Bol bol yorum atarsanız çok sevinirim (つ≧▽≦)つ
•••
"Sanırım artık telefonuna baksan iyi olur." dedi Jisung ve gülümseyerek dudaklarını Minho'dan çekmişti. Minho'nun saniyelerdir susmayan bildirimleri ikisini de rahatsız etse de artık Minho bakmak zorundaydı. Bu yüzden telefonunu cebinden çıkardı ve ekranı açtı. Gözlerini yazılı cümlelerde belli belirsiz gezdirirken kalbi hızlanmıştı yine. Gözleri kararmış, elleri titremeye başlamıştı.
hyunjin: Minho dayanamıyorum
Oraya geliyorum
Her şeyi anlatacağım.Minho yutkunarak ayağa kalktı ve cevabını yazmaya kalkıştı. Fakat bunu yapamayacak kadar titriyordu elleri.
"Annem mesaj atmış, konuşup geleceğim." dedi Minho ve Jisung'ın endişeli bakışlarından sıyrılarak bahçeye çıktı. Hyunjin'in buraya gelmesini engellemek için onu aramaya kalkışmışken artık bunun çok geç olduğunu biliyordu çünkü Hyunjin birkaç metre ötesinde, ona doğru ilerliyordu.
Minho öne atılarak Hyunjin'i itti ve Jisung'ın evden göremeyeceği bir yere götürdü. Hyunjin ise o sırada sadece çırpınıyor ve bağırıyordu. Minho sonunda durduğunda eliyle Hyunjin'in ağzını kapattı.
"Bunu yapmayacaksın." dedi Minho başını iki yana sallarken. Hyunjin ise Minho'dan sıyrılmış, onu omuzlarından tutarak itmişti.
"Tam bir aptalım." dedi Hyunjin, "Bana o gece bir suçun olmadığını söyledin, sadece konuşacaktım dedin ama Joong'u tehdit ettin değil mi? Ben bunu nasıl anlamadım tam bir aptalım!"
"Sessiz ol."
"Tanrım, o kadar aptalım ki bana yıllar boyunca kızlardan hoşlanıyormuşsun gibi davranmana inandım. Bana 'erkeklerden hoşlanmak normal mi?' diye sorduğunda yardım ettim ama tahmin et ne oldu? Erkeklerden hoşlanmanın normal olduğunu o kadar iyi biliyordun ki sevdiğin çocuğun sevgilisinin ölümüne sebep oldun."
Minho duyduğu gerçeklerle kendinden nefret etmeye başladığında Hyunjin hıçkırarak ağlıyordu ve aynı anda gözyaşlarını ellerinin tersiyle silmeye çalışıyordu.
"Sen beni ayakta uyuttun Minho. O gece senin suçun olmadığına inanmıştım. Sadece orada karşılaştığınızı, Joong'un panikleyip düştüğünü söyledin bana. Sana inandım çünkü en yakın arkadaşın bendim! Nasıl bunu şimdi anlayabildim bilmiyorum ama sen bir katilsin Minho. Sen o çocuğu bilerek oraya çıkarttın."
Minho, Hyunjin'in son kelimelerini duyamamıştı. Eliyle bir duvardan destek almış, ayakta durmaya çalışıyordu. Gözleri karardığında artık dayanamayacağını anlayıp dizlerini yer ile buluşturdu Minho. Çok geçmeden bilincini kaybetmiş, gözlerini kapatmıştı.
Hyunjin korkuyla önce bir adım geri gitti, daha sonra arkadaşını dürtmeye başladı. Minho'nun uyanmadığına emin olduğunda ağlayışları daha da sıklaşmıştı. Titreyen ayaklarını zorlayarak Jisung'ın evine gitti Hyunjin. Kapıyı sertçe çaldı.
"M-minho." dedi Hyunjin Jisung kapıyı açtığında. Aynı zamanda eliyle Minho'nun bayıldığı yeri işaret ediyordu.
"Ne oldu?" diye sordu Jisung ve panikle dışarı çıktı. Önce Hyunjin'e baktı ve daha sonra işaret ettiği yere koştu.
Minho'nun yerde öylece uzandığını görünce Jisung'ın dünyası bir kez daha başına yıkılmıştı. Endişeyle diz çökmüş, sevgilisinin yüzünü ellerinin arasına almıştı.
"M-minho," diye seslendi Jisung, "lütfen uyan."
Jisung onun yanağına birkaç kez vurduktan sonra Hyunjin'e dönmüş ve ambulans çağırması için bağırmıştı. Hyunjin korkuyla telefonunu çıkarmış, ambulans çağırmıştı.
Ambulansın gelmesi çok uzun sürdü. Minho bu süre zarfında uyanmamış, ama nefes almaya devam etmişti. Jisung çok korkuyordu, bunun nasıl olduğunu, Hyunjin'in neden burada olduğunu bilmiyordu. Şu an tek dileği Minho'nun kendine gelmesiydi.
"Tansiyon çok düşük." dedi ambulanstan inen hemşire. Minho'yu hemen sedyeye, daha sonra ambulansın içine aldılar. Jisung hiçbir şeyi umursamadan Minho'nun yanına bindi. Hyunjin ise arkadan geleceğini söyleyerek taksi aramaya başlamıştı.
Hastaneye geldiklerinde Minho'yu bir odaya almışlar, Jisung'ı dışarıda bırakmışlardı. Jisung sırtını duvara yaslayıp yere çökerken başını ellerinin arasına almıştı. Gözyaşları istemsizce yanaklarında yer ediniyordu.
Minho'nun bayılıp, hastaneye getirilmesinin üzerinden tam yedi dakika geçmişti. Bu bir baygınlık için çok uzun bir süreydi ve Jisung iyice paniklemeye başlamıştı. O hâlâ beklemeye devam ederken Hyunjin hastaneye gelmiş, yerde oturan Jisung'ın yanına ulaşmıştı.
"İyi mi?" diye sordu Hyunjin yutkunarak. Jisung gözyaşlarını silerek ayağa kalktı.
"Bilmiyorum, haber yok."
Jisung daha fazla ağlamaya başladığında Hyunjin ona sıkıca sarılmıştı. Minho'nun üstüne fazla gitmişti ve şimdi vicdan azabı çekiyordu. Çok korkuyordu.
"Lütfen beni bırakmasın," dedi Jisung, Hyunjin'e sarılırken, "onu kaybetmek istemiyorum, lütfen gitmesin."
Hyunjin, onu rahatlatmak için saçlarını okşadı ve geri çekilerek yüzüne baktı. İyi olacaktı.
"Bırakmayacak." dedi Hyunjin güvenilir bir sesle, "Öyle bir şey olmayacak."
Hyunjin pişmandı. Şimdi kendisi böyle hissederken acaba Minho nasıl hissediyordu? Sonuçta gözlerinin önünde biri ölmüştü. Nasıl atlatabilmişti Minho bunu?
"Chan ve Changbin hyunga haber verelim mi?" diye sordu Hyunjin. Jisung endişelenmelerini istemese de kabul etti çünkü yalnız kalmak istemiyordu. Kendine en yakın gördüğü kişileri yanında istiyordu.
Hyunjin onlara haber verdikten on dakika sonra buradalardı. Seungmin de gelmişti. Chan koşarak Jisung'ı kollarının arasına alırken bir kez daha vicdan azabını iliklerine kadar hissediyordu. Sadece kendisinin ve Changbin'in bildiğini düşünüyordu. Bu yüzden Jisung'ın her canı yandığında kendini suçluyordu Chan.
"Şş, ağlama." dedi Jisung'a sıkıca sarılırken, "iyi olacak."
Changbin de onların sarılmalarına katıldığında ortamdaki tek gözlem yapan kişi Seungmin'di.
En çok izlediği kişi de Hyunjin olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.