Yeni bölüm geldi keyifli okumalar 🤗🤗
Uzun zamandır yoktum ve size çok uzun bir bölümle geldim. Final bölümünden önce son bölüm 😢Multimedya: Şöhret Məmmədov adını qoymadığım
★★Bölüm 35: Benimle ağlar mısın? ★★
2017 Ocak. Bakü. Hurşit
Artık kış gelmiş, havalar soğumuştu. Ocak ayındaydık ve arada bir yağan yağmur ve esen rüzgarlar hariç hava güzeldi. Özgür olduğum andan beri deneyimlediğim havalar içinde en çok sıcak havaları sevmiştim. Hafif rüzgar esen, sıcak havalar da bahçe de oturup sıcak çayımı yudumlamak çok güzel hissettiriyordu. Fakat şimdi havalar soğuk olduğu için dışarı da çay içerken üşüyordum. Üşüme hissini sevmemiştim. Kat kat elbiseler giyip dışarı da dolaşmak hiç güzel değildi. Bana göre kışta sadece evde oturmak güzeldi, sıcak sobanın yanında, elinde sıcak çayın ve okuyacak güzel bir kitabın varsa dünyanın en mutlu insanı sendin. Tıpkı benim şimdi yaptığım gibi. Elimdeki kitaba takmıştım. İki, üç gündür bitirmek için sabırsızlanıyordum. Ancak sonlarına geldiğim de hiç bitmesin istedim, bir yüz sayfa daha olsun, bir az daha okuyayım.
Kitap Fyodor Dostoyevski'nin "Beyaz geceler" kitabıydı. İlk defa onun "Suç ve Ceza" kitabını esirken okumuştum. Ve keşke bende Raskolnikov gibi olsaydım, demiştim. O gün karar vermiştim, iyi insanlara zarar veren herkese zarar verecektim. Beni esir eden insanlardan, bana ilaçlar vererek delirten doktorlardan ve yemek veriyorum adıyla beni yavaş yavaş zehirleyen insanlardan bir bir intikam alacaktım. Onları cehenneme gönderecektim. Yapmıştım da, hepsini olmasa da bir kısmını bu dünyadan silmiştim.
Kitapta şöyle bir cümle okuduğum da duraksadım:
"Sevmek, güzel birine aşık olmak değil, o kişide bilmediğin bir zamanın, beklenmedik bir anında kendini bulmaktır."
Bu cümle bana kendimi hatırlatmıştı. Ben kendimi Cevat'ta bulmuştum. Hiçbir şey hatırlamasam da, artık yaşlansam da, kalbim hâlâ onu hatırlıyordu ve gözlerim yaşlanmış yüzünü genç bir prens olarak görüyordu. Ben bu zamana yabancıydım, yıllardır küçük bir evde yaşamış dışarıyı hiç görmemiştim. Bilmediğim bir zamanın beklenmedik bir anında rastladım ona. Kendimi bile doğru dürüst tanımazken sevdim onu. Kalbim hastaydı, o kalbimi iyileştirdi. Beni hiç olmadığım kadar mutlu etti. Hastalıklı fikirlerimi çürüttü, kalbimdeki kini un ufak etti. O benim insanlara olan nefretimi silip attı. Ben ona kendimi borçluydum, çünkü o beni kendi benliğime kavuşturmuştu.
Cevat "Güneşim ne yapıyorsun bakalım?" Diyerek girdi içeri. Etrafa gülücükler saçıyordu, mutlu olduğu her halinden belliydi.
"Hiç kitap okuyordum." Dedim elimdeki kitabı rafa koyarken.
"Hadi dışarı çıkalım. Bir az sahilde başbaşa otururuz. Nasıl fikir?"
Hava soğuktu ve dışarısı hiç eğlenceli değildi. Yine de "olur" dedim. Yüzündeki gülümsemeyi soldurmak istemedim. Montlarımızı giyip dışarı çıktık. Kapı da duran beyaz araca bindik. Cevat arabayı sahilde uygun bir yere park etti. Hava buz gibiydi. Montumun önünü kapatıp deniz kenarındaki taşlara oturdum. Cevat elinde iki sıcak kahveyle yanıma oturdu. Kahveyi alıp bir kaç yudum içtim. Sıcak kahve boğazımdan geçerken içimin ısındığını hissettim.
"Deniz ne güzel vuruyor sahile değil mi?" dedi.
Gözlerimi denizden çekmeden "evet" dedim.
"Sence okyanusların dibinde insanlardan saklanmış denizkızları yaşıyor mu?" Diye sordum aniden.
"Bilmem. Belki de yaşıyordur. Okyanuslar büyük bir bilinmezlik. İnsanoğlu uzayı bile öğrendi ancak okyanusları daha öğrenemedi. Sadece küçük bir parçası, yüzde beşi öğrenildi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
Roman d'amourŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...