Minho o gün duyduklarından sonra ne düşüneceğini bilmiyordu. Jisung gerçekten seviyor muydu onu? Kendisinin kafası karışıktı. Beraber çok güzel zamanlar geçirmişlerdi ama bu sadece arkadaşça olabilir miydi?
Minho hızlıca yangın merdivenlerinden uzaklaşıp gözden kayboldu. Zaten bugün yaptığı tek şey kaçmaktı. Bir sonraki ders için sınıfa girdiğinde hemen Hyunjin'in yanına oturdu. Ona olanları anlatmamıştı. Bu yüzden ilk yaptığı arkadaşına sessizce her şeyi anlatmak olmuştu.
"Neden kaçıyorsun?" diye sordu Hyunjin. Neden kaçtığını kendisi de bilmiyordu. Utanmış mıydı? Evet. Ama tek sebep bu olmayabilirdi. Minho ne istediğini ve hissettiğini bilmiyordu.
"Bilmiyorum. Her şey çok ani oldu sanki. Konuşmak için hazır değilim."
Ders boyunca Hyunjin onu kaçmaması için ikna etmeye çalışmıştı. Bu hiçbir işe yaramamıştı tabi... Minho iç sesi dışında hiçbir şey dinlemek istemiyordu.
Ders başlamadan Jisung da sınıfa girmişti. Minho'ya baksa da o kafasını çevirmiş, görmezden gelmişti. Elli dakika bir şekilde geçtiğinde Jisung onunla konuşması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden herkes sınıftan çıkarken en ön sırada oturan Minho'nun yanına gitti. Minho kitaplarını hızla çantasına sokmaya çalışıyordu.
"Konuşmalıyız, Minho." dedi Jisung. Minho ise sonunda yüzüne bakabilmişti onun.
"Jisung ben-"
"Lütfen itiraz etme ve konuşalım."
Jisung, Minho'nun bileğini tutup onu peşinden sürüklemeye başladı. Sadece konuşmak istiyordu. Aralarındaki bu şeyi netleştirmek istiyordu. Jisung, Minho'yu müzik odasına götürmüş ve kapıyı arkalarından kapatmıştı.
"Tamam, istediğin olsun. Konuşalım. Önce beni dinlemen şartıyla." dedi Minho. Çantasını çıkarıp bir kenara bıraktı ve Jisung'ın tam karşısına geçti.
"Jisung..." dedi Minho, "Bana baktığında içinde oturmayan bir şeylerin olduğunu hissediyorum. Sanki ikimizi düşündüğünde puzzleın bir parçasını yerleştiremiyorsun gibi. Sanki biz olmamız için o parçayı bulman gerekiyor gibi... Yanlış mıyım? Sizi duydum, Chan hyung'a anlattıklarını biliyorum. Yine de ona söylediklerinle bana bakarken gözlerinin söylediği aynı değil."
Jisung şaşırmıştı. Gerçekten bu kadar iyi analiz yapabiliyor muydu Minho? Peki ya söyledikleri doğru muydu? Gerçekten eksik bir şeyler mi vardı?
"O parça eksik, değil mi Jisung-ah?" diye sordu Minho sessizce. Gözlerinin dolduğunu hissediyordu ama ağlamayacaktı, durduracaktı kendini.
"Eksik." dedi Jisung. Kabul etmediği şeyi dile getirdiğinde anlayabilmişti kendini. Başını öne eğdi. Ne diyeceğini bilmiyordu ama Minho'nun haklı olması onun canını acıtıyordu.
"O yeri doldurana kadar konuşmayalım. Yine de seni bekleyeceğim."
Jisung eğdiği başını yerden kaldırdı ve kafasını sallayarak sınıftan çıktı. Minho da çıkmak için hazırlanırken Jisung'ın telefonunu masada unuttuğunu fark etti. Ona yetişebilmek için telefonu eline aldı. Kilit ekranı o istemeden açıldığında Minho merakına yenik düşmüştü. Duvar kâğıdında Jisung ve başka bir çocuğun fotoğrafı vardı ama belli ki eski bir fotoğraftı. Jisung şu an olduğundan daha küçük gözüküyordu. Siyah beyaz fotoğrafta ikisi de kulaklarına varana kadar sırıtmıştı ve birbirlerine sarılmışlardı. Minho ekranı kapattı, aklındaki binbir düşünceyle sınıftan çıktı ve hâlâ koridorda olan Jisung'ın yanına koştu.
"Telefonunu unutmuşsun." dedi ve ona uzattı. Jisung ise paniklemişti bir an için. Acaba duvar kâğıdını görmüş müydü? Görmemiş olmasını umdu Jisung. Yoksa işler daha kötü bir hâl alırdı...
•••
Jisung tüm şehrin göründüğü o otelin teras katına çıktığında derin bir nefes aldı. Manzarayı en iyi görebileceği yere oturdu ve cebinden bir sigara çıkararak yaktı.
Buraya artık eskisi kadar sık gelmiyordu Jisung. Hatta Minho'yu tanıdıktan sonra hiç gelmemişti. Amacı da buydu zaten, artık gelmek istemiyordu. Her geldiğinde o öfke delice bedenini kavuruyordu ve bu her geçen yıl daha kötü bir hâl alıyordu.
Jisung sigarasını söndürdüğünde arkasında duyduğu ayak sesleriyle kafasını çevirdi. Bay Kang ona doğru gelirken takım elbisesine ait ceketini çıkarıyordu.
"Bay Kang? Gecenin bu saatinde ne yapıyorsunuz?" diye sordu Jisung. Bay Kang ise çoktan yanına gelip oturmuştu Jisung'ın.
"Bir davet vardı. Seni binaya girerken gördüğümde buraya geldiğini anlamıştım." dedi Bay Kang. Jisung bu adamın bir öğretmenden fazlası olduğunu düşünüyordu. Yıllardır ona destek oluyordu çünkü.
"Uzun zamandır gelmiyordum." dedi Jisung ve başını ellerinin arasına aldı, "Gelip öfkemi kusmak istedim."
"Sürekli bunu yapamazsın Han. Buraya öylece gelip bağırıp çağırmak sana bir şey kazandırmayacak." dedi Bay Kang, "Hâlâ unutamadın öyle değil mi?"
"Nasıl unutabilirim? Böyle bir şey nasıl unutulur söyleyin lütfen! Bir yolu varsa bana da öğretin. Bana her şeyi siz öğrettiniz, lütfen unutmayı da öğretin."
Jisung'ın sesi yükselmiş, çoktan ağlamaya başlamıştı. Kendini Bay Kang'ın kollarının arasında bulduğunda ağlaması daha da artmıştı
"Bay Kang," dedi Jisung, "onu tekrar görebilirsem bunun hesabını soracağım."
Bay Kang öğrencisinin saçlarını nazikçe okşarken onu tekrar göremeyeceğini adı gibi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.