Chan sıkıcı çadırında gözlerini açtığında aklına ilk gelen şey Seungmin olmuştu. Dün beraber, aynı çadırda uyumuşlardı. Chan yan tarafına yavaşça dönerken onu tekrar görmeyi bekliyordu ama yoktu. Bu yüzden gözlerini ovuşturarak çadırından çıktı ve etrafa bakınmaya başladı merakla. Kimse yoktu ama Chan bakınmaya devam ediyordu.
"Beni mi arıyorsun?"
Chan duyduğu sesle arkasını döndüğünde utanmıştı. Evet, onu arıyordu ama bunu belli etmek onu kötü hissettirmişti.
"Hayır, Jisung'ı arıyorum." dedi Chan. Söylediği yalana kendisi bile inanmamıştı. Seungmin elindeki bir bardak portakal suyunu Chan'a uzatırken hafifçe gülümsedi.
"Sana bunu getirmek için çıkmıştım," dedi Seungmin, "Jisung hyungu Bay Kang ile konuşurken gördüm."
"O zaman onu sonra görürüm..." dedi Chan ve Seungmin'in ona uzattığı bardağı eline aldı, dün gece çadırın önüne kurduğu sandalyeye oturdu.
"Çadırın rahatmış, çok güzel uyudum." dedi Seungmin konu açmaya çalışarak. Bu sırada Chan'ın yanındaki sandalyeye oturdu.
"Evet belliydi, horlamalarından uyuyamadım."
"Ben horlamam!"
"Dedi dünyada horlayan bütün insanlar."
Chan portakal suyunu bitirip kendi kendine gülmeye başladı. Kafasını sol tarafa çevirdiğinde ise Seungmin ciddi bir şekilde ona bakıyordu. Bu yüzden gülüşünü gizledi Chan ve susarak önüne bakmaya devam etti.
Uzun süren sessizliğin ardından Chan, sandalyenin yanından sarkıttığı elinde, Seungmin'in elinin sıcaklığını hissetmişti. Gözlerini hızla kırpıştırarak yanındaki çocuğa çevirdi bakışlarını. Seungmin çekinmeden tuttuğu elini şimdi kendisininkiyle kenetlemişti.
Chan ise hiçbir şey olmamış gibi, onun elini tutarken önüne bakarak ıslık çalmaya başladı.
•••
"Anlayacağınız olaylar böyle Bay Kang." dedi Jisung öğretmenine. Ona Minho'nun annesiyle yaşanan her şeyi anlatmıştı. Çıplak basıldıkları hariç...
"Yani senin evinde kalmayı mı planlıyorsunuz?" diye sordu Bay Kang, "Bu doğru değil Han. Ailesi olan ve reşit olmayan bir çocuk o. Seninle kalması için bir neden yok."
"Bay Kang," dedi Jisung ve ellerini yumruk yaptı, "anlamıyorsunuz sanırım. Ben bir Joong daha kaybetmek istemiyorum. Korkuyorum. Minho'nun iyi olduğunu bilmem için sürekli yanımda olması gerek. Sonucu ne olursa olun Minho benimle yaşayacak."
"Başına geleceklere hazırlan o zaman. Ya ailesi seni şikâyet ederse Jisung?"
"Etsinler, umrumda değil."
Jisung düşündüğü ve hissettiği her şeyi net bir şekilde açıklamıştı. Minho'yu kaybetmeyecekti.
2014
Chan ve Changbin kafaları karışık bir şekilde kantinde oturuyorlardı. Changbin elindeki kola tenekesiyle sesler çıkarıyor, Chan bir şeyler mırıldanıyordu.
İkisi de gergindi.
İkisi de tek kelime etmiyordu.
İkisi de kaçıyordu.
O sırada grup arkadaşları Lee Know yanlarına geldi. Artık müzik yapmayacağını, yerine Jisung'ı almaları gerektiğini söyledi. Üstelik onu tam üç yıl sonra alacaklardı aralarına.
Changbin yutkundu, Chan'a baktı. 'En azından bir özür olarak Jisung'ı aramıza almalıyız' diye düşünüyordu ikisi de. Bu yüzden kabul ettiler. Fakat nasıl bunun üstesinden geleceklerini ikisi de bilmiyordu. Vicdan azabı bir kez daha ikisini de kavurmuştu.
"Ben gidiyorum. Anlaştık o halde." dedi Minho ve buruk bir gülümsemeyle ayrıldı onların yanından. Chan o gider gitmez başını masaya koymuştu. Ağlamak istiyordu. Hiç durmadan ağlamak...
"Changbin," dedi Chan, "birine söylemeliyiz."
"Hayır saçmalama." dedi Changbin ve sesini kısarak devam etti, "O gece Minho ve Joong'u gördüğümüzü söylersek bizi de suçlarlar. Minho bizi anında ele verir, kendini kurtarır."
"Dayanamıyorum ama. Git gide kendimden nefret etmeye başladım."
"Bizden başka gören yoktu, Chan. Bu riski alamayız."
Chan başını iki yana salladı ve birçok küfür etti içinden. O gece Joong'un yere düşüşünü ve Minho'nun da onu öylece izlediğini görmüşlerdi.
"Minho'nun suçu yok. O itmedi sonuçta çocuğu. Bu yüzden söylememiz için bir neden yok. Çıkar bunu aklından." dedi Changbin. Chan ise onun çok sesli konuştuğunu düşünerek ağzını kapatmıştı.
"Belki sözleriyle intihara sürükledi onu? Belki kendisini öldürmesini söyledi?" dedi Chan, Changbin elini çektiğinde. Changbin bu sefer düşüncelere dalmış, ağrıyan başını ellerinin arasına almıştı.
"Sınıfa gidelim."
İkisi de aklında onlarca soruyla masalarından kalktılar ve kantin çıkışına yöneldiler. Chan tam da o sıra kapıda ona bir çocuğun gülümsediğini gördü. Tanımadığı bu çocuk öyle bir gülümsemişti ki, sanki bir şeyler anlatmak istiyor gibiydi.
"Hey, naber Seungmin?" dedi Changbin o sırada. Chan, adının Seungmin olduğunu öğrendiği bu çocuğa ters bir şekilde bakmış, kantinden uzaklaşmıştı.
Her şey ne zaman sarpa saracak diye bekleyecekti Chan artık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.