Jisung yaşanan tüm kötü anıları zihninin en derinlerine itmişti Minho'nun yüzüne baktığında. Onu ilk gördüğü andan beri kötü olan her anısını en derine itiyordu. O kötü anıların ansızın bir yerlerden çıkacağını bilse de unutmaya çalışıyordu her zaman. Yine de tam unuttum derken bir ses, bir eylem, bir koku hatırlatacaktı ona kötü anılarını. Zihninin çatlaklarından usulca sızacak, kendini belli edecekti. Bu kötü anılar, aniden kök salabilirdi.
Yine de kötü anıları gibi canlı kalan bir cevheri vardı Jisung'ın: aşk.
Ve aşk her seferinde kötü anılarını yeniyordu, alt ediyordu bir şekilde. Minho'nun yüzünü her gördüğünde yaşanıyordu bu savaş hâli. İki duygu birbiriyle karşı karşıya geliyor, canlanan kökleri birbirine karışıyordu. Sonunda Minho'nun yüzü kazanıyordu. Jisung zihninin en derinine itemiyordu o yüzü. Her zaman, durmaksızın güneş ve su alan bir çiçek gibi büyüyor, büyüyor ve büyüyordu.
Bunları Minho'nun deri koltuğunda ikinci defa otururken düşünüyordu Jisung. Ellerinin arasında yine o boktan, ucuz şarap vardı. Minho ile içmek pahalı kılıyordu her şeyi.
"Dalgın görünüyorsun." dedi Minho sessizliği bozarak. Jisung gülümseyerek başını salladı. Dalgın olduğunu biliyordu. Nasıl olmazdı ki?
"Aklımda savaşan iki canlı var..." dedi Jisung sessizce, "Birinin kazanmasını beklediğim için dalgınım."
Minho anlamadığı için kaşlarını çatmıştı ona karşı. Bu sefer Jisung dişlerini göstererek gülümsemişti tam yanında oturan Minho'ya.
"Aşk ve kötü anılar. İkisi savaşıyor." dedi Jisung bakışları onun yüzünde gezerken. Minho ise şehvet dolan gözlerini dikmişti Jisung'a. Oturduğu yerde yavaşça yaklaştı ona ve yüzünü en yakınına ilerletti. Nefesini hissedene kadar durmadı Minho.
"Sen... Hangisinin kazanmasını istersin?" diye sordu Minho fısıldayarak. Jisung'ın tüyleri diken diken olmuştu kulağına fısıldandığı için. Belli etmeden dokundu kendi kollarına ve bu hissin geçmesini bekledi bir süre.
"Benim ne istediğim önemli mi?"
"Her savaşın bir rehbere ihtiyacı vardır. Kimi yönettiğini bilmezsen bir kazanan olmaz." dedi Minho. Bu sefer sesi daha yüksek çıkmıştı.
"Bu savaşın rehberi senin yüzün, Minho." dedi Jisung, "Şu an tam karşımda duran beyaz tenin, dağınık saçların, yarım yamalak boyadığın badem gözlerin ve... Pembe dudakların."
Jisung söylediği son cümleyle onun dudaklarına baktı eş zamanlı olarak. Minho'nun yutkunmasına gülümsedi kendi kendine.
"Şu an aklımdaki şeyi yaparsam savaşın galibi belli olacak o halde." dedi Minho sessizce. Daha sonra elini Jisung'ın çenesine götürdü ve yüzüne daha çok yaklaştı. Bir kez daha düşündü aklındakini yapmadan önce ama hayat çok kısaydı anı yaşarken düşünmek için. Bu yüzden öptü Jisung'ın ıslak dudaklarını. Yumuşak alt dudağını kendi dudaklarının arasına alırken karşılığını bulmuştu.
Jisung'ın küçük eli Minho'nun dağınık saçlarını bulurken öpüşmeye devam ettiler. Onları izleyen Minho'nun kedisini, içeriyi gören pencereleri ve etraftaki dağınıklığı umursamadan dakikalarca öpüştüler. Bu dakikaların sonunda ise kendini ilk çeken Minho olmuştu. Hızlıca alıp verdiği nefeslerin arasında gülümsemişti.
"Savaş hâlâ devam ediyor mu?" diye fısıldadı Minho. Jisung da gülümsemişti ona.
"Galibin hemen belli olmaması için elimden geleni yapıyorum."
Jisung, Minho'nun tişörtüne uzandı ve eteklerinden tutarak çıkardı üstünden. Elleri onun düzgün vücudunda gezerken bir anlığına kalbine götürdü soğuk elini. Minho'nun hızla atan kalbine küçük bir öpücük kondurduktan sonra kendi gömleğinden de kurtuldu.
Minho onu tekrar öpmeye başladığında kucağına almıştı Jisung'ı. Küçük bedeni Minho'nun kollarında kaybolurken, Minho ayağa kalkmış ve sürekli gıcırdayan deri koltuktan kurtarmıştı ikisini. Özenle yumuşak halının üstüne bıraktı Minho onu ve ince bacaklarını serbest bıraktı Jisung'ın pantolonunu çıkararak. Kendisi için de aynı şeyi yaptığında üstüne eğildi Minho onun.
Jisung karşısındakini hayranlıkla izlerken kollarını serbest bırakmıştı. İki yana açılan kolları yerdeki boyaları yere dökerken Minho gülümsedi. Bunu seviyordu.
Minho Jisung'ın boynunu öpmeye başlamışken, Jisung ani bir hareketle yerlerini değiştirmiş, Minho'nun üstündeki yerini sabitlemişti.
"J-jisung..." dedi Minho gözlerini kapatırken. Onu hissettiği an daha heyecanlı hissetmeye başlamıştı.
"Bunu sevdiğini biliyorum." dedi Jisung ve yere dökülen tüm boyaları sürdü eline. Daha sonra parmakları nazikçe Minho'nun omzunu buldu, oradan göğsüne ve beline kadar yol aldı.
Jisung şarabın etkisiyle kendi kendine gülümserken ne yaptığını bilmiyordu. Sadece Minho'ya doyumsuzca dokunuyor ve onu tatmin etmeye çalışıyordu. Arada bir onun kızarmış yanaklarını öpüyor, terden alnına yapışan saçlarını düzeltiyordu.
Minho ara sıra hissettiği Jisung'ın sertliğiyle ufak inlemeler çıkarıyordu. Bu ise Jisung'ın kendini daha fazla ona bastırmasına neden oluyordu. İkisi de hafiften sarhoş olmaya başlarken, sabah olmak üzereydi.
"B-bu gece sadece öpüşeceğiz." dedi Jisung sessizce. Minho bunu biliyordu. İkisi de alkolün etkisindeydi ama duyguları hâlâ ayıktı.
"Kazananı artık biliyorum." diye devam etti Jisung sözlerine. Minho gülümseyerek dudaklarını tekrar onunkilere dokundururken elleri Jisung'ın belini kavramıştı.
"Bu gece sadece sana sarılıp uyuyacağım." dedi Minho. Jisung ise duyduğu şeyle hemen onun yanına geçmiş, Minho'ya sıkıca sarılmıştı.
"Söz veriyor musun?" dedi Jisung sessizce ve Minho'nun yanağını okşamaya başladı.
"Ne için?"
"Bir saat önce barda söylediğim şey için. Yalan söyleyip söylemeyeceğin hakkında."
"Söz." dedi Minho ve sıkıca sarıldı Jisung'a, "Söz veriyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝟵 | 𝗺𝗶𝗻𝘀𝘂𝗻𝗴
FanfictionJisung'ın hayattan hiçbir beklentisi kalmamışken voleybol takımındaki dokuz numaralı oyuncuyu görür.