"Artık iyi olduğumdan emin misin?" diye sordu Minho. Hâlâ başı Jisung'un göğsündeydi. Jisung herhangi bir cevap vermemişti. Bu yüzden Minho saatlerdir yattığı göğsünden kalkıp onun yüzüne baktı. Uyuyordu.
Jisung'un saçları şapkasının altından alnına dökülmüştü. Yanakları hiç olmadığı kadar şişkin duruyordu ve dudakları büzülmüştü. Minho'nun şu an tek isteği onu izlemekti. Çekinerek elini kaldırdı ve yanağına hafifçe dokundu. Onun sıcaklığını hissettiğinde tüm dünyası aydınlanmıştı sanki.
Jisung kıpırdandığında Minho hızlıca elini çekti ve ondan biraz uzaklaştı. Jisung gözlerini açtı ve sağ omzunu tutarak gerindi. Minho saatlerdir orada yattığı için yorulmuş olmalıydı.
"Dışarıda uyuduğuma inanamıyorum." dedi Jisung ve kendine gülmeye başladı. Minho ise hâlâ onu izlemeye devam ediyordu.
"Derse gitmeliyiz." dedi Minho ve çantasını omzuna takarak ayağa kalktı. Daha sonra elini Jisung'a uzattı ve onun da kalkmasını sağladı.
"Şimdiki dersin ne?" diye sordu Jisung yürürken. Hâlâ deli gibi uykusu vardı ve o huzurlu ortamdan uzaklaştığı için kötü hissediyordu.
"Antrenmanım var."
"Antrenman yapma demeyeceğim." dedi Jisung, "Yine de kendini yormaman gerektiğini biliyorsun değil mi?"
"Biliyorum." dedi Minho ve Jisung'un yanında yürümeye devam etti. Jisung'un onunla bu kadar ilgilenmesi hoşuna gitse de bazen bunalmış hissediyordu Minho. İstediği şeyi yapamayacaksa, voleybol oynayamayacaksa neden yaşıyordu ki? Bu Minho için çok büyük bir tutkuydu ve kimsenin bunu engellemesini istemiyordu.
"Seninle geleyim." dedi Jisung, "En azından sen oynarken izlerim."
Minho bu sefer yürüdükleri yerde öylece durdu ve Jisung'un karşısına geçti.
"Gerek yok, Jisung." dedi tok bir sesle. Jisung ise kaşlarını çatarak ona bakıyordu. Neden şimdi bu kadar sert çıkışmıştı ki?
"İyi olduğundan emi-"
"İyi olup olmamam neden bu kadar umrunda? Başımın çaresine bakabilirim bana bakıcılık yapmana gerek yok."
Jisung şaşkınlıkla ona bakarken kalbinin kırıldığını hissetmişti ama bu bambaşka bir kırgınlıktı. Daha önce böyle bir hayal kırıklığı yaşamamıştı. Minho'ya karşı hiçbir şey diyememişti. Belki de haklıydı. Neden onunla bu kadar ilgileniyordu ki? Sonuçta Minho durması gereken yeri bilirdi.
"Özür dilerim." dedi Minho ona sert çıkıştığını sonunda fark ettiğinde. Belki de Jisung'ın kırgınlığını görmüştü. Çok belli oluyordu üzüldüğü. Gözlerinden okunuyordu.
"Sorun değil," dedi Jisung, "haklısın. Kendi başının çaresine bakabilecek yaştasın."
Jisung şu an konuşmamanın daha doğru olacağını düşünerek arkasını döndü ve hızlı adımlarla okula girdi. Neden dünyası başına yıkılmış gibi hissediyordu?
"Jisung!
Jisung duyduğu sesle bakışlarını arkasına çevirdi. Chan ona doğru gelirken aynı zamanda el sallıyordu.
"Gelmişsin." dedi Jisung. Sesi çok güçsüz çıksa da gülümsemeye çalışmıştı.
"Geldim ama ne oldu? Kötü görünüyorsun."
Jisung hiçbir şey demeden kafasını salladı ve gülümsedi. Dokunsalar ağlayacak gibiydi ama dışarıdan iyi görünmeye çabalıyordu.
"İyiyim." dedi sonunda. Chan ise dersi ekip müzik yapmayı teklif etmişti. Jisung ise sadece böyle üzüntüsünü atlatabileceğini düşünerek kabul etti.
Beraber müzik odasına girdiklerinde Changbin çoktan orada tek başına takılıyordu. Yanında da kahverengi uzun saçları olan, çilli bir çocuk vardı.
"Sonunda geldiniz." dedi Changbin ve elindeki gitarı bırakarak arkadaşlarının yanına gitti. Sessiz bir şekilde devam etti, "Felix bugün burada dursa olmaz mı?"
Dediğini Felix duymamıştı ve çocuklar da bu ricayı geri çevirmemişti. Changbin'in yüzündeki gülümseme daha da büyürken Chan söz yazmak için masaya oturmuş, her zamanki defterini çıkarmıştı.
"Biraz dinlenmek istiyorum, sonra başlarız." dedi Jisung ve camın önüne geçerek oturdu. Camdan dışarıyı izlerken derin bir nefes aldı Jisung. Uçuşan kuşları bir süre izledi ve daha sonra bahçede voleybol oynayan Minho'yu gördü. Hyunjin'in ona attığı topları tek tek karşılıyordu. Minho her düştüğünde Jisung kalbinin tekrar tekrar kırıldığını hissediyordu.
Neden bu kadar kötü hissediyordu? Neden Minho'nun tek bir cümlesi delice üzmüştü onu? Ve şu an neden ona sarılmak istiyordu?
Onu tekrar kollarının arasında istiyordu. Minho'yu hastaneye götürdüğü gece kollarının arasındaydı. Onu kucağına almıştı ve koşarak hastaneye götürmüştü. O hissi tekrar yaşamak istiyordu.
Jisung oturduğu yerden kalktı ve kimseye bir şey demeden müzik odasından çıktı. Arkasından seslenen Chan ve Changbin'i duymamazlıktan gelerek bahçeye çıktı. Hiçbir şey düşümüyordu, sadece Minho'yu kollarının arasında istiyordu.
Bu yüzden bahçede Hyunjin ve Minho'nun yanına giderek oyunlarını böldü. Tek bir kelime bile etmeden kollarını Minho'nun beline sardı, çenesini omzuna yasladı. Minho şaşırmıştı, ne olduğunu anlayamamıştı bile.
"J-jisung," dedi Minho sessizce. Bu sırada Hyunjin karşılarında onları izliyor, diğerleri de yukarıda camdan bakıyorlardı. Minho derin bir nefes alarak kollarını Jisung'a sardı ve devam etti, "iyi olduğumdan emin olana kadar böyle mi kalacağız?"
"Bu sefer benim iyi olmam gerek Minho."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.