17.BÖLÜM

5.8K 405 78
                                    


Aklımdaki düşünceler beni yiyip bitiriyordu. Böyle bir şey olabilir miydi?  Şuan Osmanlı zamanında olabilir miydim?

Ne yapacağımı bilmiyorum. Böyle bir şey mümkünse de evime nasıl dönecektim, burada tek başıma nasıl hayatta kalacaktım..

Yol boyunca daldığım düşüncelerden Cihangir'in kulağıma fısıldadığı sesiyle arındırıldım.

" Geldik şaşkın surat.. "

" Hıı? "

Birkaç saniye kendime gelmekte zorlansam da, önümde duran kocaman yapının farkına vardığım an, gözlerim dolmaya başladı. Şuan ciddi ciddi Topkapı Sarayının önünde duruyorduk..

Attan indi ve benimde inmem için elini uzattı. Ona doğru bakmak yerine gözlerimi sadece saraya odaklamıştım. Benim kendime gelmemi beklemeden, belimden tuttuğu gibi tek seferde hiç zorlanmadan indirdi.

Ardından dalga geçer gibi  " Gözlerini ayıramayacak kadar çok mu beğendin şaşkın surat? " dedi.

Ona cevap yetiştirecek modda değildim. Her şey alt üst olmuştu. Bu saraya en son ortaokuldayken okul gezisi aracılığıyla gelmiştim. O gezinin, bu saraya ilk ve son gelişim olduğuna inanmıştım.

Yoğun hayatımdan dolayı bir daha yolumun düşeceğinin ihtimalini bile vermezken şuan canlı kanlı sarayın önünde kendisinin Şehzade olduğunu söyleyen bir adamla duruyordum.

Böyle bir şey mümkün müydü? Mümkünse de neden benim başıma gelmişti?

21.yüzyılın zorluğunu yeterince çektiğim yetmediği gibi şimdide hangi yüzyılda olduğumu bilmediğim bir zamanın zorluğuna nasıl katlanacaktım.

Murad, sarayın devasa kapısına yaklaşıp  " Şehzade Cihangir " diye bağırarak geldiklerinin haberini vermesiyle, kapının iki kanadı saniyeler içerisinde ardına kadar açıldı. 

Herkes içeriye girmek için ilk önce Cihangir'in girmesini bekliyordu.  Cihangir ise hiç kimseye aldırış etmeden gözlerini bana dikmiş benden ufakta olsa bi tepki bekliyordu.
Daha fazla dayanamayarak gözlerimde biriken yaşların yanaklarımdan süzülmesine izin verdiğim gibi dizlerimin bağının çözülmesiyle birlikte olduğum yere aniden yığılıverdim.

Gözlerimi yavaş yavaş araladığım sırada başımda bir kızın gözlerini bana dikmiş baktığını fark ettiğim an irkilerek doğrulmaya çalıştığım sırada, alnımdan kucağıma ıslak bir havlu düştü. Kız havluyu büyük bir telaşla kucağımdan alıp

" Sonunda kendinize geldiniz.. Ben hemen gidip Şehzade Cihangir'e haber vereyim. " dedi.

Ona kısık çıkan sesimle sadece " Dur " diyebildim.

Doğrulmaya çalıştığım esnada bana yardım ederek sırtıma yastık yerleştirip dik oturmamı sağladı. Kocaman ihtişamlı bir yatakta oturuyordum. Yatak başlığından örtülerine kadar muazzam işlemelere sahipti. Köşede çok eski model güzel bir çalışma masası duruyordu. Odanın baya büyük olmasıyla beraber ona eşlik eden kocaman yan yana üç penceresi vardı. Pencerelerin köşelerini kapatan bordo, parlak ve kabartmalı perdeler, odanın bütününe çok güzel ayak uydurmuştu.
Yerde ise büyük karışık eskitme bir halı seriliydi. Her şey çok güzel ve gösterişli görünüyordu.

Odayı incelemeyi bıraktığım sırada kıza dönüp, kuruyan ağzımdan zar zor kelimeleri çıkartırcasına " Cihangir nerede? " diyebildim. 

Kız 19, 20 yaşlarında görünüyordu. Sarışın, kahverengi gözlere sahip sevimli bir kızdı. Üzerinde boydan boya işlemeli kahve tonlarında bir elbise vardı. Hemen hemen benimle aynı boylarda görünüyordu.

GEÇMİŞE GİDEN KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin