Bölüm 21: Mavinin üç farklı tonu

40 11 96
                                    

Yeni bölüm geldi keyifli okumalar 🤗🤗.

Multimedya: Şöhret Memedov Benim olmayanım

★★★★ Bölüm 21: Mavinin üç farklı tonu ★★★★

2016 Mayıs. Füzuli ilçesi. Ulduz

"Ne yaptığını sanıyorsun?" Dedim sinirle ayağa kalkarak. Adam şaşkın şaşkın yüzüme bakmaya devam etti.

"Hey sana diyorum, duymuyor musun beni?" Diye tekrar ettim. Adam yerden kalkıp üzerindeki toprağı temizledi. Ermenice konuştuğum halde beni anlamıyordu. Belki de rusdu. Bu sefer sorumu Rusça sordum. Durmadan soruyor bir cevap bekliyordum. Aklımdan türlü türlü şeyler geçiyordu. Onların adamı olsa beni kolumdan çekip düşürmek yerine kafama sıkardı. Ama o öylece duruyor, sanki ben burada yokmuşum gibi üstüne başına çeki düzen veriyordu. Rahat ve umursamaz tavrı beni çıldırtmıştı. Sinirle boğazına  yapışıp ağaca dayadım.

"Sağır mısın?" Dedim sinirle. Bu defa Azerbaycanca konuşmuştum, sinirli olduğum da hep kendi dilimde konuşurdum. Ve sabrımın sınırındaydım, belirsizlikten nefret ederdim. Başını korkuyla iki yana salladı, bu sefer beni anlamıştı. Beni anlaması için illa sert çıkmam gerekiyordu, normal bir dille anlamıyorlardı.

"Yi.. yı-lan..." dedi eliyle çalılıkları göstererek. Kekeleyerek konuşuyor olsa bile Azerbaycanca konuşuyordu. Ermenistan da azerbaycanca konuşan çok kişi vardı. Bir zamanlar iki millet kardeş gibi aynı arazilerde birlikte yaşamıştı, bunlar bizi sırtımızdan vurmadan çok önce yani.

"Sen Azerbaycanlı mısın?" Diye sordum onu yavaşça yere bırakarak. Elini boğazına götürüp korku dolu gözlerle düşe kalka geri geri gitmeye başladı.

"K..kö.. kötü" dedi eliyle beni işaret ederek. Ya gerçekten korkmuştu, ya da çok iyi oyuncuydu. Hislerim bana rol yapmadığını söylüyordu. Titreyen elleri, korku dolu mavi gözleri sahte gibi durmuyordu. Duyguları saklamak bir istihbarat ajanı için kolaydı, ancak bu adam içimize sızdırılmış bir ajan olamazdı. Eğer öyle olsa burada karşıma çıkmazdı. Tüm ihtimaller benim hatalı olduğumu, az kalsın günahsız bir adamı öldüreceğimi söylüyordu. Ve ne yazık ki ben de kendimi suçlu hissediyordum.

"Tamam gelmiyorum korkma. Ben kötü biri değilim. Sadece bana zarar vereceğini düşündüm, bu yüzden bir az sert çıktım. Benden sana zarar gelmez." Dedim olabildiğince yumuşak bir sesle.

"Ya..yalan-cı" diye bağırdı.

"Hayır. Hayır ben yalancı değilim. "

"Kö..kötü sen."

"Bak ben kötü biri değilim. Kimsin söyle, sana yardımcı olabilirim."

"Gi.. git.." hala kekeleyerek konuşuyordu. Uzun saçları sakallarına karışmış, durmadan gözlerinin üzerine düşen kahkülleri oldukça tatlı görünüyordu. Çocuk gibiydi, konuşması, duruşu, bakışı... Buralara ait gibi değildi. Ormanda kalacak kadar güçlü görünmüyordu çünkü. Korkak ve zayıftı.

Onunla boşuna zaman kaybediyordum, ancak onu bırakıp yoluma devam edemiyordum. Beni yılandan kurtardığı için ona borçlu hissediyordum.

Toprak taze otlarla örtülmüştü, ancak bir az ileride bir kuyu vardı, bunu gördüğüm an adımlarımı yavaşlattım. Eğer böyle arka arkaya gitmeye devam ederse kuyuya düşmesi an meselesiydi. Kuyunun derinlik oranını bilmediğim için ne kadar tehlikeli olduğunu kestiremiyordum.

"Dur. Arkanda kuyu var. Eğer bir adım daha atarsan kuyuya düşeceksin." Diye bağırdım durması için.

Ancak durmadı bir adım daha atmak için ayağını kaldırdı " Ya.. yal.." lafını tamamlamadan kolundan tutup kendime taraf çektim. Kalp atışları o kadar hızlıydı ki bir an kalp krizi geçirecek sandım.

Karabağ'ın esir çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin