Yeni bölüm geldi. Keyifli okumalar. Oy verip, yorum yapmayı unutmayın. Yazarınız çok mutlu oluyor o zaman.
Multimedya: Feridun Düzağaç düşler sokağı
★★★★Kharıbülbül'ün hikâyesi★★★★
2016 Nisan. Füzuli ilçesi. Ulduz
Onları izlemeye devam ettiğim yarım saatte, şaka yapıp salak salak gülmüşlerdi ve bu onları öldürme hissimi fazlasıyla yükseltiyordu. Aradığım adamı bulana kadar sabr edecektim, çok az kalmıştı zaten. Söylediklerine göre en az 15 dakika sonra buraya geri dönecekti, "sevgili generalleri". O adam eli kanlı bir katilken, aynı zamanda bu salak ermeni askerlerinin gıpta ettiği bir generaldi. Onun gibi acımasız bir katil olmak istiyorlardı. Zaten onların kanında olan bir şey değil mi bu vahşilik? Onlar Hocalı da, Ağdam da, Hocavend de, Zengilan da, Şuşa da insanları vahşice katletmediler mi? Onlar ve onların devam eden nesilleri Türklerden hep nefret etti. Dilenci gibi bizlerden hep toprak istediler ve gerekli cevabı sert bir şekilde aldılar. Şimdi de almaya devam edecekler. Türkler yıllar önce onların heveslerini kursaklarında koyduğu, sözde "Büyük Ermenistan" iddialarını yok ettiği gibi, şimdi de aynısı yapacak ve Karabağ'ı o şerefsizlerin elinden alacak.
Askerler hazır ola geçtiğinde, adamın geldiğini anladım. Nefesimi tutup, söyleyeceklerini dikkatlice dinlemeye başladım. Yapacağım en küçük hata bile beni ölüme götürürdü. Ölümden korkmuyordum kesinlikle, sadece babamın intikamına bu kadar yaklaşmışken ölmek benim için koca bir hayal kırıklığı olurdu. Pislik askerlerine görev verdikten sonra, şahsi arabasıyla evine döneceğini söyleyip gitti. Ben de yerimden temkinli bir şekilde çıkıp onu takip etmeye koyuldum. Hava aydınlanmadan işini bitirmem gerekiyordu, aydınlıkta yakalanma riskim çoktu, hatta yüzde doksan dokuzdu. O arabasına binmeden önce arabanın bagajına girip saklanmayı düşünüyordum. O zaman o şerefsizi öldürme şansım daha yüksekti.
Tam arabasına binerken, askerlerden birinin onu çağırmasıyla derin bir "oh" çektim. Bu gün şanslı günümdeydim. O gelene kadar bagaja girip, sessizce bekledim. Bir çıt bile çıkmamalıydı yoksa bu aldığım son nefes olurdu.
Araba haraket etmeye başladığında beni fark etmediğini anlamıştım. Pozisyonumu bozmayarak, sessizce beklemeye devam ettim. Bu araba eninde sonunda duracaktı ve bu şerefsizi yanlız yakalayacaktım. Şimdilik bir azcık sabr etmem gerekiyordu. Sadece bir azcık...
1985 Mart, Şuşa ilçesi, Daşaltı köyü, Hurşit
Asker gülümseyerek karşımda durduğunda içimde biriken tüm kuşlar aynı anda kanat çırpmış gibi mideme ağrı saplandı. Kendimi toparlayıp ağaçtan indim ve hız kesmeden direk eve koştum. Herkes uyuduğu için sessizce odama geçip, yatağıma uzandım. Kalbim küt küt atmaya devam ediyordu. Gözlerimi kapatıp elimi kalbimin üstüne koydum. Onunla yaşadığım anlar gözümden önünden geçerken,bir an boğuluyorum sandım. Kalbim göğüs kafesime sığmıyordu. Mavi gözlü askerin söylediği her bir kelime aklımda dönüp duruyordu.
"Anı kaçırma demişti, anı kaçırma. Geçen zaman asla geri dönmüyor." Haklıydı, geçen zaman geri dönmüyordu. Bu yüzden her anı doya doya yaşamak lazım. Mutluluk bize kendiliğinden gelmez, biz mutluluğu çağırmalıyız, gerekirse kulağından tutup sürükleyerek getirmeliyiz. Hayatın tadı ancak o zaman çıkar çünkü. Ancak o zaman yaşadığımıza değer. Mutlu olmak için hayallerimin gerçekleşmesini beklemeyeceğim. Mutlu olacağım, o zaman hayallerim teker teker gerçeğe dönüşecek.
★★★★★★★★★★★★★★★★★★
Nisan ayı
Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü açtım. Penceremden gelen kuş sesleri, bir melodiden farksızdı. Kuşların sesi o kadar büyüleyici ki, insan uykusunda bile rahatsız olmuyordu. Kulaklarına gelen her ses sana uyanman gerektiğini fısıldıyor ve sen zorla değil isteyerek kalkıyorsun yataktan. Nisan ayının gelmesi baharın kokusunu belirginleştiriyordu sanki. Pencereyi açtığım anda eve giren nemli toprak kokusu, gece yağan yağmurun izlerini taşıyordu. Yaz yağmuru kısa ama bol sulu olurdu genelde. Sanki kısacık olan zamanda tüm suyunu boşaltmak istiyordu bulutlar. Bulutlar sanki yarışa girmiş gibi bir yağmur damlası bile bırakmak istemiyorlardı içlerinde. Hangisinin kazandığını hiçbir zaman bilemesem de onları izlemeyi seviyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
Lãng mạnŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...