25

4.6K 612 475
                                    

"Geldik." dedi Jisung ve Minho'yu hafifçe dürterek uyandırdı. Minho yol boyunca Jisung'ın omzunda uyumuş, hiç ses çıkarmamıştı.

İkisi de nihayet otobüsten indiğinde Minho sanki daha önce hiç almamış gibi nefes aldı. Jisung'ın milyonlarca kez sorduğu 'iyi misin?' soruları bittiğinde ikisi de korku ve endişeyle kampın olduğu yere ilerlediler. Hava karardığından herkes ya çadırına çekilmişti ya da ateş başında toplanmışlardı. Minho ve Jisung'ı ilk gören de Changbin olmuştu.

"Neredesiniz siz?"

Changbin kaşlarını çatıp onlara doğru gelirken peşlerinden Chan, Seungmin ve Felix de gelmişti.

"Tamam, sakin olun." dedi Jisung, "Minho'nun üstüne gitmeyin. Yorgun."

Bu sırada Hyunjin de soru soran bakışlarla onların yanına gelmiş, yakın arkadaşı Minho'yu izlemeye başladı. Kötü göründüğü aşikârdı ama Hyunjin her zaman bir açıklama bekliyordu. Bir konuşma yapmaları gerektiğini hissediyordu.

"İyi misin?" diye sordu Hyunjin. Minho ise bugün bu sorudan oldukça sıkılmıştı. Bu yüzden sadece başını salladı ve sahte gülümsemesini yüzünü yerleştirdi.

"Bay Kang nerede?" diye sordu Jisung, "Onunla konuşmamız gerekiyor."

"Biraz odun toplamaya gittiler, birazdan gelir." dedi Changbin. Jisung ve Minho ise ortama ayak uydurmaya çalışıyorlardı.

Minho'nun hâlâ keyfi yok gibiydi. Jisung onun için endişeniyordu ama yanında olmaya çalışıyordu. Sürekli elini tutuyor, ona yanaşıyordu. Onu mutlu etmek için her şeyi yapıyordu. Jisung ve Minho, Bay Kang'ı bekleyene kadar biraz dinlenmek için çadırlarına giderken Chan çadırının önünde sigara içiyordu. Seungmin ise çadıra girmek için ondan izin istiyor gibiydi. Sadece boş gözlerle ona bakıyordu.

"İçeri mi girmek istiyorsun?" diye sordu Chan. Seungmin ise başını iki yana sallayıp onun yanındaki kamp sandalyesine oturdu ve gülümsedi.

"Yanında olmak istiyorum sadece." dedi Seungmin. Açık sözlü olmak istiyordu artık. Utanmayacaktı. Belki böyle olursa Chan onu severdi öyle değil mi? En azından Seungmin öyle düşünüyordu. Chan gülümsemesini gizleyemeden izmaritini yere attı ve dudaklarını yaladı.

"Vazgeçmeyeceksin değil mi?"

"Neden vazgeçeyim ki?" dedi Seungmin, "Senden hoşlanıyorum."

Chan bunu ilk defa duymuyordu ama yine ilkinde hissettiği heyecanı yaşıyordu. Neydi bu hissettiği böyle? Kendine bile itiraf edemediği o şeyi içinde saklamaya devam ediyordu Chan. Bir süre daha böyle ilerleyeceğini hissediyordu.

"Geç oldu, uyusak iyi olur." dedi Chan ve çadıra girdi. Arkasından Seungmin de içeri girdiğinde Chan'ın yanına uzanmaktan başka bir şansı yoktu. Bu yüzden olabilecek tek şeyi yaptı ve onun yanına yattı. Çekinmiyordu. Chan'ın yüzünü tüm gece izlemek istiyordu.

Chan, yakın uyuyacak olma ihtimalini düşünmeden Seungmin'in çadırında kalmasına izin vermişti. Ama şu an ona bu kadar yakından neden bunu yaptığını sorgulamadan duramıyordu.

"İyi geceler." dedi Chan ve Seungmin'e arkasını döndü. Uyuyamayacağını bilse de gözlerini kapattı. Bu sırada Seungmin ona arkasından sarıldı ve kendi kendine gülümsedi. Keşke o an Chan'ın şaşkınlığını görebilseydi.

"İyi geceler."

•••

Minho çadırda oradan oraya dönerken ellerini Jisung'ın yüzünde gezdirmeye başlamıştı. Onun sıcaklığını hissetmek ömrüne ömür katıyordu sanki. Sürekli yanında olmak istiyordu çünkü güçleniyordu.

"Çok güzel uyuyorsun." dedi Minho sessizce. Jisung'ın uyuduğunu bilse de onunla konuşmak istiyordu. Ona defalarca onu sevdiğini söylemek istiyordu. "O kadar güzel uyuyorsun ki melekler bile kıskanıyordur, Jisung-ah."

Minho derin bir nefes aldı ve sevgilisinin saçlarını alnından çekti. Her zaman ona bu kadar yakın olacağı zamanı kollamıştı.

"Her şey senin içindi, sevgilim." dedi, "Sonunda sana sevgilim diyebiliyorum. Kaybettiğim her şeyi senin için kaybettim ve kaybedeceklerim için de hazırım."

Minho onu daha fazla rahatsız etmek istemediği için ellerini çekti ve bugün yüz binlerce kez akan gözyaşlarını sildi. Sadece Jisung yanındayken iyiydi.

Minho uyumak için gözlerini kapatacakken dışarıdan duyduğu seslerle doğruldu. Üstüne battaniyesini alıp dışarı çıktığında karşısında ayıcıklı pijamalarıyla en yakın arkadaşı Hyunjin duruyordu. Onu bu şekilde nasıl ciddiye alabilirdi ki?

"Konuşalım mı?" diye sordu Hyunjin. Sesi kıyafetine göre çok daha ciddiydi.

"Konuşalım. Bir sorun mu var?"

"Burada olmaz." dedi Hyunjin ve arkadaşını ormanın içine çekmeye başladı. Minho birden bunu yaptığı için bileğini çekmeye çalışıyordu. Hyunjin sonunda durduğunda Minho'yu istemeden bir ağaca çarpmıştı.

"Hey!" diye bağırdı Minho, "Kendine gel, canım acıdı."

"Minho ben artık kaldıramıyorum." dedi Hyunjin ve ona yaklaşmaya başladı. Minho ağaç ve kendisinin arasına sıkışmışken Hyunjin ağlayacak gibiydi.

"Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun?" diye sordu ve ağlamaya başladığını fark ettiğinde kafasını yan tarafa çevirdi, "Hiç iğrenmiyor musun kendinden? Onun yüzüne bakarken gözünün önünde ne canlanıyor Lee Know?"

"Bana. O. İsimle. Seslenme."

"Kes sesini." dedi Hyunjin ve yumruk yaptığı elini havaya kaldırdı. Vicdan azabını gizleyemiyordu.

"Hyunjin!"

İkisi de Jeongin'in sesini duyduğunda birbirlerinden uzaklaşmıştı. Minho ise gitmeden önce son kez Hyunjin'e yaklaştı.

"Bu bizim sırrımız benim güzel Jinnie'm." dedi Minho ve gülümsedi, "Benimle birlikte seni de dibe çekerim."

𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin