56.

3.8K 328 23
                                    

       Cavidan ilk önce koltuk değneklerinden kurtuldu, sonra yavaş yavaş yürümeye başladı. Nikah tarihlerine yakın iyice eski formuna dönüp hızlandı adımları. Arada bir iki aksıyordu ama buna da şükür ediyordu, hiç yürüyememek de vardı. Hatta bazen koştuğu bile oluyordu bir iki metre. Bir sene olacaktı iki ay sonra. Neredeyse bir senedir çile çekiyordu genç kadın. Yürüyememek, heleki Cavidan gibi hareketli biri için felaketti. Bir adım atsa dünyalar onun oluyormuş gibi hissediyordu.

       Nikah tarihi haziranın ikisine denk geliyordu. Tarih yaklaştıkça genç kadını bir telaş sarıyordu. Evin son eksikleri, gelinlik, kına elbisesi derken son zamanlarda harap olmuştu. Akşam köye gelir gelmez Ali'nin tüm konuşma isteğine rağmen gidip uyuyordu.

      Mayısın yirmi yedisinde kınası vardı. Düğün yerine nikah tercih edilmişti edilmesine ama kına gecesinden yırtamamıştı genç kadın. Kınanın olduğu gün geldiğinde ortalıkta koşturanlara yardım etti, işler biraz yoluna girince odasına çekildi. Kıyafetini giyinip makyajını yaptı. Öyle aman aman abartı bir kınası olsun istememişti. Saçlarını bile kendisi yaptı. Her şey sade ve sorunsuz olmalıydı. Adetler, gelenek ve görenekler güzeldi ama abartısına gerek var mıydı ki? Bir arada olunsundu yeterdi.

        Akşam olduğunda yavaş yavaş bahçe hareketlendi. Ufaktan müzik sesleri geliyordu kulağına. Ayağa kalkıp aynada son kez üstüne başına bakmıştı ki odasının kapısı çaldı. Daha ne olduğunu anlamadan bir ton kız doluştu içeriye. Şaşırdı. Naciye, Hamiyet, Suzan ve sırf kına ve nikah için izin alıp gelen Asude en öndeydiler. Kızlar ellerinde tefler ile kıvırmaya başlar başlamaz Cavidan'ı bir gülmedir aldı. Böyle bir şey beklemiyordu açıkçası. Asude elinden tutup onu da kızların arasına sokmaya çalıştı.

"Aaa! Rahat bırakın canım beni. Ben kıvıramam sizin gibi. Hem demedik mi sade bir şey olacak diye?"

"He canım he! Kız kınanın sadesi mi olurmuş? Hadi kurtlarımızı dökerek dışarıya çıkalım gelin hanım. Başka nerede böyle göbek atacaksın?" diyerek Hamiyet arkasından ittince mecbur girdi aralarına. O oynamam diyen Cavidan zorla oynamaya başladı. Kızlar ile beraber oynaya oynaya önce koridora ardından da dışarıya çıktılar evden. Garip hissediyordu kendisini. Alışık değildi böyle şeylere. İnsanların da hayatlarında bir kere olan şeylerdi ya bunlar. Kim alışık olurdu ki? Ünlüler belki... Sevmezdi ki düğünü, nişanı veyahut kınayı hem. Kızlarla dans ettiler müzik eşliğinde. Nereden çıktı bilinmez bir anda beline renkli kuşaklardan bağladılar, bütün kızlar bir tülün ucundan tutup çekip dans etmeye başladılar. Cavidan'ın başı dönüyordu herkes etrafında dolanırken. Böyle planlamamıştı ki! Hani "Kınayı getir aneyy!" ile başlayıp ellerine kına yakıldıktan sonra bitecekti bu iş? Kandırılmıştı. Daha neler gelecekti Allah bilir başına. Ali neredeydi? Gelip kurtarsındı kendisini. En son baktı olacak gibi değil çözdü aniden belindeki kucağı. Kızlar dengesini kaybeder gibi olurken Cavidan kaçmaya yeltendi. Suzan yakaladı gülerek onu.

"Aaa! Yeter Suzan! Vallahi bağlamam o şeyi belime. Herkes bir yandan çekiştiriyor, dönme dolap gibi dönüyorsunuz etrafımda. Başım döndü. Bayılıcam! Bırak da oturayım şuraya! Annee! Kurtarın beni!"

"Olmaz Cavidan. Bu senin kınan!"

"Kız Asude! Görümce Asude! Yaktım çıranı! Kandırdın beni! Sıkılırım ben, sevmem böyle şeyleri..." Asude ufak bir kahkaha attı. Müzik bir yandan bangır bangır çalıyor, Cavidan sesini duyurmak için diğer yandan bas bas bağırıyordu. Gülüşmeler, çekiştirmeler bitip tükenmedi o saniyelerde. Cavidan bir daha döndü diğerlerinin arasına.

Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde?

Kaldım duman içi dağlarda
Sevgili yarim nerelerde?

BİZİM KÖYÜN DELİSİ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin