Selam herkese. İlk bölümü sonunda yayınladım. Keyifle okuyun. Eğer bir yazım yanlışı ve hata görürseniz yorumlarda belirtin lütfen. Şimdiden teşekkürler.
Multimedya: Sancak Yağmur
★★★★★Bölüm1: İnci küpe ★★★★★
2016 1 Nisan. Füzuli ilçesi. Ulduz
Hangi günde olduğumuzu bile bilmiyordum artık. Kaç gündür durmak bilmeyen silah sesleri kulaklarım da yankılanıyordu. Artık uğultudan başka hiç bir ses duyamuyordum. Etraf karanlıktı sadece hava da uçuşan mermilerin ışıkları karanlığı aydınlatıyordu. Gözlerim karanlığa da alışmaya başlamıştı. Snayper tutmaktan kesik kesik olmuş ellerime baktım.
Yorulmuştum...
Gözlerimle karanlığı taramaktan, kulak batıran o seslerden yorulmuştum. Mermiler üzerimize yağmur gibi yağarken, aynı karşılığı veriyorduk. İki tarafta yorulmuştu, ama bizim kalbimizdeki vatan aşkı daha girişken olmamızı, durmadan bastırmamızı sağlıyordu. Onlar ise korkak tavuk gibi kaçıyordu.
Soluklanmak için sırt üstü uzandım. Gökyüzü ne kadar da güzeldi. Simsiyahtı belki, o eşsiz maviliği yoktu, fakat güzeldi. Ay hilal şeklinde bulutların arkasına saklanmıştı. Sadece küçük ışıkları görünüyordu.
Buradan küçük görünen yıldızlar geceyi aydınlatmaya yetmiyordu bile. Tıpkı çok az olan merhametli insanların bu dünyanın karanlığını aydınlatmaya yetmediği gibi.
Bu dünya karanlık insanlarla o kadar dolu ki, onları aydınlatan küçük ışıkları bile yok ediyorlar. En ufacık bir ışık kırıntısı bile onları rahatsız ediyor. Onlardan olmayan herşey onları rahatsız ediyor.
Gözlerimi gökyüzünden çekip 200 kilometre uzaklıkta olan bayrağa baktım. Ne güzel dalgalanıyordu. Her zamanki gibi gurur hissi tüm hücrelerime işledi. Ne kadar haykırmak istesem de, tüm haykırışlarım birer fısıltı olup aktı yüreğime.
"Mavisin de kimliğimi bulduğum, kırmızısına aşık olduğum, yeşiline inandığım bayrağım. Sen dalgalan biz senin yolunda ölmeye de, öldürmeye de hazırız."
1985, Şuşa şehri. Hurşit
Gördüğüm o mavi gözlü askeri aklımdan çıkaramıyordum. Her gözümü kapattığım da, mavi gözleri önünde canlanıyordu. Çok garip bir histi bu. İsim veremiyordum bile. Görünüşü aklımdan silinmişti, ancak gözleri, o gözleri unutamıyordum. O mavi gözleri beni etkilemişti. Sadece bir kez görmüştüm oysaki. Sadece bir kez bakmıştım, o mavi gözlere. Sadece bir kez kaybolmuştum, o engin maviliklerde.
Neden böyle aklıma takılmıştı ki?
Neden o an tekrar tekrar aklıma geliyordu ki?
Neden aklımdan çıkmıyorsun asker? Neden?"Farklı olduğu için beni kendine çekiyordu sanırım. Sadece farklı olduğu için." Diye tekrar ettim. Bu bir nebze olsun içimdeki heyecanı boğmaya yetmişti.
İnsan bazen kendini bir şeylere inandırmaya mecburdur, çünkü inanmak umuttur, inanmak güzeldir, inanmak insanı mutlu eder. Ben kendimi bazı şeylere inandırıyordum. Kendimi mutlu etmek için, umutsuzluğa kapılmamak için en iyi yaptığım şey buydu. İnanmak. İnanarak bir şeylere tutunuyordum. İnanarak umut ediyordum. Geleceğe dair... Kendime dair... Hep bir şeylere inanarak kendimi koruyordum. Bazen bunun inanmak değil de hayal etmek olduğunu düşünsem bile, yine de vazgeçmiyordum.
Annemin seslenmesi ile yatağımdan kalktım "Kızım aşağıya gelip yardım et. Birazdan çıkacağız biliyorsun. Çabuk ol." Sesi mutfaktan geliyordu. Yemekten sonra mutfağı toparlıyor olmalıydı. Yardım etmediğim için kesin kızacaktı şimdi. Kahvaltı eder etmez direk odama çıkmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karabağ'ın esir çiçeği
RomanceŞuşa dağlarında Kharibulbul adı verilen alışılmadık bir çiçek yetişir. Gül bu ismi bülbüle benzediği için almıştır. "Khar" diken anlamına gelir, yani "dikenli bulbul" demektir çiçeğin adı. Uzun zamanlar önce Kharibulbul güzelliğin, şıklığın ve cesa...