3

8.3K 1K 612
                                    

Minho siyah formasıyla festivalin gerçekleşeceği salonda öylece dikilirken diğer insanların ne kadar şık olduğunu inceliyordu.

"Bir ödül alacağız diye forma giymek zorunda mıydık?" dedi Hyunjin mızmızlanarak. Açıkçası buna Minho da katılmıştı. Yine de kızların gözlerinin üzerinde olduğunu biliyordu.

"Boşver," dedi Minho, "şu lanet ödülü alalım da gidelim artık."

"Neden bu kadar nefret ediyorsun bahar festivalinden?"

Hyunjin nedenini bilse de bu soruyu sorma gereği duymuştu. Minho ise sadece omuz silkti.

"Bu gece alt sınıflardan bir çocuğa benimle gelmesi için teklif ettim." dedi Hyunjin heyecanla. Minho şaşkın bakışlarını ona çevirip kaşlarını çattı.

"Nasıl yani?" diye sordu Minho, "Bir erkeği mi davet ettin?"

"Evet." dedi Hyunjin doğal ve basit bir şekilde. Minho hâlâ onun yüzüne bakıyor, şaşkınlığını atmaya çalışıyordu.

"Neden?" diye sordu Minho. Hyunjin, onun bu haline gülmüş, kolunu omzuna atarak en yakın arkadaşını kendine çekmişti.

"Çünkü dostum," dedi Hyunjin, "ben rengarenk bir çocuğum."

Hyunjin daha sonra sırıtarak kendini dans pistine attı ve esnekliğini herkese göstermeye başladı. Minho kendi kendine gülümseyerek içeceklerin olduğu masaya gitti ve kendisine bir bardak portakal suyu aldı.

"Gerçekten bu gece portakal suyu mu içeceksin?"

Minho duyduğu imalı ses tonuna karşılık kafasını kaldırdı ve karşısında yanında dikilen kırmızı saçlı, uzun boylu çocuğa baktı. Çocuğun üstündeki beyaz gömleğin üst düğmeleri açıktı ve boynundaki zincir göğsüne doğru uzanıyordu.

"Evet Mingi," dedi Minho, "sahnede dimdik kalabilmem için portakal suyu içmeliyim."

"Ne o?" diye sordu Mingi, "Şarkı mı söyleyeceksin yoksa?"

"Hayır. Voleybol kulübü başkanı ödül verecekmiş."

Mingi anladığını belli eden bir şekilde başını salladı ve sınıf arkadaşı Minho'ya el sallayarak kendi arkadaşlarının yanına ilerledi. Minho, okuldaki herkes tarafından tanınan ve herkesle anlaşan biriydi. Herkes onu seviyor, saygı duyuyordu.

"Minho!" dedi Hyunjin ona doğru koşarken, "Hadi, sahneye çıkacağız."

Minho elindeki bardağı bırakıp Hyunjin'in peşinden ilermeye başladı. Sahne arkasına geçtiklerinde bir süre beklemiş, daha sonra koçlarıyla beraber sahneye çıkmışlardı.

"Sahneye, Gyeonggi Voleybol Kulübü başkanı Bay Chung'ı davet ediyorum." dedi sahnede konuşmacı olan öğrencilerden biri. Başkan yavaş adımlarla sahneye gelmiş, oyuncular ve koç ile selamlaşmıştı.

"Evet," dedi başkan ve daha sonra mikrofona vurarak devam etti, "Gimpo Lisesi bölge içi finallere kalarak büyük bir başarı ettiği için bu ödülü voleybol takmına layık gördük."

Herkes alkışlamaya başladığında Başkan Chung elindeki plaketi Koç Seo'ya uzattı. İkisi de gülümseyerek eğildikten sonra Bay Seo, plaketi Minho'ya uzatmış ve sırtına birkaç kere vurmuştu.

Minho, insanların onu izlediğini bildiği için biraz rahatsız olmuş ve utanmıştı. Hemen bu sıkıcı konuşmaların bitmesini istiyordu. Tam yedi dakika sahnede kaldıktan sonra Minho derin bir nefes almıştı. Sahne arkasına geçerek Hyunjim'e sarıldı.

"Ölmediğim için çok mutluyum." dedi Minho hâlâ ona sarılırken.

"Hey," dedi Hyunjin, "drama queen olan benim, yani senin sakin kalman gerekiyor."

Minho gülerek arkadaşından ayrıldığında tek istediği bu kalabalığın içinden sıyrılıp eve gitmekti. Hyunjin ise onu biraz daha kalması için zorlayıp duruyordu.

"Hâlâ hasta mı hissediyorsun yoksa?" diye sordu Hyunjin. Bu sırada ikisi de salona geri dönmüş, sahneye yakın bir yerde dikilmişlerdi.

"Biraz." dedi Minho. Korkmuş ve endişeli görünüyordu. Hyunjin bir şeylerin ters gittiğini anladığında onu bir koridora çekerek karşısına geçmiş, konuşması için beklemişti.

"Sorun ne Lee Know?" diye sordu Hyunjin. Minho, uzun zamandır kendisine bu isimle seslenilmediği için garip hissetmişti.

"Dediğim gibi, sadece yorgunum Hyunjin. Final maçında batırmaktan korkuyorum."

Bu sefer Hyunjin'in bakışları da endişeyle dolmuştu. Minho'nun nesi vardı?

"Hastaneye gidelim. Neren ağrıyor? Mental olarak mı iyi değilsin? Psikoloğa da gidebiliriz. İstersen benimle de konuşabilirsin."

"Hyunjin," diyerek durdurdu Minho onu, "gerçekten toparlanmaya çalışacağım. Bunlara gerek yok."

Hyunjin ikna olmasa da başını olumlu anlamda sallamıştı. Bir süre sonra salondan gelen müzik sesini duyduklarında ikisi de birbirine bakmıştı.

"Bugün sahne alacak biri mi vardı?" diye sordu Hyunjin. Minho bilmediğini belli edecek şekilde dudaklarını büzdü.

İkisi de koridordan çıkıp salona ulaştığında şaşkınlıklarını gizleyememişti. Salondaki herkes susmuş, şaşkın bir şekilde sahneye bakıyordu.

Han Jisung, elinde gitarıyla sahnede şarkı söylüyordu.

Minho şaşkındı çünkü Jisung'u okul etkinliklerinde bir kere bile görmemişti. Sadece spor salonunda şarkı söylemesine denk gelmiş, sesini neden insanlardan sakladığını düşünmüştü. Şimdi ise Jisung'un tabularını kırdığını hissediyordu. Demek ki Bay Kang ve Jisung'un konuştuğu şey buydu.

Jisung siyah bir gömlek ve aynı renkte siyah bir kot pantolon giymişti. İnce belini damalı bir kemerle belli etmiş, her zamanki beresini yine kafasına geçirmişti.

"Minho!"

Minho, Hyunjin'in ona seslenişini belki de onuncu seferde duymuştu. Bakışlarını ona çevirerek kafasını salladı.

"Tanrı aşkına, daldın gittin. Dinliyor musun beni?"

"Özür dilerim, gitmem gerekiyor." dedi Minho ve koşar adımlarla salondan çıktı. Dışarı çıktığında derin bir nefes aldı ve eğilerek elleriyle dizlerinden destek aldı. Yine oluyordu. Yine nefesi göğsünde sıkışmış gibiydi, nefes alamıyordu. Sanki onlarca kilometreyi tek seferde koşmuş gibiydi. Bacakları titriyor, başı dönüyordu.

Minho kendisine ne olduğunu bilmiyordu ama antrenmanda da aynı şeyi yaşamıştı. Bunun geçmesini istiyordu. Aksi takdirde maçta oynayamazdı.

Minho titreyen bacaklarını sağında duran banka zorla ilerletti. Hemen oturup başını ellerinin arasına aldı. Sanki etraf dönüyor, o dimdik durmaya çalışıyor gibiydi.

"İyi olacağım." dedi kendi kendine, "İyi olmak zorundayım."

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin