Ali adliyeden gelip bürosunun merdivenlerini tırmanırken arkasından bir ses geldi. Dönüp merdivenlerden aşağıya baktı. Tatlıcının kızı Naciye şarkı söyleye söyleye yukarıya çıkıyordu. Pek bir neşeliydi. Ali kaşlarını kaldırıp hayretle onun merdivenleri çıkmasını bekledi. Naciye kendisini görünce susup gülümsedi. Kızın yanakları al al oldu.
"Nasılsın Ali?" genç adamın kaşları havaya kalktı. Az önce Naciye ona sadece ismiyle mi seslenmişti yoksa kendisi 'abi' kelimesini duymamış mıydı?
"İyiyim Naciye. Hayırdır, bir sorun mu var? Niye geldin?"
"Yok, Allah korusun! Ne sorunu olacak? Tatlı getirdim sana. Babam sabah daha yeni yaptı baklavaları da taze taze ye diye..." diyerek elindeki kutuyu genç adama uzattı Naciye. Ali tekrar şaşırdı. Kesin babasının bir davası vardı, az fiyatla avukatlığını yapsın diye baklava göndermişti.
"Ellerim dolu Naciye. Gel Seher abla sana çay koysun da üçümüz beraber yiyelim baklavalarınızdan. Zahmet edip gelmişsin buraya kadar." diyerek büronun kapısını itti ve Naciye önden geçsin diye bekledi. Genç kadın önde Ali arkada büroya girdiler. Ali, Naciye'yi kendi odasında oturtup elindeki eşyaları da bırakarak genç kadından aldığı baklava kutusuyla beraber mutfağa geçti. Seher Hanım birkaç parça bulaşığı yıkamakla uğraşıyordu.
"Abla kolay gelsin."
"Sağolasın avukat bey. Hayırdır, o elindeki nedir?"
"Tatlıcının kızı Naciye içeride Seher abla. O baklava getirmiş. Sen de o elindekileri bırak, sonra yıkarsın. Çayın yanına şu baklavalardan koy da gel üçümüz beraber çay içelim."
"Hayırdır inşallah. Niye gelmiş ki?"
"Bilmem. Belliki babası göndermiş, bir davası filan varsa... Yoksa Naciye niye gelsin büroya? Neyse bu kutuyu buraya bırakıyorum. Ayıp olmasın, gideyim yanına kızın." diyerek tatlı kutusunu tezgahın üzerine bırakıp mutfaktan çıktı. Kendi odasına geçti, kapıdan girerken genç kadına gülümsedi, masanın etrafını dolanıp sandalyesine oturdu.
"Ee, ne var ne yok Naciye? İşleriniz nasıl?"
"İyi. İlçede tek tatlıcı biz olunca, rakip yok... Senin işlerin nasıl?" genç adam arkasına yaslandı, kravatını gevşetti. Bugün de hava pek bir sıcaktı, insan daralıyordu.
"İyi çok şükür. Baban nasıl? Uzun zamandır da göremiyorum kendisini. Sağlığı sıhhati iyidir inşallah?"
"İyi. Nasıl olsun? Seninkiler nasıl Ali? Annen, baban, küçük kardeşin Selim'in sağlıkları nasıl? Geçen gün Asude'yi gördüm, iyiydi de diğerlerini de merak ettim." genç adam kaşının üstünü kaşıdı. Yok, yanlış duymuyordu. Naciye 'abi' kelimesini atmıştı sözlüğünden sanki.
"İyi onlar da..." derken odasının kapısında elinde tepsiyle Seher Hanım görününce Ali rahat bir nefes aldı. Böyle giderse konuşma sizinkiler nasıl, iyi gibi uzayıp gidecekti sonsuza kadar. Belliki Naciye pek de adliyelik bir mevzudan ötürü kendisini ziyarete gelmemişti. Seher Hanım gelip Naciye'nin karşısına oturdu, ilk genç kadının çayıyla baklavasını ardından Ali'ninkileri uzattı. Sonra dönüp genç adama baktı. Pek bir sıkıntılı duruyordu. Güldü içinden Seher Hanım kendi kendine.
"Ee Naciye kızım nasılsın?"
"İyiyim Seher abla sen?"
"İyi çok şükür. Baban nasıl?"
"Babam da iyi. Senin çocuklar, Ahmet abi nasıllar? Sağlıkları iyi mi?"
"Iyiler çok şükür." Seher Hanım tekrar Ali'ye döndü. Gözlerini kısmış Naciye'ye bakıyordu genç adam.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM KÖYÜN DELİSİ (Tamamlandı)
Lãng mạnHer köyün bir delisi vardır... Bir deli kızın hikayesi... Cavidan ufacık bir köyde ailesi ile yaşayan genç bir kadındır. Yaşadıkları köyde aynı bahçe içinde kendi evlerinden başka babaannesinin ve amcasının evi de vardır. Bu üç ailenin yedikleri iç...