Yeni bölüm geldi keyifli okumalar 🤗🤗.
Multimedya: Emre Aydın son defa
★Bölüm15: Işıltımı söndüremezsiniz ★
2016 Mayıs. Füzuli ilçesi. Ulduz
Üzerime soğuk su dökülerek uykudan uyandırıldığımda vücudum aldığım darbelerden dolayı sızlıyordu. Daha uyuyalı bir kaç saat bile olmamıştı, başımda inanılmaz bir ağrı vardı, boğazım bir damla suya muhtaçken, midem yemek yemek diye sesler çıkarıp duruyordu.
"Kalk bakalım uyuyan güzel" dedi elinde kovayla başımda duran adam. Bu sefer ellerimde kelepçe yoktu. Dün bana attığı dayağın hesabını sorabilirdim. Tabi ayağa kalkacak gücüm kaldıysa, maalesef böyle bir güce sahip değildim. Açıklık ve yediğim dayaklar tüm bedenimi güçsüz kılmıştı. Değil o adama haddini bildirmek, şuradan şuraya gidecek tákatim yoktu.
"Kalk yemeğini ye, yoksa generalin seninle işi bitmeden ölüp gideceksin." Diyip çıktı hücreden. Sürünerek benim için bıraktığı bir parça ekmeği ve suyu önüme çektim. O kadar açtım ki, kuru ekmeği kızarmış tavuk olarak görüp kıtlıktan çıkmış gibi iştahla yemeğe başladım. Arada içtiğim bir yudum su boğazımı delerek geçen ekmeği biraz yumuşatsa da, boğazım acıyordu.
Günlerdir bu hücre de aç ve susuzdum. Arada sırada verilen kuru ekmek ve su ziyafetti benim için. Amaçları direncimi kırıp beni kukla gibi oynatmaktı, adım gibi eminim. Ancak ben onlara bu hazzı yaşatmayacak kadar güçlü bir ruha sahibim, bunu unutmuşlardı. Ben asker bir babanın, savaşçı bir annenin kızıyım. Beni yeneceklerini sanan bu aptallar, sonunda yenilgiyi tadacaklar.
Ben Ulduz'um kimse benim ışıltımı söndüremez.
Son parçayı ağzıma atıp bir yudum daha su içtim. Kalan yarım bardak suyu kenara koydum. Eğer iki gün daha susuz kalırsam, en azından boğazımı ıslatırdım.
Anahtar sesi duyduğum an kapıya taraf döndüm. Sırıtarak içeri giren şerefsizi göz devirerek izledim.
"Karnını doyurduğuna göre şimdi işgenceye hazırsın." Dedi ukala ukala bakarak. Ağzının üzerine bir tane kaçmak istesem de sakin kaldım. Çünkü onu yenecek kadar güçlü değildim. Ama şimdilik. Şimdilik, diye tekrar ettim içimden.
Sessizliğimin ardına saklanıp akıllıca bir plan yapmaya çalışıyordum. Bu plan yediğim tüm dayakların hesabını sormaya yetecek, benimle kukla gibi oynamaya çalışan bu gerizekalılara hadlerini bildirecekti.
"Hani sen dışı aslandın. Ne oldu güzelim yavru kediye mi döndün yoksa?" Diye dalga geçerek gülmeye başladığında, öfkeyle dolan bedenime daha fazla engel olamadım.
Dimdik ayağa kalkıp gözlerinin içine baktım. Aramızda çok fazla boy farkı yoktu, ona biraz daha yaklaştım. Ben bir adım attığımda sırıtmaya devam etti. Hiç tereddüt etmeden ikinci adımı attım, ona bir nefes kadar yakındım artık. Tam karşısında durduğumda yüzündeki gülüş yerini şaşkınlığa verdi. Bu şaşkınlığı fırsat bilip ona kafa attım. Böyle bir hareket beklemediği için hazırlıksız yakalandı ve dengesini kaybeder gibi oldu. İşte şimdi elime düştün şerefsiz. Onu kendime çekip karnına dizimi geçirdim, iki büklüm olduğunda sırtına dirseğimle vurup adamı yere fırlattım. Şimdi gülme sırası bendeydi.
Az önce karşımda benimle dalga geçmeye çalışan bu pisliğe yerini göstermenin verdiği hazzla gülümsedim:
"Güneş doğunca yıldızlar görünmüyor diye, yoklar mı sandın. Onlar hep oradalar sadece parlamak için geceyi bekliyorlar ve gece olduğunda tüm ihtişamıyla karanlığı aydınlatmaya devam edecekler. Sen küçücük aklınla bunu anlayamıyorsan, susmayı bileceksin. Yoksa kafana vura vura öğretirim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
Любовные романыŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...