Minho odaya vuran güneş ışığıyla gözlerini aralarken ilk baktığı dün Jisung'ın yattığı yer olmuştu. Kollarının arası. Ama orada değildi. Panikleyerek ayağa kalktı Minho ve yerdeki buruşuk tişörtünü çıplak bedenine geçirdi. Jisung'ın kıyafetleri olması gereken yerde değildi. Gitmiş miydi yani? Kabul etmek istemeyerek seslendi Minho ona. Sesi boş atölyede yankılanırken bakışları hızla etrafta geziyordu.
"Jisung!"
Cevap alamayacağını bilse de bir kez daha seslendi Minho. Sinirle karışan endişesi yüzünden saçlarını sürekli ellerinin arasından geçiriyor, kendi kendine iç çekiyordu istemeden de olsa. İleri geri attığı belki yüzüncü adımda aklına gelmişti onu aramak. Minho hızlıca telefonunu aramaya başladı dağınık odada. Aradığını bulamadıkça sinirleniyor, ortalığı birbirine katıyordu.
Minho sonunda telefonunu koltuğun arasında bulduğunda en çok aşina olduğu o numarayı çevirdi. Telefon sesi kulağında yüksek bir sesle yankılanırken kalbi deli gibi atıyordu Minho'nun.
"Alo?"
"Alo, Jisung-ah?" dedi Minho şaşkın bir sesle. Telefondaki ses Jisung'ın sesi olmaktan oldukça uzaktı.
"Ben Wooyoung." dedi telefonun ardındaki, "Jisung'ın oda arkadaşıyım."
"Peki telefonu neden sende? Jisung nerede?" diye sordu Minho hızlı bir şekilde. Bu sırada koltuğa hızlı bir şekilde oturup nefesini düzeltmeye çalışıyordu.
"Jisung geldiğinde pek iyi değildi, duş almasını sağladım zorla. Şimdi uyuyor." dedi Wooyoung sessizce, "Sen kimsin?"
"Ben..." dedi Minho ve bir süre düşündü, "Ben Jisung'ın erkek arkadaşıyım."
"Öyle mi? Bir erkek arkadaşı olduğunu bilmiyordum." dedi Wooyoung. 'Ben bile emin değilim ki...' diye düşündü Minho o an. Fakat sonra dünkü kısa sevişmeleri aklına geldiğinde sevgili olma fikri pek de uzak gelmiyordu kendisine. En azından öyle umuyordu.
"Adresi verebilir misin? Onunla ben ilgileneceğim."
"Pekâlâ..." dedi Wooyoung. Neden sevgilisinin adresini bilmediği aklına takılsa da uğraşmak istememişti, "Konumu atacağım."
Minho teşekkür edip telefonu kapattı ve konumu alır almaz çıktı evden. Jisung'ın neden iyi olmadığını düşünüp duruyordu sürekli. Ona kötü bir şey mi yapmıştı? Dün pek de kötü hissediyor gibi değildi ayrıca. Şaşkındı Minho.
Konuma bakarak yurt binasına ulaştığında içeri girdi Minho ve danışmaya kimliğini bırakarak Wooyoung'ın ona söylediği kapı numarasını aramaya başladı. Asansör yoktu ve bu yüzden beş kat çıkmıştı Minho. Hiç de iyi değildi bu kendisi için.
Minho hafif bir şekilde kapıyı çaldıktan sonra elini duvara dayayarak biraz eğildi. Kararan gözlerinin düzelmesi için gözlerini bir anlığına kapattı ve derin bir nefes aldı.
"Hey, iyi misin?"
Minho ilk defa gördüğü bu çocuğa boş bakışlarla bakarken sonunda doğruldu ve onun için açılan kapıyı geçerek içeri girdi.
"İ-iyiyim sadece... Su... Var mı?"
Minho iyi hissetmek için ilk bulduğu yere otururken Wooyoung ona bir bardak su uzatmıştı. Minho cebinden çıkarttığı ilacı onun verdiği suyla beraber içerken bakışlarını üzerinde hissediyordu Wooyoung'ın.
"Geçmiş olsun?" diye mırılandı Wooyoung. Açıkçası bu Minho'ya biraz komik geldiği için gülümsemişti.
"Teşekkürler." dedi Minho, "Jisung nerede?"
"Odası şurası." dedi Wooyoung ve Minho girmeden önce onun yanına yaklaştı, "Sabaha yakın geldiğinde çok kötü.şarap kokuyordu... Haberin var mı?"
"Evet. Beraberdik."
"Ne?" dedi Wooyoung kaşlarını çatarak, "Neden içmesine izin verdin o halde?"
"Nasıl yani?"
"Jisung'a geçen hafta şarap içmeyi teklif ettiğimde bana sülfat ve histamin alerjisi olduğunu söylemişti." dedi Wooyoung. Minho anlamsızca ona bakarken kaşlarını çatmıştı, "Yani şarapta bulunan bir maddeymiş işte. Dün her yerini kaşımaktan mahvetmişti."
Minho endişeyle Jisung'ın odasına girdi ve Wooyoung'a teşekkür edip kapıyı kapattı ardından. Jisung mavi yorganının altında kıvrılarak uyuyordu ve suratı tamamen kırmızıydı. Ona yaklaştı Minho ve o an sürekli kaşıdığı kollarını gördü Jisung'ın. Yer yer yara olan koluna nazikçe dokundu Minho ve şişmiş olan eline bir öpücük kondurdu.
"Özür dilerim." diye fısıldadı Minho ve onu uyandırmamaya özen göstererek tuttu elini.
"Neden özür diliyorsun?"
Jisung uykulu gözlerini açmaya çabalarken konuşmuştu aynı zamanda. Hafifçe doğrulurken defalarca öksürmüştü.
"Uyandırdığım için üzgünüm. Jisung, neden alerjin olduğunu söylemedin bana?" diye sordu Minho. Hâlâ onun eli sıkıca tutuyor ve kızarmış yanaklarına bakıyordu gülümsemesini durdurmaya çalışarak.
"Seninleyken alerjimi bile unutmuşum." dedi Jisung gülümseyerek, "Seninleyken dünyanın döndüğünü bile unutuyorum."
"Beni uyandırmalıydın, seni hastaneye götürürdüm."
"Endişelenme... Sadece bir süre grip gibi hissediyorum ama sonra geçiyor." dedi Jisung ve Minho'nun endişeli yüzüne baktı. Bu kadar terlediğini gördüğü için kaşlarını çattı hemen.
"Neden bu kadar terledin?"
"Binanızda asansör yokmuş... Beş kat çıkmak zorunda kaldım."
"Şimdi iyi misin? İlaçların yanında mı?" diye sordu Jisung sırayla. Minho onun bu endişeli hâline gülümserken ona yaklaştı ve şişkin yanaklarına birer öpücük kondurdu.
"Çok korktum biliyor musun?" dedi Minho sessizce. Jisung'ın neden diye sormasını beklemeden devam etti, "Seni aradım ve başka biri açtı telefonunu... Gerçekten korktum."
Jisung'ın gözlerinin önüne bir anlığına Wooyoung'ı öptüğü gece gelmişti. Hızla kurtulmaya çalıştı aklındaki o andan.
"N-neden? Korkmanı gerektirecek bir şey yoktu." dedi ve ardından gelen sayısız hıçkırığını görmezden geldi.
"Çünkü... Benden başka biriyle olsaydın, benden başkasına sarılıp başka birini öpseydin gerçekten çok zorlanırdım." dedi Minho onun yüzüne bakarken. Jisung herkesin sır sakladığından yakınırken kendisinin de onlardan biri olduğunu unutmuştu.
"O sadece oda arkadaşım. Ayrıca..."
"Ayrıca ne?"
"Yok bir şey." dedi Jisung birden ve yanında duran sudan bir yudum aldı.
"Söyle, Jisung." dedi Minho. Sesi bu sefer hiç olmadığı kadar ciddi çıkmıştı.
"Ayrıca biz birlikte değiliz."
Minho alaycı bir tavırla gülerken Jisung'ın elini bırakmıştı. Şimdiden buraya boşuna geldiğini, Jisung'ın söylediği her şeyin yalan olduğunu düşünüyordu.
"Yaşadığımız geceden sonra böyle düşüneceğini ummamıştım." dedi Minho, "Anlaşılan zihnindeki savaşı kötü anıların kazanmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.