Herkes en şaşkın bakışlarını Jisung'ın üstünde gezdirirken Minho hâlâ yerde çaresizce oturuyordu. Bacakları yan tarafa hafifçe kıvrılırken ellerini yere koymuştu. Her şeyden, herkesten çok sevdiği Jisung'ı gördüğünde ise başını önüne eğmişti. Az sonra söylenecek bıçak kadar keskin sözleri beklemeye başlamıştı.
"Size ne oluyor diye sordum!" diye bağırdı Jisung en sonunda. Yumruk yaptığı ellerini hafifleterek Seonghwa'ya çevirdi bakışlarını, "Sen kimsin ayrıca?"
Belli ki Jisung olayın başından beri burada değil, yoksa duyardı Seonghwa'nın dediklerini diye düşündü Chan. O sırada Seonghwa hiçbir şey demeden çatıdan ayrılmış, altı genci bir başlarına bırakmıştı.
Ortam o kadar gergin görünüyordu ki, Felix Changbin'i öyle görse muhtemelen bayılırdı. Changbin ve Chan bembeyaz suratlarıyla su tanklarının olduğu yerde dikiliyorlardı. Birbirlerine neredeyse yapışmışlardı. Minho hâlâ az önceki gibi yerdeyken Hyunjin onu kaldırmaya çalışıyordu. Seungmin ise Chan'a iğrenen bakışlar atarken midesini tutuyordu.
"Dilinizi mi yuttunuz?" diye sordu Jisung, "Minho sen ne dedin az önce?"
"Jisung b-"
"Sadece Minho konuşsun." dedi Jisung, Hyunjin'i bölerek. Minho ise ağlamayı sürdürüyor, hâlâ yere bakıyordu. Nasıl çaresiz bakışlarını sevdiği çocuğa çevirebilirdi ki bu haldeyken? Nasıl eski cesaretiyle bakabilirdi onun yüzüne, nasıl dokunurdu eskisi gibi?
"Ben yapmadım." dedi Minho sessizce. Hâlâ kafasını kaldırmamıştı. Gözlerinden akan yaşlar gri zemini boyluyor, fayansta damlalar oluşturuyordu. Çatıdaki altı çocuğa o an, gökyüzündeki yıldızlar şahit oluyordu. Her şeyin düğümü galaksi tarafından çözülüyor gibiydi ve Minho o kara deliklerden birinde kaybolmuştu. Geri dönüşü yoktu.
"Sikeyim, adam akıllı konuşsana! Neden ondan bahsettin Minho? Ne demek ben öldürmedim, ne demek istiyorsun?" diye neredeyse haykırdı Jisung, "Hepiniz ne sikim biliyorsunuz da beni ayakta uyutuyorsunuz?"
Jisung son cümlesini söylerken bakışlarını arkadaşlarında gezdirmişti. Ellerinin titrediğini hissediyordu Jisung. Gerçekleri öğrenmek istemeyen Jisung şimdi Joong'un ismiyle evrendeki tüm gerçekleri öğrenmek istiyordu çünkü bir yalanın içinde hapsolduğunu biliyordu artık. Ayrıca o hapisanenin baş görevlisiydi sevdiği adam. Minho kendi elleriyle yalan kilidini vurmuştu Jisung'ın parmaklıklarına.
"Minho dışında herkes siktirip gitsin." dedi Jisung gözyaşlarını gizlemeye çalışarak. Herkes hâlâ put gibi ayakta duruyordu, "Ne bakıyorsunuz, gidin artık!"
Jisung'ın sesini yükseltmesiyle herkes kendine gelmişti. En arkada Seungmin olmak üzere çatıdan indiler. Şimdi Jisung ve Minho yalnızdı.
"Bana bak."
Minho, sevdiği çocuğun isteğiyle başını kaldırıp kanlanmış gözlerini ona çevirdiğinde bağırarak ağlamaya başlamıştı. Bunu hak etmiyordu, Minho, Jisung'ın ona iğrenerek bakan bakışlarını hak etmiyordu.
"Anlat," dedi Jisung, "kavga etmeyeceğiz, sakin olacağım. Sadece anlat, seni bölmeyeceğim."
Minho burnunu çekerek yere koyduğu ellerini birbirine vurarak silkti ve ayağa kalktı. Hırpalanmış tişörtü, diz kısımları düştüğü için yırtılmış pantolonu ve yaralı bacaklarıyla Jisung'a doğru birkaç adım attı Minho. Yine de hâlâ uzun bir mesafe vardı aralarında. Uzansa dokunamazdı Minho ona.
"S-seni ortaokuldan b-beri seviyorum." dedi Minho ara ara iç çekerek. Hâlâ ağlıyor, nefesi kesiliyor ve Jisung'ın keskin bakışlarını gördükçe kalbi acıyordu, "Onunla çıktığını biliyordum ve b-benim öyle bir niyetim yoktu Jisung sana binlerce kez yemin ederim yoktu."
Jisung'ın göz bebekleri büyürken ne diyeceğini bilmiyordu. Sevdiğini, onu iyileştirdiğini sandığı çocuk kendi elleriyle yalanların filizlenmesini sağlamıştı Jisung'ın çiçeklerinde.
"Onu sadece korkutmak istedim, belki..." dedi ve yüzünü ellerinin arasına aldı Minho, "belki senden ayrılır diye."
"Onu sen mi ittin?"
Jisung'ın sesi çok güçsüz çıkmıştı. Kendi bile beklemiyordu bu zayıflığı. En azından gözleri hâlâ hiç olmadığı kadar nefretle bakıyordu Minho'ya. Bununla tatmin etti kendini Jisung.
"Hayır ben yapmadım, onu ben itmedim yemin ederim. B-biz tam burada konuşuyorduk o-o korkup geri geri gitti ben bana doğru gelmesini söyledim, ona elimi uzattım ama..." dedi Minho ve bağırarak ağlamaya başladı. Jisung ise gözyaşlarının yanaklarına düşmesini engellemek istercesine kafasını gökyüzüne doğru kaldırmıştı.
"Aşkımızı bu sırla mı büyüttün Minho?" diye sordu Jisung. Minho ise sessiz kalmayı tercih ediyordu, "Kendi sırrının esiri olmuşken şimdi o sırrı benim esirim mi yapıyorsun, masum sevgilim benim."
Jisung imalı bir şekilde sırttı ve dudaklarından kısa bir 'hah' çıktı istemsizce. Minho onun aşağılamaları için hazırdı. Haklıydı.
"Kime anlattın sırrını, aya mı, güneşe mi?" dedi Jisung, "Arkadaşım sandığım herkes biliyordu değil mi Minho?"
Minho cevap vermedi ama başını aşağı yukarı salladı. Jisung saçlarını ellerinin arasından geçirdi ve ileri geri yürümeye başladı.
"Hiç içiniz sızlamadı mı sizin?" dedi Jisung. Kaşlarını çatarak Minho'ya yaklaştı ve onun gözlerine baktı, "Ya sen benimle Joong'un mezarına geldin Minho, farkında mısın bunun?"
"B-ben ondan özür-"
"Sus!" diye bağırdı Jisung, "Özür dilediğinde geri döndürebilecek misin zamanı?"
Minho çaresizce başını iki yana sallarken Jisung'ın ellerini tutmaya yeltenmişti ama Jisung ellerini sertçe çekti ondan.
"Sen bizim yıldızımızı söndürdün. Sen benim özenle büyüttüğüm çiçeklerin solmasına neden oldun. Ah, ama pardon onlar zaten hiç gerçek değildi!"
Jisung arkasını dönüp gidecekken son kez Minho'ya baktı ve başını iki yana salladı. Aşık olduğu o yüz artık yabancı geliyordu kendisine.
"Acıyorum sana."
Minho ondan duyduğu belki de son şeyle kendini yeniden yere bıraktığında Jisung yaşadıklarını kabul etmeye çalışarak çatıdan ve Minho'nun hayatından çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.