Bölüm 23: Yalanın büyüsü, gerçeğin çirkinliği

44 10 39
                                    

Yeni bölüm geldi keyifli okumalar 🤗🤗

Multimedya: Emre Aydın feat Yaprak Çamlıca Kalbini dinle

★★★Bölüm23: yalanın büyüsü gerçeğin çirkinliği ★★★

2016 Mayıs. Füzuli ilçesi. Ulduz

Onu mağaraya getirmiştim, ancak hâlâ adını bilmiyordum. Sormayı da hiç akıl etmemiştim. Sahi kimdi o? Neden bu kadar etkiliyordu beni? Onu tanımak, anlamak istiyordum. Ne yaşadığını, neden böyle olduğunu bilmek istiyordum. Belki aklımdaki boşlukları doldurmak istiyordum, ona güvenmek için bir delil arıyordum. Bir sebep bulmak benim için önemliydi. Sebeplere yüklediğim anlamlar insanlara olan güven duygumu oluşturuyordu. Şüpheciydim...

Bu şüpheci tavrım beni oldukça soğuk ve insanlara karşı mesafeli biri yapıyor olsa da, işimin bir parçasıydı. Ben iyi bir askerdim, soğukkanlı ve tedbirliydim. İnsanlara karşı gereksiz güveni sevmiyordum. İnsan sadece ailesine koşulsuz güvenmeliydi bana göre. Çünkü sana ihanet etmeyecek tek kişi anne ve babandır. Kardeşler de bazen ihanet eder, ancak anne ve baba çocuğuna asla ihanet edemez. Eğer olur da ihanet ederse, gerçek anne baba değillerdir, ya da o duyguyu hissetmemişlerdir. Çünkü anne ya da baba olmak koruma duygusu içerir. Çocuğunu herşeye karşı korumak istersin, onun hep iyi olması, mutlu olmasını arzularsın. Onun canı her yandığında senin için parçalanır. Anne olmak, baba olmak, en önemlisi bir aile olmak bunu gerektirir. Bu yüzden aile önemlidir. Dünyanın geri kalanı ise ihanet etme potesialı taşır.

Yalan çoğu insanlarının diline yuva yapmıştır.

Oysa ki yalanı insan oğlu şeytandan öğrenmiştir. Şeytan ilk defa Havva'yi kandırdığında başlamıştır yalan. Sonra büyüyerek çoğalmış, tüm insanoğlunun kanına nüfuz etmiştir.

Yalan bir hayli zehirlidir, ilk küçük yalanda bir doz alırsın, sonra bu dozlar artar ve yalan kanına nüfuz etmeye başlar. Önce anlamazsın, bir kaç küçük yalandan kim ölmüş dersin. Ama o dehşet verici an gelip doğrular yüzüne tokat gibi çarpıldığında olduğun yerde kala kalırsın. Aynaya bile bakmaya cesaretin olmaz, çünkü oradaki yansımana bakmak seni korkutuyordur artık.

Kendini mecbur edip aynaya baktığında ise yalan yine başlar söylenmeye, seni avutur. Herkes söylüyor sen söyleyince dünya dağılmayacak ya, der ve sen inanırsın. Çünkü yalan büyülüdür, insan onun güzelliğiyle büyülenir, ama gerçek çirkindir, insan ona bakarken iğrenir. Çünkü orada kendini görür, yalansız, büyüsüz, çırılçıplak kendini. Yani insan gerçekte kendinden iğrenir ve yalanlarla kendini güzelleştirir. Ve biz o güzelliğe inanır içinde barındırdığı çirkinliği görmeyiz. En önemlisi inanırız, gözümüz kapalı o yalanlara inanırız.

Ben inanmaktan hep korktum. Birine koşulsuz güvenmekten, birine sırtımı dönmekten korktum. İşim gereği hep tehlikeli görevler de bulundum ve kendi arkadaşlarımla birlikte görev yaptım. Dışarıdan gelen birine karşı hep tedbirimi aldım, onu yakınıma bırakmadım. Birine güvenmem çok zamanımı aldı, ama buna değdiğini hep hissettim. Çünkü güvendiğim insanlar bana asla ihanet etmedi.

Kendi düşüncelerime dalmış yanımda sessizce oturan adamı unutmuştum. Bu aralar hep düşünceler aklımı kurcalayıp duruyordu. Hata yapmaktan o kadar çok korkmaya başlamıştım ki, artık paranoyak olmuştum.

Kendimi düşüncelerden ayırıp düz bir sesle "Adın ne senin?" Diye sordum. Oldukça yumuşak çıkan sesime tezad bakışlarım sertti. Her zaman öyleydi, ben o tatlı ve şirin kızlardan olamadım hiç. Bakışlarım her zaman sertti, kaşlarım çatıktı. Uzaktan bakıldığında egosu yüksek, sessiz ve soğuk görünürdüm. Emrimde olan askerler bakışlarımdan korkardı. Eğer sinirliysem hepsi ortadan kaybolurdu.

Karabağ'ın esir çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin