3 yıl önce
Jisung, Bay ve Bayan Kang'ın evinde yemeğe gitmek üzere boş sokakta yürümeye başlamıştı. Ortaokul son sınıfta olan Jisung'ın sınıf öğretmeni Bayan Kang'tı. Ailesi olmadığı için onu sık sık yemeğe davet eder, beraber zaman geçirirlerdi. Bay Kang ise Jisung'ın onun öğretmenlik yaptığı liseye yerleşmesini çok istiyordu. Bu sayede çok sevdiği bu küçük çocuğu koruyabilirdi.
Jisung zor bir çocukluk ve ergenlik dönemi geçirse de mutluydu. Tek başına olsa da ruhen yalnız hissetmiyordu çünkü onu Kim Hong Joong tamamlıyordu. Jisung, onun ruh eşi olduğunu biliyordu. Sadece onun yanında mutlu ve güçlü hissediyordu.
Jisung o gün yemeğin hemen bitmesi için evrene mesajlar gönderiyordu. Hemen Hong Joong'u görmek istiyordu. İşler pek istediği gibi olmasa da yine de erken ayrılabilmişti yemekten. Daha sonra tek yaptığı ise koşarak Hong Joong'un evine ulaşmak olmuştu. Joong'un sarı saçları parlıyordu kapıyı açtığında. Eşsiz gülümsemesiyle etkilemeyi başarmıştı yine Jisung'ı.
"Joongie~" dedi Jisung ve onun beline sıkıca sarıldı. İki çocuk birbirlerine sıkıca sarılırken düşündükleri başka hiçbir şey olmuyordu. Sanki tüm dünya onlar için dönmeyi sürdürüyordu.
"Gelsene."
Jisung eline kenetlenen bir diğer eli sıkıca tutarak eve girdi. Joong onu koltuğa oturtup yanına geçti ve yüzünü izlemeye başladı. İkisi de birbirini saatlerce izleyebilirdi.
"Bahar festivaline gideceğiz, değil mi?" diye sordu Jisung. Aynı zamanda Joong'un elleriyle oynuyor, onu izliyordu.
"Gidelim. Seninle dakikalarca dans etmek istiyorum."
Jisung'ın gülümsemesi tüm yüzünü kaplarken gözleri kısılmıştı. Onun sıcak ellerini tutmaya devam etti. Biliyordu ki Joong yanında oldukça asla karanlığa sürüklenmeyecekti.
"Lisede de bahar festivali oluyor mudur?" diye sordu Jisung. Sesi o kadar masum çıkmıştı ki Joong dayanamayarak onun yanağını okşamaya başlamıştı.
"Daha güzeli oluyordur."
"Aynı liseyi kazanmalıyız, Joongie." dedi Jisung heyecanla, "Senden başka kimseyi bahar festivaline götüremem."
Hong Joong buruk gülümsemesiyle Jisung'ın saçlarına minik bir öpücük kondurdu. O gün akşama kadar bahar festivali hakkında konuşmuşlardı. Jisung ise gerçekleşmeyeceğini bilmediği hayaller kurmuştu Joong'un dizlerinde yatarken.
Bahar festivali, 9 Mayıs 2013
Jisung beyaz gömleğini hızlıca üstüne geçirdi ve geç kalmamak adına koşarak dışarı çıktı. Sonunda beklediği o gün gelmişti. Ortaokulun son yılında ilk defa Kim Hong Joong ile festivale gidecekti. Lisede ise daha fazlasına gideceklerdi...
Bay Kang, Jisung'ı arabada bekliyordu. Onu festivalin yapılacağı otele götürecekti. Jisung yol boyunca çok heyecanlıydı. Arabadayken sürekli kıpırdanıp durmuştu.
Otele geldiklerinde Jisung kafasını gökyüzüne kaldırarak bakmaya başladı. Bay Kang ise gülerek onu izliyordu.
"Ne kadar yüksek! Biz en üst katta olmayacağız değil mi, Joong yükseklikten korkuyor."
Bay Kang, Jisung'ın saçlarını karıştırdı ve onu yanına alarak içeri sürükledi.
"Hayır, en alt katta olacağız."
Jisung heyecanla festivalin olduğu salona ilerledi. Bakışları Joong'u ararken çoktan belinde bir çift el hissetmişti. Jisung olduğu yerde dönerek Joong olduğunu bildiği kişiye sıkıca sarıldı. Siyah takım elbisesinin içinde ne kadar da güzel görünüyordu öyle...
"Çok güzelsin." dedi Joong sessizce. Bu Jisung'ın tüm bedeninin titremesine neden olmuştu. Jisung onu yanında sürükleyip bir kenara çekti.
"Dans edeceğiz, değil mi?" diye sordu Jisung. Joong onu onaylamak istercesine başını salladı.
Dakikalar sonra dans müziği çalmaya başladığında Joong, Jisung'ı salonun ortasına sürüklemişti. Ellerini onun beline yerleştirip ahenkle hareket etmeye başladı. Arada bir elini onun belinden çekiyor, saçlarını okşuyordu.
"Seni seviyorum, Jisung."
Jisung müziğin arasında duyduğu o sese karşılık gülümsedi. İnsanları bir an olsun bile düşünmeden dudaklarını karşısındaki küçük çocuğun dudaklarıyla birleştirdi. İkisi de on beş yaşındaki birer çocuğa göre daha cesaretli ve olgundu. Çünkü beraber güçlüydüler. Han Ji Sung ve Kim Hong Joong birbirinden ayrı düşünülemezdi. Herkes bunu biliyordu.
Müzik bitip ışıklar yandığında Joong lavaboya gitmek için Jisung'ın yanından ayrılmıştı. Jisung ise heyecanla sevgilisini bekliyordu. Joong gelecekti ve beraber şarkılar söyleyip dans edeceklerdi.
Fakat on beş dakika geçmesine rağmen Joong gelmemişti. Jisung merak ederek otel odaları dışında her yere bakmıştı.
"Seungmin!" dedi Jisung. Alt sınıflardaki bu çocuğun gözü her yerdeydi. Belki de Joong'u görmüştür diye düşündü.
"Efendim?"
"Joongie'yi gördün mü? Her yere baktım ama o yok." dedi Jisung çaresizlikle. Sesi çok güçsüz çıkıyordu ve bacakları titriyordu.
"Bayan Kang'a sormalısın, ben görmedim."
Jisung endişeyle öğretmenini ararken etrafta bir curcuna oluşmuştu. Herkes oradan oraya koşarken Jisung neler olduğunu çözememişti. Sadece herkesin gittiği yönü takip etti. Dışarı çıktı, diğer çocukların arasına karıştı.
"Kimseyi buraya yaklaştırmayın, sakın!"
Jisung, en son öğretmeninin sesini duyduğunda başından aşağı kaynar sular döküldüğünü hissetmişti. Bir şeyler ters gidiyordu. Sesler artık uğultu gibi gelmeye başlamıştı. Kalabalığı ittirdi Jisung, herkesi aşarak insanların baktığı o yere ilerledi.
Jisung'ın Joongie'si rengini güneşin kızıllığından alan kanlar içinde yerde yatıyordu. Jisung ağlayamamıştı bile, sanki evrendeki tüm her şey silinmişti o an.
Sadece bağırmıştı. Çığlık atmıştı. Koşarak Joong'u kollarının arasına aldı ve ayağa kalktı. Küçük sevgilisi kollarının arasında kanlar içinde yatarken Jisung sonunda gözyaşlarını bırakabilmişti yanaklarına.
"O-onu hastaneye götürmeliyim." diyordu sadece. Her söylediğini tekrar ediyor, Joong'u kollarının arasından almak isteyenlere izin vermiyordu.
En sonunda ambulans geldiğinde bırakabilmişti Jisung onu. Bembeyaz gömleği artık kırmızıya dönmüştü.
"Jisung, kendine gel."
Jisung, Bay Kang'ın sesini duysa da tepki veremiyordu. Gözlerini kapatarak dizlerinin üstüne çöktü Jisung. Son olarak Joong'un bedeninin fermuarlı bir torbaya konulmasını izledi.
"Ö-öyle nefes alamaz, Bay Kang bir şey söyleyin!" dedi Jisung. Bay Kang ise onu kollarının arasına almış, sırtını okşamaya başlamıştı.
Jisung o günden sonra olanları çok zor kavramıştı. Herkes Kim Hong Joong adlı o çocuğun bahar festivalinde kendini nasıl teras katından yere bıraktığını konuşuyordu. Herkes o intiharı konuşuyordu.
Jisung hariç.
Jisung liseye başlayana dek kimseyle konuşmama kararı almıştı. Lise birinci sınıfta, ikinci sınıfta kimseyle konuşmamış, tek kelime etmemişti.
Lise üçüncü sınıfta ise Jisung'ın yarası iyileşiyor gibiydi. Yine de öfkesi dinmiyordu.
Jisung tam da bu yıl, hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görmüştü.
Dokuz Mayıs'ın lanetini unutamayan Jisung, o günden sonra ne yapması gerektiğini bilememişti. Lise üçüncü sınıftaki bahar festivalinde salondan dışarı çıktığında bankta öylece yatan çocuğu görmüştü. Dokuz numaralı voleybol oyuncusuydu bu.
Jisung kafasında dönüp dolaşan o anı unutmaya çalışarak Minho'yu kollarının arasına almıştı. Yine birinin kollarının arasından alınmasına izin vermeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.