Bölüm 34: Alelacele değil, usul usul...

53 9 27
                                    

Yeni bölüm geldi keyifli okumalar 🤗🤗

Multimedya: Asif Məhərrəmov Damla damla bu şarkı bu bölümün mimari dinlemeyi unutmayın.

★★★Bölüm 34: Alelacele değil usul usul...★★★

2016 Ağustos. Bakü. Hurşit

Cevat'a onu sevdiğimi söyledikten sonra kendimi bir tüy kadar hafif hissediyordum. Sanki günlerdir üzerimde büyük bir yük vardı ve sadece iki sözcükten ibaret olan bu cümle hepsini alıp benden çok, çok uzaklara götürmüştü. Ben aşıktım, hem de çok... Bu aşk denen şey çok güzel bir şeydi. Mutluluktan uçmak dedikleri bu olmalı, diye düşündüm. Gerçekten de mutluluktan uçmak diye bir şey olsa bu olurdu. Tek eksik kanatlarımdı. Eğer meleklere benzer beyaz tüylü bir çift kanadım olsaydı, hiç düşünmeden kendimi evin çatısından aşağıya bırakır, gökyüzünde özgürce süzülürdüm.

Hafızam hâlâ aynı durumdaydı, hatta gün geçtikçe daha da kötüleşiyordu. Bir hafta önce yaptığım hiçbir şeyi hatırlamıyordum, bazen bir şeyleri nereye koyduğumu unutuyordum. Geçen gün Cevat'ın arabasının anahtarını banyoda unutmuştum. Bazen şiddetli baş ağrıları beni çıldırtıyordu. Etraftaki herşeyi kırıp döküyor, yanımdaki insanlara zarar veriyordum. Doktor bir kaç sakinleştirici ilaç yazmıştı, ancak bunlar sadece ağrılarımı hafifletmeye yarıyordu. Bazı zamanlar canım öyle bir yanıyordu ki, kafamı duvara vura vura parçalamak istiyordum. Kafamın içinde ağır bir yük vardı sanki ve bu beynimi her geçen gün daha çok acıtıyordu. Ancak Cevat böyle durumlarda beni sakinleştirmeyi beceriyordu. Bana sarılıp başımı okşaması beni rahatlatıyor, baş ağrımı unutmamı sağlıyordu.

Şems'in işleri olduğu için bugün evde olmayacaktı. Cevatla baş başa kalacaktım, bu yüzden bir az heyecanlıydım. Ona sevdiği yemeklerden yapmak istiyordum, ama nasıl yemek yapılır bilmiyordum. Buzdolabının kapağını açtığımda Şems'in bir sürü yemek yaptığını görüp sevindim. Belki yemek yapamıyordum, ancak güzel bir sofra kurabilirdim. Kolları sıvayıp güzel bir masa hazırladım. Cevat bahçedeydi, kapıya çıkıp sofra hazır, diye bağırdım.

Yumuşak bir sesle "Tamam geliyorum, canım." Dedi. Sırıttım. Canım...

Cevat elinde çiçekle yanına gelip çiçeği saçıma usulca yerleştirdi. Cebinden çıkardığı küçük aynayı bana tutup "Bak şimdi saçların tamamlandı," dedi. Gülümsedim. Sarı renkte çiçek tek tarafa attığım kıvırcık saçlarımın arasında çok güzel görünüyordu.

"Teşekkür ederim." Dedim aynada kendi kendime hayran hayran bakarken.

"Bana teşekkür etme, sadece kocaman gülümse. Bu tüm teşekkürlerden daha özel."

Tüm dişlerimi göstererek tam da onun istediği gibi kocaman güldüm. Bir an bu adam hep böyle romantik miydi, diye düşündüm. Geçmişte nasıl jestler yaptı, hangi güzel cümleleri kurdu merak etmiştim. Acaba o zamanda ona bu kadar aşık olmuş muydum? Kesin olmuşumdur. Gelen gülme hissini bastırmak için ağzımı tuttum.

Cevat ellerini yıkayıp masaya oturduğunda ısıttığım pitiyi tabağa koyup ona uzattım. Kendime de bir az koyup karşısına oturdum. O yemeği iştahla yerken onu izledim. Yemeğe kendini o kadar kaptırmıştı ki onu izlediğimi farketmedi bile. Onu izlerken kendimden geçmiş, yemek yemeği bile unutmuştum.

Aniden Cevat "Sen neden yemiyorsun?" diye sorduğunda, "Seni izlemek daha eğlenceli," diye cevap verdim. Karşımda öylece otururken hiçbir şey yapmadan onu izlemek geliyordu içimden. 

Gülümsedi. "Birşeyler yemen lazım ama. Böyle aç aç olmaz ki... Bak eğer sen yemezsen ben de yemem. İkimiz de aç kalırız."

O aç kalmasın diye yemeğimden bir kaç lokma aldım. O kadar da aç değildim. Ben yemeye başlayınca bir süre beni izleyip yediğimden emin olduktan sonra  kendi yemeğine döndü.

Karabağ'ın esir çiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin