Jisung ağırlaşmış göz kapaklarını zorlukla açtığında hemen alarmı kapattı. Küçük penceresinden sızan güneş ışığı yanaklarını ısıtmıştı. Jisung sızlanarak yer yatağında doğruldu ve saçlarını karıştırarak düzeltti. Yastığının altında duran telefonu eline aldığında gördüğü ilk şey Changbin'den gelen mesajlardı.
Chan Sidney'e gideli tam bir hafta olmuştu. Hâlâ gelmediği için henüz kayıt alamasalar da Jisung ve Changbin gerçekten sıkı çalışıyorlar, birbirlerinin yanlışlarını düzeltiyorlardı.
Artık ilkbahar da en güzel yüzünü göstermeye başlamıştı şehre. Her yer pembe kiraz çiçekleriyle dolmuştu. Jisung ise ilkbaharı pek sevmiyordu. Genelde hep siyah giydiği için bu ilkbaharda pek hoş durmuyor ve onu sıcaktan bunaltıyordu.
Jisung telefonundan günlük planlarını kontrol ettiğinde bugün o aylardır beklediği rock festivalinin olduğunu hatırladı. Bu festivale gidebilmek için yarı zamanlı işinde daha fazla çalışmış, olabildiğince para biriktirmeye çalışmıştı. Acaba Minho'yu çağırsa onunla gelir miydi? Gelirse güçsüz kalbi o gürültüyü kaldırır mıydı? Bu soruların cevabını kafaya takmamaya çalıştı Jisung. Nedeninin ne olduğunu anlamasa da Minho'yla beraber gitmek istiyordu. Bu yüzden telefonundan onun numarasını bularak çevirdi.
"Alo?" dedi Minho tok sesiyle. Jisung duyduğu sesle afallasa da ona cevap verdi.
"Merhaba Minho," dedi Jisung, "ben Jisung. Numaranı Hyunjin vermişti."
"Ah, merhaba Jisung. Nasılsın?"
"İyiyim, umarım rahatsız etmemişimdir. Sen iyi misin?" dedi Jisung. Bu sırada yatağından kalkmış, ileri geri yürümeye başlamıştı.
"Saçmalama tabii ki rahatsız olmadım! İyiyim, hatta bugün daha iyi hissediyorum." dedi Minho, "Hava cidden çok güzel."
"Evet. Aslında ben de bunun için aramıştım. Bugün şehir merkezine biraz uzak bir yerde rock festivali var. Benimle gelmek ister misin?"
"Bu çok güzel olur."
Minho teklifi kabul ettiğinde Jisung'un içi rahatlamıştı. Bu festivale biriyle gitmek yalnız gitmekten daha iyi olabilirdi.
Uzun süre ne giyeceğini düşündü Jisung. Bugün bir farklılık yaparak üstüne beyaz bir tişört ve açık renkte dizleri yırtık bir kot pantolon giymişti. Kendini garip hissetse de buna alışabilirdi. Her zaman taktığı beresini de takmadan kahverengi saçlarına şekil verdi. Üstüne kareli gömleğini giydi ve kırmızı konverslerini ayağına geçirdikten sonra evinden çıktı.
Çıkmadan önce kedileri beslemiş, günlük sorumluluğunu yerine getirmişti.
Telefonda Minho ile bir metro durağı belirlemiş ve orada buluşmak için anlaşmışlardı. Jisung onu bekletmek istemediğinden hızlıca metro istasyonuna gitmiş ve oturarak Minho'yu beklemeye başlamıştı.
"Hey, Jisung!"
Jisung kafasını kaldırdığında ona doğru yürümekte olan Minho'yu gördü. Minho üstüne siyah bir gömlek ve siyah pantolon giymişti. Bugün tamamen kendilerinin zıttı gibilerdi.
"Ah, merhaba." dedi Jisung ve ayağa kalktı. Bir süre hiç konuşmadan metroyu beklediler. Metro geldiğinde ise bindiler ve yaklaşık yirmi dakika sonra festival alanına ulaştılar. Etraf oldukça kalabalıktı.
"Bir şeyler içelim mi?" diye sordu Jisung. Minho kafasını salladığında Minho standa giderek kendisi için bir şişe bira ve Minho için portakal suyu aldı. Plastik bardağı ona uzattığında Minho dudaklarını büzdü.
"Ben neden portakal suyu içiyorum?" dedi bardağı iki eliyle kavrarken.
"Çünkü bira senin için daha zararlı olabilir."
Minho aldığı cevaptan memnun olmayan bir tavırla sahneye doğru yürümeye başladı. Jisung hızlı adımlarla onun yanına ulaştı ve elindeki biradan bir yudum aldı. Sonunda bir yerde durduklarında ikisi de bakışlarını birbirine çevirdi. Anlamsız bir şekilde belki de birbirlerine bir dakika boyunca baktılar. Onların bakışlarını birbirinden çeken ise gürültülü müziğin başlamasıydı. Minho korkudan hafifçe zıplayarak bakışlarını sahneye çevirdi.
Jisung belki de aylardır bu sahne için bekliyordu ama gözleri sadece Minho'daydı. Acaba iyi miydi? Rahat mıydı? Bu düşünceler aklını bulandırırken Minho'nun kolundan tutarak kendine çevirdi ve elindeki şişeyi yere bıraktı. Minho merakla ona bakarken Jisung elini Minho'nun kalbinin tam üstüne koymuştu.
"N-ne yapıyorsun?" dedi Minho gürültülü müziğin arasında. Jisung cevap vermeden ikisinin ellerini kenetledi ve onu peşinden sürüklemeye başladı. Jisung sahneden çok uzağa gitti. Bir binanın arkasına geçerek Minho'yu karşısına aldı.
"Gürültünün sana iyi gelmeyeceğini düşünmeliydim." dedi Jisung. Kendini suçluyor gibiydi.
"Sorun değil Jisung-ah. Gürültü olmasa da kalbim aynı böyle atıyor." dedi Minho ve Jisung'un elini kendi göğsüne yerleştirdi, "Hissediyor musun?"
Jisung yutkunarak başını salladı. Hissetmemek mümkün değildi. Minho'nun kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, Jisung kilometrelerce koşsa kalbi böyle atmazdı.
Elini yavaşça onun göğsünden indirdi Jisung. Daha sonra cebindeki paketten bir sigara çıkardı ve Minho'dan uzaklaşarak yaktı. Festivaldeki sesler onlara çok boğuk bir şekilde ulaşıyordu.
Jisung sigarasını Minho'dan birkaç adım uzak bir yerde içerken Minho tam tersini istercesine ona birkaç adım atmış ve karşısında dikilmişti.
"Yaklaşma," dedi Jisung, "duman seni rahatsız edebilir."
"Sorun değil." dedi Minho ve ona doğru bir adım daha attı. Jisung gözlerini kaçırdığında dumanı Minho'nun yüzüne üflediğinin farkında değildi. Minho gülümsediğinde bunu fark etmiş, hemen özür dilemişti.
"Jisung," dedi Minho kısık bir sesle, "benimle bu kadar ilgilenmene alışmışken eğer gidersen ne yapacağım?"
Jisung onun bu dediğiyle şaşırmış, dudaklarının arasındaki izmariti yere atmıştı. Dudaklarını aralasa da hiçbir şey diyememişti. Bunun üzerine Minho sırıtmış, onun omzuna dokunmuştu.
"Şaka yapıyorum." dedi. Jisung istemeden gülümsedi ama daha sonra yüzü hemen düştü. Minho onu hem göklere çıkarıyor, hem de yerin dibine sokuyordu ve Jisung bundan nasıl kurtulabileceğini bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.