Kemal Bey içinde bir sıkıntı ile eve vardı. Çitlerin ardındaki abisinin evine baktı uzun uzun. Arada birbirlerini görür hemen kafalarını başka yöne çevirirlerdi ama sonuçta kardeşlerdi. Gerçekten hasta mıydı ki? Tam ortada kalan ve her iki bahçenin de kapısının açıldığı annesinin evine yürüdü yavaş yavaş. Pamuk Hanım kapısının önündeki sandalyede oturuyordu. Keyfi pek bir yerindeydi. Kemal Bey ona soracaktı abisini ama onu öyle keyifli görünce vazgeçti. Belki yaşlı kadının da haberi yoktu. Endişelendirmek istemedi.
"Anne ne yapıyorsun burada tek başına?" diyerek çitlere yaslandı Kemal Bey.
"Ne yapayım? Oturuyorum işte. Son zamanlarda oturmaktan başka bir iş yapacak halim mi kaldı? Hoş oturmak bile eziyet artık benim gibi yaşlı bir çınar için."
"Niye öyle diyorsun anne? Maşallahın var."
"Gel otur şöyle. Niye çitlerin ardında duruyorsun?"
"Ben gelmeyeyim. Hadi sen gel bize de yemek yiyelim." Pamuk Hanım dönüp Hamit Beylerin evini gösterdi başıyla. Kemal Bey anlasa da ne diyeceğini bekledi Pamuk Hanım'ın.
"Hamit'e gideceğim bugün. Yarın da size gelirim."
"O nasıl?"
"Kim?"
"Abim."
"İyi. O da geçen gün seni sordu. Kaç sene geçti, barışın artık. Böyle uzaktan uzağa birbirinizi merak mı edeceksiniz hep? Kardeşsiniz siz?"
"Onca laftan sözden sonra birbirimizin yüzüne bakamayız. Bazen diyorum ki keşke..." Pamuk Hanım, Kemal Bey'in sözünü kesti aniden.
"Keşke demek insanın hayatına bir şey katmıyor. Gelecekte bir keşkeniz daha olmasın istiyorsanız kendinize gelin de abinle barışın. Her şey geldi geçti. Hem her şeyin içinde bu kadar olmanız sizi bu hale getirdi. Ali ile Cavidan konusunda zamanında bir geride duramadınız. Aman çocuklarımız üzülmesin diyerek bin türlü işe kalkıştınız ama onların ilişkisinin orta yerinde olarak en çok onlara siz zarar verdiniz. Hala da bu işin orta yerindesiniz. Hem şu bahçenin haline bakın. Talan ettiniz, saçma sapan bir yere çevirdiniz güzelim yeri. Az önce soruyordun ya burada ne yapıyorsun diye, oturup eski günlerimizi yad ediyorum tek başıma. Cavidan'ın şu iki ağacın arasına kurduğu hamakta uzandığı günleri düşünüyorum. O iki ağacı bile birbirinden ayırdınız. Bak biri çitin bu tarafında, biri diğer tarafında." Kemal Bey sıkıntıyla bembeyaz olan saçlarına götürdü elini ve başını kaşıdı. Cavidan denilince kendisine içi yanıyordu. Evlattı sonuçta, atsan atılmıyordu satsan satılmıyordu.
"Ali de ayda yılda bir gelir oldu köye."
"Her gün selam verip duruyor zaten, sinirlerimi bozuyor. Bir insan hiç mi bıkmaz? Verdiğin selama karşılık vermiyorum işte, niye anlamıyorsun be evladım?"
"Hadi hadi git evine. Yine içimi karartmaya ant içmişsin, belli!" diyerek payladı yaşlı kadın oğlunu. Kemal Bey annesinin yaşlandıkça daha da aksileştiğini fark etti.
"Neyse, görüşürüz o zaman."
"Bir daha gelirsen buraya doğru iyi şeylerle gel. Yoksa istemiyorum gelmeni." Kemal Bey buruk bir şekilde gülümsedi. Başıyla abisinin evini gösterdi.
"Ona da aynı şeyleri söylüyor musun?"
"Yok demiyorum(!) Allah Allah! Bir gün olsun birinizi diğerinden ayırdığımı gördün mü sen? Sevgim gibi ikinize kızgınlığım da eşit." Doğruydu. Kemal Bey bir gün olsun iki kardeş arasında ayrım yapmamış, bu yönde de bir harekette asla bulunmamıştı. Bir an annesine yaptığı haksızlıktan ötürü pişman oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM KÖYÜN DELİSİ (Tamamlandı)
Lãng mạnHer köyün bir delisi vardır... Bir deli kızın hikayesi... Cavidan ufacık bir köyde ailesi ile yaşayan genç bir kadındır. Yaşadıkları köyde aynı bahçe içinde kendi evlerinden başka babaannesinin ve amcasının evi de vardır. Bu üç ailenin yedikleri iç...