Selam herkese. Nevruz Bayramı kutlamaları nedeniyle uzun bir zamandır bölüm yazamıyorum. Umarım hikâyeyi unutmamışsınızdır. Yazarcığınızı affedin ve bol bol yorum yaparak şımartın. İpucu yorum ve beğeni ne kadar çok olursa, bölümleri yazmak için o kadar çok motive olurum ve yeni bölümler çok çabuk gelir. Keyifli okumalar.
Multimedya: Sezen Aksu insanlık hali
★★★Bölüm 2: Sevdiğine verirsin★★★
2016 Nisan. Füzuli ilçesi. Ulduz
Atışma devam ederken bizden iki kilometre uzaklıkta bulunan mevzi de tanıdık birine ilişti gözüm. Bu yüzü tanıyordum, ancak nereden olduğunu bir türlü çıkaramıyordum. Fakat içimde anlamadığım bir öfke vardı. Bunun yalnış bir hamle olduğunu bile bile Ona doğru nişan almak istedim. Ancak onu vuramazdım. Benim kendi başımıza karar vermek gibi bir lüksüm yoktu. Ben askerdim ve askerler verilen emirleri yerine getirirler. Kendi hislerine göre hareket etmezler.
Gözlerimi o adamdan çekip tekrar izlemem gereken kişiyi izlemeye devam etmeye çalıştım. Ancak bu mümkün olmuyordu, aklım durmadan o adamı tanıdığımı ve o adamın iyi biri olmadığını hatırlayıp duruyordu. Eski hatırlar teker teker aklımdan geçiyor, kendimi durdurup şimdiki ana dönemiyordum. Gözlerimi kapattım. Tüm vücudum titredi. Hafıza çalışma şekli gariptir. En güzel anılar kısa süreli belleklerde saklanırke, can yakan hatıralar uzun süreli belleklerde ömür boyu saklanır. Şimdi gözlerimin önünde beliren o görüntüler gibi. Bundan 23 yıl önce o lanet ormanda gördüğüm o manzara ve babamın cansın bedeni üzerinde kahkaha atan o canavar...
Hepsi birer birer aklımı doldurmaya başladığında dişlerimi sıktım. Bu adam hayatımı mahveden şerefsizdi.
Babamın katili... Tüm Şuşa halkının katili...
Bazen unutmak istediğiniz, yok saymak istediğiniz hatırlar, en olmadık zamanda gelir yerleşir aklınıza. Siz onları mazinin tozlu raflarına kaldırdığınızı düşünürsünüz, ancak onlar sinsi bir yılan gibi sizi sokacağı anı bekler, bu an en savunmasız olduğunuz an olur, kendinizi korumaktan bile aciz olduğunuz an. Yılan sinsice zehrini akıtır bedeninize. Hemen ölmezsiniz, fakat zehir yavaş yavaş kanınıza karışır. Ve siz ne olduğunu anlamadan zehir tüm bedeninizi ele geçirir. Sonrasında olacaklar sizin kontrolünüz de değildir artık. Aklınız yerinde olmadığı için yaptığınız hatalar, hayatınızı tepe taklak etse bile....
1985, Şuşa şehri. Hurşit
Gözlerimi açtığımda bilmediğim bir yerdeydim. Başımın arkasında şiddetli bir ağrı vardı. Etrafı dikkatle incelendiğimde buranın aşağı mahalledeki sağlık ocağı olduğunu anladım. Beyaz önlük giymiş doktorun içeri girmesi ile doğruldum. Doktor Hasan amcanın kızı Gülçin idi. Benden altı yaş büyük olsa da, çok yakın arkadaşdık.
Kaşlarını çatarak beni inceledi, "Ne zaman akıllanacaksın kızım sen?"
Acıyla gözlerimi kısarken, bir yanında da kendimi savunmaya başladım, "Ben ne yaptım ki? Küpem yerdeydi. Ben de onu yerden almak için eğildim. O asker beni itti ve kafamı çarptım."
Asker? Evet, mavi gözlü askerdi.
Göz devirdi, "Nereye atladığını biliyormusun sen?" Diye sordu, sesi azarlar gibi çıksa da, benim için endişelenmişti, bunu gözlerinde görüyordum.
Saçımı parmağıma dolayarak "Nereye?" Diye sordum. Şirin görünmeye çalışarak, onu yumuşatmak istiyordum. Bu işe yarar mıydı, bilmiyorum. Ancak denemekten zarar gelmezdi. Böyle kızdığına göre kesin bir hata yapmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
Любовные романыŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...