Yeni bölüm geldi. Keyifli okumalar. Arkadaşlar selam herkese. Uzun bir süredir yoktum, Demişler ki öldü, şimdi söyleyin onlara kraliçe geri döndü.hshsh
Artık buralardayım. Umarım bölümü beğenirsiniz.
Multimedya: Sezen Aksu Aşktan ne haber
★ ★Seviyorum demenin en güzeli★★
2016 Nisan. Füzuli ilçesi. Ulduz
Arabadan indiğini çarpılan kapıdan anlamıştım. Sessizce beklemeye devam ettim. Ayak sesleri arabadan uzaklaştığını gösteriyordu. Yaklaşık on dakika bekledikten sonra silahımın emniyetini açıp, bagajın kapısını yavaşça araladım. Görünürde hiç kimse yoktu, fakat yine de temkinli haraket etmeliydim. Yavaşca kapağı kaldırıp arabadan indim, araba uçsuz bucaksız çölden oluşan büyük bir arazi de durmuştu. Sağ tarafta, benden tahminen iki kilometre uzaklıkta üç katlı bir bina vardı, bina hapishaneye benziyordu. Esirleri saklamak için ideal bir yerdi, burda bağırsam bile bir Allah'ın kulu duymazdı sesimi. Kapı da iki nöbetçi ermeni askeri durmuştu. İçeri de daha fazla asker olmalıydı. Arabanın yanında saklanarak etrafı inceledim bir süre.
Fazlasıyla ıssızdı, üstelik gün doğmaya başlamıştı. Saklanacak yer de yoktu, ancak adamın işini bitirip arabayla kaça bilirdim. O da eğer kaça bilirsem. Çoktan hayatımdan vazgeçmiştim, orası sorun değildi. Tek derdim giderken tek gitmemekti, o şerefsizi yanımda götürmek istiyordum.
Aslında bir kurtuluş yolu vardı, eğer yakalanmadan dağlara taraf ulaşabilirsem, orada bir süre saklanabilirdim, açlık ve susuzluktan ölmezsem tabi.
Kaçış planını bir süre askıya alıp, o adamı nasıl öldüreceğimi düşünmeye başladım. Adamın binadan çıkmaya niyeti yoktu. Yaklaşık bir saattir oradaydı. İçeri sızabilir miydim peki? Kapıdaki askerleri indirmek kolay da, ya içeri de daha fazlası varsa? Onları nasıl halledecektim. Üç şarjörüm, iki el bombam vardı. Yeter miydi? Yetmezdi. Bu şerefsizleri bitirmeye yetmezdi.
Tekrar bagaja binip başka bir yerde öldürmekte bir seçenekti, tabi. Ancak bu fazlasıyla riskliydi. Daha fazla askerin olduğu bir yere de gidebilirdi. Başka yol yoktu o binaya girmek zorundaydım. Arkadan dolaşıb, nöbetçilerin beni göremeyeceği bir yerden temkinli adımlarla binaya doğru yaklaşmaya başladım. Arkada mutlaka bir giriş olmalıydı.
Yavaş ve temkinli adımlarla binanın arka tarafına doğru ilerlerken, bir yandan etrafı inceliyordum. Görünür de kamera yoktu ve bu durum beni endişelendiriyordu. Gizli kamera en tehlikelisiydi, çünkü.
Arka da küçük demir bir kapı vardı, içeriye giren üç kadın, kadınların elinde kutular ve poşetler vardı. Buradakilere yemek getiriyor olmalılar.
İçeri sızmak için çok iyi bir plan yapmam gerekiyordu. Ve benim planım çoktan hazırdı...
1985, Nisan, Şuşa ilçesi, Daşaltı köyü, Hurşit
Duruşumu bozmadan, başımı yavaşça yere eğdim "Bana acıyor musun?" Diye sordum lafı evirip çevirmeden.
Alacağım cevaptan ölesiye korkuyordum. Bana acıyor olmasını düşünmek bile gururumu kırıyordu.
"Ne?"dedi şaşkınlıkla. Anlamamıştı söylediğimi, belki de anlamazlıktan geliyordu. Ben ilkini inanmayı tercih edip soruyu tekrar sordum.
Kararlılığını bozmadan gözlerinin içine baktım,"Senin gözünde savunmaya muhtaç, başını durmadan belaya sokan, küçük bir kız çocuğu muyum?" Diye sordum. Cevabını duymadan rahat edemeyecektim. Gururum aşkımdan daha büyüktü ve bu gururum için tatmin edici bir cevap olmalıydı. Öyle umuyordum. Öyle düşünmek istiyordum belki de...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
RomanceŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...