Bölüm 32: Bana asker de...

45 9 26
                                    

Uzun zamandır yokum, yazmayı çok özlemişim. Umarım sizde beni özlemişsinizdir. Keyifli okumalar 🤗🤗

Multimedya: Beyza Durmaz Koku

★★★Bölüm 32: Bana asker de...★★★

2016 Temmuz. Bakü. Hurşit

Ölü bedenlerin arasından geçerek koşmaya devam ettim. Bembeyaz karlarla örtülü toprak kana bulanmıştı. Hani kırmızı kar olmaz diyorlardı ya, ben karın kırmızı oluşuna şahit oluyordum. Daha fazla koşamayıp yere çöktüm. Bacaklarım titriyor, bedenimi taşıyamıyordu. Başımı kaldırıp gökyüzüne baktım. Bu kadar vahşetin içinde hâlâ bembeyazdı. Karın yağması durduğu için seyrek dizilmiş bulutlar ve güneşin cılız ışıkları görünüyordu. Gökyüzüne bakıp tüm gücümle haykırdım:

"Neden? Neden bu kadar güzelsin ? Neden bulutların silah, her bir kar tanen ise kurşun olup yağmıyor o zalimlerin üstüne? Neden tüm gücünle gürleyip öfkeni kusmuyorsun? Neden şimşeklerini o şerefsiz, alçakların tepesine düşürmüyorsun? Sen, Güneş neden yaramaz çocuklar gibi bulutların arkasından gülüyorsun? Çık! Haykır! O sıcak ışıklarınla yak dünyayı! Sen, gökyüzü tüm ihtişamınla bembeyaz dururken buradaki bedenler kıpkırmızı kana bulanıyor, ölüyoruz anlıyor musun? Ölüyoruz!? Siz oradan bakarken biz ölüyoruz..."

Artık nefesim yetmiyordu. Sesim bağırmaktan kısılmıştı. Uzaktan beyaz bir ışık görmemle gözlerimi kıstım. Yüzü beyaz ışıklar saçtığı için tam olarak neye benzediğini görmüyordum. Konuşmaya başladığında sesindeki tını kalbimi titretti.

"Gökyüzü rengarenk birtanem. Her rengi bir duyguyu ifade eder. Bazı zamanlar masmavi olur sonsuzluğu temsil eder, günbatımında kırmızımsı turuncuya dönüşür heyecanı temsil eder, yağmurdan önce gri olur kasveti temsil eder, geceleri simsiyah olur karanlığı temsil eder ve gündüzleri parlak mavi olur aydınlığı temsil eder. Bugün ise gökyüzü tüm vahşete rağmen bembeyaz olup masumiyeti temsil ediyor birtanem. O zalimlere inat bembeyaz." Dedi huzur dolu bir sesle. Ayağa kalktım, yüzünü görmek için yavaş adımlarla ona yaklaştım.

Arkasını döndü. Koşmaya çalıştım ancak bacaklarım o kadar güçlü değildi. Tekrar yere yığıldım.

"Gitme... Gitme n'olur... Yüzünü göster bana... Kimsin sen?" diye yalvardım arkasından.

Yüzünü bile dönmeden "Unutma birtanem gökyüzü bembeyaz, o zalimler ise hiç bir renge ait olamayacak kadar değersiz. Onlar renksiz bitanem, onlar renksiz. Kırmızı savaşın rengi değil birtanem kırmızı cesaretin rengi, çünkü savaşta cesur olanlar ölür, korkaklar ise kaçar. Bu yüzden kırmızı cesaretin rengidir, vahşetin değil. Unutma birtanem, unutma".

"Gitme. Gitme..." Diye bağırarak nefes nefese kalktım yataktan. Bir haftadır durmadan gördüğüm rüyaların hepsi yarım yamalaktı. Bir adam geliyor bir şeyler söylüyor, ancak yüzünü göremiyorum. İçimden bir ses onun Cevat olduğunu söylüyor fakat yüzünü görmeden inanmak istemiyorum. O adam kalbimin ritmini değiştiriyor. Güzel sözleriyle aklımı başımdan alıyor, fakat yüzü yok. Sadece ışıkların arasında parlayan bir çift mavi göz var. Aynı önceden gördüğüm rüyalar gibi. Ancak bir fark var. Önceden yüzünü seçebiliyordum, aynı Cevat'a benzeyen yüzünü hayal meyal hatırlıyorum, fakat şimdi rüyalar belirsiz. Belki de belirsiz olan benim. Hâlâ ona güvenmiyorum. Sevgisi gözlerimi kamaştırıyor, sadakati ayaklarımı yerden kesiyor, bakışları bana kendimi özel hissettiriyor, fakat kendimi tutuyorum. Onu tanımıyorum, ona karşı bir şeyler hissetmiyorum.

Beni esir eden o adamda aynı Cevat gibi kocam olduğunu söylemişti, ancak ben öyle olmadığını hissetmiştim, onu yakınıma bile bırakmadım. Şimdiyse Cevat karşıma geçip ben senin kocamın diyor, ona inanmak istiyorum fakat bir yanım halâ ona karşı şüphe duyuyor. İçimde büyüyen bu şüphe tohumuna engel olamıyorum. Ya yalansa? Ya ben onun karısı değilsem? Ya beni kandırıyorsa? Bu sorular kafamın içinde dönüp duruyor.

Karabağ'ın esir çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin