Gökyüzü uçsuz bucaksız bir karanlığa bürünürken festival bitmiş, Jisung ve Minho sessiz bir sokakta yürüyordu. Ay ışığı onların yüzünü aydınlatırken ikisi de birbirine bakmamak için zor duruyor gibiydi.
Sadece ayak seslerinin duyulduğu bu sessiz akşamda Minho'nun çalan telefonu ikisini de ürkütmüştü. Minho özür dileyerek telefonu açtığında yüzü düşmüş gibiydi.
"Tanrım, ben çocuk muyum?" dedi en sonunda. Sesi sabır dilercesine çıkıyordu ve gözleri dolmuştu. Jisung ise kaşlarını çatmış bir şekilde onu izliyordu. Minho sonunda telefonunu kapatarak tekrar cebine koydu ve dolan gözlerini Jisung'tan saklamak için gökyüzüne baktı.
"Sorun ne?" diye sordu Jisung karşısında iki büklüm olmuş çocuğa bakarken. Minho burnunu çekerek gözlerini sildi ve Jisung'a baktı. Onun endişeli göründüğünü fark ettiğinde kendi kendine gülmüştü. Jisung ise onun neden hem gülüp hem de ağladığını çözmeye çalışıyordu.
"Bugün sende kalabilir miyim?" diye sordu Minho. Jisung onun sorusuyla afalladı ve bir süre ne diyeceğini düşündü. Açıkçası biraz çekinmişti çünkü Jisung'un evi, diğer herkesin evi gibi değildi. Minho bunu nasıl karşılar, bilmiyordu.
"Ah, ailen için sorun olacak sanırım. Sorun değil." dedi Minho büyük bir pot kırdığını fark etmeden. Jisung o an ailesinin olmadığını bir kez daha hatırladığında artık eskisinden daha güçlü olduğunu hissetti.
"Hayır, gelebilirsin." dedi Jisung bu sefer. Minho'nun kafası karışmıştı ama Jisung'a onu kabul ettiği için teşekkür etti. Beraber Jisung'un evine doğru sokakları aşarak yürüdüler. Hava güzeldi, etraf sessizdi. Bu belki de ikisinin de son zamanlarda geçirdiği en huzurlu akşamdı.
Jisung o konteyner cennetine yaklaştıklarında Minho'nun ne düşüneceğini gerçekten merak ediyordu. Beraber bazı zorlu yolları aşarak eve geldiklerinde Minho'nun yüzünde herhangi bir şaşkınlık yoktu. Sadece normaldi.
Jisung kapıyı açtığında içeri girmesi için Minho'yu bekledi. Minho içeri girip ceketini çıkardığında Jisung ışıkları yaktı. Minho etrafı incelerken Jisung çok gergin hissediyordu.
"Harika." dedi Minho elini küçük raftaki biblo anime karakterlerinde gezdirirken. Küçük bir çocuk gibi merakla inceliyordu.
Jisung ise o akşam ilk defa birinin kendisine ve yaşadığı yere normal bakmasının mutluluğunu yaşıyordu. Rahatlamış bir şekilde oturup Minho'yu izlemeye başladı. Minho tüm bibloları incelemiş, daha sonra oradan uzaklaşarak Jisung'un oturduğu köşeli koltuğa oturmuştu. Yan yanalardı ama aralarında biraz mesafe vardı.
"Yalnız mı yaşıyorsun?" diye sordu Minho. Aslında bu oldukça belliydi ama Jisung'un hayatından bahsetmesini istiyordu. Onu daha iyi tanımak için bekliyordu.
"Evet." diyerek kestirip attı Jisung. Minho ona ailesini sorup sormamak arasında kalmıştı. Sonunda cesaretini topladı.
"Peki ailen?"
"Yok," dedi Jisung sabit bir sesle, "ailem yok."
Minho konuyu daha fazla deşmek istememişti çünkü Jisung'un rahatsız olduğunu anlamıştı. Jisung ise başka bir soruyu ona sorup sormamak arasındaydı. Telefonda ne konuştuğunu...
"Az önce telefonda neler oldu?" diye sordu Jisung. Minho bakışlarını ona çevirerek gözlerinde sabitledi.
"Annem arayarak hemen eve gelmemi, bu saatte dışarıda olmamın yanlış olduğunu söyledi." dedi Minho, "Sanki öncesinde çok ilgileniyordu da..."
Jisung başını salladı ve konuyu fazla uzatmadı. Daha sonra ayağa kalkarak küçük mutfak dolaplarına doğru ilerledi.
"Aç mısın?" diye sordu dolabın içine bakarken. Her zamanki şeylerin dışında bugün dolapta spagetti vardı. Ne çeşitlilik ama...
"Aslında evet." dedi Minho ve Jisung'un yanına ilerledi. Jisung elindeki bir paket spagettiyi ona soru sorarcasına gösterdi. Minho ise sanki ilk defa spagetti görüyorcasına heyecanlanmış ve kabul etmişti.
"Çok garip," diye düşündü Jisung, "neden eksikliklerimi yargılamıyor?"
"Sos da yapalım." dedi Jisung ve buzdolabından konserve domates sosunu çıkardı. Minho makarnaları haşlamakla uğraşırken Jisung küçük bir tencerede sosu ısıtıyordu.
"Güzel kokuyor." dedi Minho Jisung'un yanına sokularak. Jisung, onun gözlerini kapatarak sosu koklamasını izledi. Bu hayatında gördüğü en masum şeydi.
Minho, Jisung'a çok yakın olduğunu fark ettiğinde hemen geri çekildi ve haşladığı makarnayı süzmeye başladı.
"Siktir." dedi Jisung bir anda. Minho ilk defa ondan küfür duymanın şaşkınlığı ve endişesiyle arkasını döndü. Jisung işaret parmağını dudaklarının arasına almış bir şekilde duruyordu. Minho ona yaklaşarak Jisung'un elini tuttu ve parmağına baktıktan sonra soğuk suyun altına tutmaya başladı.
"Dikkat etsene," dedi Minho, "kötü yakmışsın."
Jisung sorun olmadığını söyleyip elini onun elinin arasından çekerek kuruladı ve dikkatli bir şekilde sosu makarnayla buluşturdu. Daha sonra Minho makarnaları tabaklara paylaştırdı.
İkisi de tabaklarını alıp köşeli koltuğa tekrar oturduğunda Jisung oldukça küçük olan televizyonu açıp kanalları gezmeye başladı.
"Bu kalsın." dedi Minho ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra. Jisung onun bu isteğine gülerek Sünger Bob'un yayımlandığı kanalda durdu. Sesi açarak kumandayı bir kenara bıraktı ve yemeğini yemeye başladı.
İkisi de yemeklerini bitirdiğinde saat gece yarısına yaklaşmıştı. Minho esnemeye başlamıştı ve buna rağmen televizyonu izlemeye devam ediyordu.
"Minho," dedi Jisung sessizce, "uyumalısın."
Minho belli belirsiz mırıldanarak başını Jisung'un omzuna koyduğunda Jisung nefesini tutmuştu. Sanki nefes alırsa, hareketiyle onu rahatsız edecekti ve uyumasını engelleyecekti.
Jisung hiç hareket etmeden Minho'nun tamamen uykuya dalmasını bekledi. O uyuduğunda yavaşça kalktı ve Minho'nun koltuğa uzanmasını sağladı. Odasından getirdiği bir battaniyeyi onun üstüne örttü ve kendisi yere, Minho'nun tam karşısına oturmuştu. Uykusu yoktu ama neden Minho'yu izlemek istiyordu bilmiyordu. Yine de umursamayarak tüm gece onu izledi.
Nefes alırken yükselen göğsünü, dağılmış saçlarını ve büzülen dudaklarını saatlerce izledi. Sonunda kafasını koltuğun bir kenarına koyarak uykuya daldı Jisung.
Hayatlarının en huzurlu gecesi, en huzurlu uykularıyla da tamamlanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
Hayran KurguJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.