Cavidan üstüyle başıyla kendisini soğuk suyun içine bıraktı. Akan suyun üzerinde hareketsiz durdu, su onu alıp aşağıdaki tarlaların olduğu yere kadar yavaş yavaş taşıdı. Genç kadın acıyan gözleri ile gökyüzünü, uçan bir kaç kargayı seyretti. Sonra eliyle yüzüne su çarptı, gözlerini kapattı. Canı yanıyordu.
"Allah'tan Kibarcık Asude evlenmeye niyetli değil. Eve yeni birinin gelmesindense Asude'nin gitmesi daha kötü olurdu." diyerek kendi kendine içini rahatlatmaya çalıştı ama yok, olmuyordu. İçindeki acı sönmüyor, katlandıkça katlanıyordu. En sonunda suyun soğukluğuna daha fazla dayanamayıp hareket edip yüzüstü dönerek kıyıya doğru yüzdü. Tarlaların olduğu kısımdan kenara çıktı, otların içine oturdu ve dizlerini karnına çekip derin bir nefes alarak eline aldığı bir taşı suyun içine attı. Sonra bir tane daha aldı ve yine attı. Hafifçe esen rüzgar tenini ürpertirken, üvez dedikleri ve insanın canını fena derecede yakan o iğrenç sineğin vızıltısını duyunca etrafına bakındı. Daha ne oluyor anlamadan sinek boynundan ısırdı, Cavidan ufak bir çığlık atıp elini boynuna götürdü.
"Pislik şey! Defol git şuradan yoksa sonun benim elimden olur!" diye sanki anlayabiliyormuş gibi üveze söylendi, eliyle uzaklaştırmaya çalıştı, beceremeyince yerde bulduğu küçük bir söğüt dalı ile sinekle uğraşmaya başladı. Sinek de inattı, gitmiyor, etrafından vızıldayarak dolanıyordu. Tüm derdini unutmuş bir sineğin peşine takılmıştı. Cavidan böyleydi işte. Çocuk ruhlu... Dertleri ne kadar büyük olursa olsun kafayı takamazdı onlara. Bir kere dikkati dağılırdı. İlla uğraşacak bir şeyler bulurdu kendisine. Sineğin peşinden ayaklanıp derenin diğer tarafına uçan sineğe sopayı fırlatırken bir anda ayağı kaydı Cavidan'nın. Birden derenin sığ kenarındaki taşlık alanın üstüne düştü. Başını bir taşa çarptı. Bir anda gözleri karardı.
Genç kadın düştüğü yerde gözlerini müthiş bir baş ağrısı ile açtı. Hava kararmak üzereydi ve hala derenin kenarında boylu boyunca yatıyordu. Ayağa kalkmaya yeltendi ama başındaki ağrıyla bundan vazgeçti. Elini başına götürdü, eline yapış yapış bir sıvı bulaştı, elini gözlerinin önüne getirdi, fazla seçemiyordu ama büyük ihtimal başını yarmıştı ve elinde şey kandı. Tekrar, bu sefer daha da kuvvetini vücuduna vererek doğruldu. Başının dönmesini umursamadan ayağa kalktı, sendeledi. Bir iki saniye durup kendine gelmeye çalıştı. Burada daha fazla kalırsa mazallah bir ayıyla veya bir domuzla karşılaşması işten bile değildi. Yalpalaya yalpalaya derenin kenarından köye doğru yürümeye başladı. Elbisesi hala ıslaktı, bacaklarına yapışıyordu etekleri. Sinirle eteklerini açmaya çalışırken bir yandan da başını tutmaya devam ediyordu.
Köyün içine girdiğinde meraklı birkaç kişinin bakışlarına maruz kalırken o yürümeye devam etti. Köyün hala adını bilmediği, geldiği yerden ötürü isim takılan Karasulu Ablası onu görünce bir çığlık kopardı. Evlerinin önünden fırlayıp kendisine şaşkın şaşkın bakan Cavidan'ı kolundan tuttu.
"Cavidan ne oldu kızım? Bu halin ne?" kadın etrafına bakındı Cavidan'ı durdururken.
"Koşun Gülbeyaz ile Kemal'e haber edin! Haydi! Söyleyin benim evin önüne gelsinler arabayla. Hastaneye götürelim Cavidan'ı. Cavidan gel kızım, şöyle oturalım."
"Ay, Karasulu abla! Allah aşkına bırak! Bir şeyim yok. Ayağım kaydı derenin kenarında taşa çarptım başımı ama iyiyim." kadın Cavidan'nın sözlerine aldırış etmeden onu çekiştirdi, evlerinin önündeki sandalyelerden birine oturttu. Cavidan'nın zaten mecali kalmamıştı itiraz etmeye. Oturdu. Etrafını birkaç köylü sararken Karasulu Abla evine girip bir bardak su ve başına tampon yapabilmesi için bir bez getirmişti. Cavidan bezi alıp başına bastırırken etrafındaki insanlar çoğalmış, soru sormaya başlamışlardı. Cavidan soruları cevaplamak bir yana önüne geleni azarlıyor, gitmelerini istiyordu. Gereksiz yere ortalığı velveleye veriyorlardı çünkü. Cavidan'a böyle ufak tefek yarıklar dokunur muydu? Tepeden yuvarlanıp kollarını kırdığında bile cin gibi ayakta dolanıyordu. Bıraksalar, eve gider başına bir sargı bezi sarar uyurdu. O bunları düşünürken bir arabanın fren sesini duydu Cavidan. Gözleriyle küçük kalabalığın arasında annesi ile babasını görmeyi umut ederken Ali'yi görünce cinleri tepesine çıktı. Bunun burada ne işi vardı? Koşarak yanına gelen ve endişeyle yüzüne bakan genç adama kaşlarını çattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİZİM KÖYÜN DELİSİ (Tamamlandı)
RomantizmHer köyün bir delisi vardır... Bir deli kızın hikayesi... Cavidan ufacık bir köyde ailesi ile yaşayan genç bir kadındır. Yaşadıkları köyde aynı bahçe içinde kendi evlerinden başka babaannesinin ve amcasının evi de vardır. Bu üç ailenin yedikleri iç...