"Niye bizimle gelmedi?" diye sordu Chan ve parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarına yaklaştırdı. Dumanı içinde biriktirirken gözlerini hafifçe kısmış, daha sonra dudaklarının arasından çıkmasına izin vermişti.
"Kim?" diye sordu Changbin. O da aynı şeyi tekrarlarken olduğu yerde sallanıyor ve arkadaşına bakıyordu.
"Seungmin."
"Neden merak ediyorsun?" diye sordu Changbin imalı şekilde ve gülümsedi. Chan onu umursamamıştı, Jisung ise kendi halindeydi. Bayan Lee'nin gitmesini bekliyordu. Bu şekilde Minho'yu tekrar görecekti ve elini tutabilecekti.
Üçü de sanki hayattan bıkmış bir şekilde öylece dikiliyor ve sigaralarını içiyorlardı.
"O kim?"
Jisung'ın sorusuyla Chan ve Changbin bakışlarını hastane bahçesinin dışına, yolun kenarına çevirdi. Oldukça lüks bir araba hastanenin dışında park etti. Şoför kapısından inen uzun boylu çocuk arabanın kaputuna yaslanıp beklemeye başlamıştı. Çocuğun kırmızıya çalan pembe saçları ve karakteristik bir yüzü vardı.
"İdol falandır bu." dedi Changbin ilgiyle. Utanmasa gidip fotoğraf bile çektirirdi.
Chan umursamadan önüne dönerken Seungmin hastane kapısından çıktı. Chan heyecanla kendi yanına geleceğini düşünmeye başlamıştı ama Seungmin onları umursamadan koşarak arabanın önünde bekleyen çocuğun yanına gitti ve sarıldı. Şimdi Changbin ve Jisung bakışlarını Chan'a çevirirken, Chan Seungmin'i izliyordu.
İçinde bir şeylerin koptuğunu hissetmişti.
"Hadi içeri girelim." dedi Jisung ve ikisini de peşinde sürükledi. Hyunjin koridorda oturmuş sadece bekliyordu. Jisung'ı gördüğünde ise ayaklanmıştı.
"Jisung," dedi Hyunjin, "sanırım içerde bir şeyler oldu. Minho'nun sesini duydum, annesine bağırıyordu."
Jisung endişeyle umursamadan Minho'nun odasının kapısını açtı ve içeri girdi. Bayan Lee'nin engelleyişlerini ve bakışlarını es geçerek ona yalvaran gözlerle bakan Minho'ya sarıldı. Jisung ona sarılır sarılmaz Minho ağlamaya başlamıştı.
"Jisung..." dedi Minho. İsmini defalarca söyleyerek ağlıyordu ve Jisung onu sakinleştirmekte zorlanıyordu. Bayan Lee ise sadece iğrenen bakışlarla onları izliyordu.
"Şş, tamam." dedi Jisung ve Minho'dan ayrılarak onun gözyaşlarını sildi, "Geçti sevgilim, iyisin."
Minho iç çekerek ağlamaya devam ediyordu hâlâ. İçinde fırtınalar koptuğunu hissediyordu ilk defa. Yıllardır ortaya çıkmayan vicdan azabı alevlenmişti ve hastalığının da kötüleştiğini hissediyordu. Aylardır içinde biriken şeyler şimdi ortaya çıkıyordu. Voleybolu bırakışı, Joong'la olanlar, Hyunjin'in ona davranış şekli, annesi... Her şey üst üste gelmişti ve şimdi dışarı çıkıyordu.
En çok da Hyunjin'in dediklerine üzülmüştü Minho. En yakın arkadaşına katilsin diyebilmişti. Oysaki Minho yıllar içinde bir katil olmadığına inanmıştı. Şimdi ise bunu tekrar düşünmeye başlamış, içten içe tükenmişti.
"Hiçbir şey düşünme." dedi Jisung. Sanki onun aklını okuyordu.
"Siz ikiniz," dedi onların arkasında duran Bayan Lee, "bir daha görüşmeyeceksiniz."
Minho çatılan kaşlarıyla annesine bakarken Jisung onun elini sıkıca tutmuştu. Onu sakinleştirmeye çalışıyordu, yanında olduğunu hissettirmesi gerektiğini biliyordu.
"Jisung'la görüşmezsem acı çekerek öleceğimi biliyor musun?" dedi Minho, "Onun dışında kim hastaneye getiriyor beni? Kim ilgileniyor? Başta sana hastalığımı söylememiştim. Daha sonra bilmeye hakkın olduğunu düşünüp açıkladım ama umursamadın bile!"
Minho'nun sesi yükseldiğinde Bayan Lee sinirle oğluna yaklaşmış ve onun kolunu kavramıştı. Jisung bu zamana kadar Bayan Lee'ye, Minho'nun annesi olduğu için saygı duymuştu ama bu kadarı fazlaydı. Daha fazla göz yummayacaktı bu tavrına.
Bu yüzden Minho'yu belinden çekip kendi kollarının arasına aldı Jisung. Onu korumak istercesine sıkıca sarıldı sevgilisine. Minho ise ağlamaya devam ediyordu.
"Geleceğin yer, yine benim yanım." dedi Bayan Lee ve kapıyı çarparak dışarı çıktı. Minho o çıkar çıkmaz gözyaşlarını sildi ve Jisung'ın gözlerine bakmaya başladı.
"Benden nefret etme." dedi Minho çaresizce, "Ben kötü biri değilim."
"Neden senden nefret edeyim güzelim? Lütfen böyle şeyler söyleme."
Minho en sonunda ağlamayı kestiğinde zar zor nefes alarak Jisung'ın dizlerine yattı ve upuzun bir uykuya daldı.
•••
"Neler olduğunu söyleyecek misin?" dedi Seonghwa arabayı çalıştırırken. Seungmin hastaneden acele bir şekilde çıkarken Chan'la bile konuşamamıştı. Bunu kesinlikle telafi edecekti. Şu an daha önemli bir konu vardı.
"Önce sakin bir yere sür hyung." dedi Seungmin. Başı çok ağrıyordu ve bunun hemen geçmesini istiyordu.
Seonghwa bir göletin yanında, sakin bir yere park ettiğinde Seungmin derin bir nefes aldı ve bakışlarını hyunguna çevirdi.
"Anlatacağım ama sakin kalacağına söz ver."
"Anlat şunu Min."
"Bugün Jisung'ın evine gittim." dedi Seungmin gergin bir şekilde. Seonghwa ise Jisung'ın ismini duyduğunda elleri titremeye başlamıştı. Sonuçta sevdiği çocuk ölmeden, Jisung ile sevgiliydi.
"D-devam et."
"Ona sadece çektiğim grup fotoğraflarını verecektim. Müzik gruplarının çekimini ben yapıyorum çünkü, her neyse. Tesadüfen Hyunjin ve Minho'nun konuşmalarını duydum."
"Onlar kim?" dedi Seonghwa endişe ve merakla.
"İkisiyle de aynı lisedeyim. Ortaokulda da beraberdik ama yakın değildik. Minho ve Jisung bu yıl çıkmaya başladılar." dedi Seungmin ve asıl konuya geldiğinde yutkundu, "Hyung... Anladığıma göre Hongjoong'un öldüğü gece Minho ona Jisung'ı sevdiğini söylemiş. Sanırım tehdit de etmiş. Joong'u çatıya çıkaran Minho'ymuş. Hyunjin de olanları görmüş ve beraber kaçmışlar."
Seonghwa duyduklarını beyninde anlamlandırmaya çalışırken öylece kalakalmıştı. Gözlerini bile kırpmamıştı. Seungmin ise ağlıyordu ve Seonghwa'nın elini tutuyordu.
"Hyung..."
Seonghwa elini Seungmin'den çekip arabayı çalıştırdı ve olağanüstü bir hızla sürmeye başladı. Seungmin korkuyordu, keşke hiç söylemeseydim diye düşünüyordu.
Seonghwa'nın hayatı bir kez daha altüst olmuştu. Aşık olduğu Hongjoong'a nasıl böyle bir şey yapabilmişlerdi? Bildiği tek şey, bunu onların yanına bırakmayacaktı.
this bölüm is for you annem vienschan
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.