alanda, geçen zaman içerisinde en ufak bir değişiklik bile olmamıştı. Her şey aynıydı.
Bu demek oluyordu ki, bu alandaki her şey stabil haline gelmişti. Her günü aynı şekilde yaşıyorlardı. Anladığım kadarıyla bu insanların tek dertleri tarlalarında toplamış oldukları sebze ve meyveleri, el emeğiyle dikmiş oldukları kıyafetleri, tahılları ve pişirdikleri yiyecekleri gün içerisinde satmaktı.

Bu görüntü aklımda tek bir soru belirtmişti.

Acaba, gelecek zamanda tüm bu basit görünen şeylerin hepsinin fazlasıyla zorlaştığını görmüş olsalardı ne düşünürlerdi?

Gelecekten gelmiş biri olarak benim fikrimi soracak olurlarsa, bence herkes doğmuş oldukları zamanda güzeldi.
Bana bir milyon teklif ederek, kalan ömrümü bu zamanda geçirmemi isteselerdi, bunu asla kabul etmezdim. Çünkü bu parayı asla kullanamayacağımı bilecek kadar aklı başında bir insandım.

Aklı başında bir insan olmak..
Bu çok önemli bir detaydı. Ben bu zamanı tercihim doğrultusunda değil, mecburiyetten kaynaklı yaşamak zorunda bırakılmıştım. Alışmış olduğum her şeyin gerisinde kalmış olan bu yer, bir gün geldiğinde bütün ilginçliğini kaybettiği vakit, işte o zaman...

Gerisini getiremiyordum.
Bu düşünmek istemediğim ama düşünmeye mecbur bırakıldığım başka bir konuydu..

Kendi zamanıma dönmem mümkün olmayacaksa eğer, işte o zamanın gelmemesini ümit etmekten başka bir şey kalmıyordu geriye.

Çarşının içinden geçerek, ormanlık alana doğru ilerliyorken Murad ve Cihangir' i göz ucuyla süzmeye başladım. İkisi de atlarının üzerinde çok asil görünüyordu. Yol boyunca o geniş, dim dik omuzlarını bir kez olsun dönmemişlerdi. Başları benimkinin aksine, sağa sola dönmeden sadece karşıya odaklanmıştı.

Bir süre bu şekilde ilerlerken, Cihangir' in aniden atını durdurmasıyla herkeste sırasıyla ona eşlik etmeye başladı. Atından indi ve bana doğru yürümeye başladı. Murad' da atından inmek için hareketlendiği sırada, eliyle olduğu yerde durmasını emretti. Hepimiz şaşkın bakışlarımızı Cihangir' in üzerine dikmiş, ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışıyorduk.

GEÇMİŞE GİDEN KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin