31.

4.4K 360 28
                                    

      Akşam üzeri ancak Ali, Hamit Bey ve Kemal Bey eve varabildiler. Ali'nin bürosunda çıkan yangının sebebinin kundaklama olduğu düşünülüyordu ve bu ihtimal yangın haberinden daha da kötü etkilemişti genç adamı. Düşmanı vardı. Şu hayatta ne kadar da uğraşmıştı halbuki bir düşmanı olmasın diye. Mesleğinden ötürü kazanmaktan korktuğu düşmanı sonunda bulmuştu kendisini. Kimin davasından dolayı olmuştu bu? Kimin canını sıkmıştı bu kadar? Düşünmekten başı çatlayacaktı ama yine de bugün güzel başlamasa da güzel bitmeliydi ve bu yüzden kendini toplamalıydı.

      Bahçeye amcası ve babasının arkasından giren Ali bahçenin rengarenk ampullerle süslenmiş ağaç dallarını, kırmızı örtülerle örtülmüş masaları, yüzleri gülen ve birbirleri ile konuşan insanları, ortalıkta koşuşturan çocukları görünce gülümsedi. Kaybolan keyfi yavaş yavaş yerine gelmeye başlamıştı. Hele bir Cavidan'ı da görsündü unutur giderdi sabahki olayı. Gözleri genç kadını aradı görmek umuduyla ama Cavidan ortalıklarda yoktu. Onları Vildan Hanım karşıladı. Her şeyden bihaber olan kadın aceleyle onlara doğru yürüdü ve aniden Ali'nin koluna girip onu çekiştirdi eve doğru.

"Oğlum nerdesiniz siz Allah aşkına? Sabahtan beri arıyorum açmıyorsunuz. Mesaj yazmışsın gelmek üzereyiz diye ama üzerinden iki saat geçti. Geç içeri hazırlan. Aaa, damat kendi sözüne en geç gelen olur mu hiç?"

"Cavidan nerede?"

"Ne bileyim? En son mutfakta sarmaları aşırıyordu." annesi ile beraber evlerinin önündeki birkaç basamağı çıkıp kapının önünde ayakkabılarını çıkararak içeriye girdiler.

"Bir görseydim ben onu. Şimdi merak etmiştir beni."

"Seni kot pantolon ve normal bir tişörtle görsün de küplere binsin. Uğraştırma bizi şu deliyle de çabuk hazırlanıp gel." diyerek annesi onu odasına doğru ittirip geriye döndü. Ali annesinin ardından bir süre bakıp sessizce odasına girdi ve yatağının üzerinde duran takım elbisesine yaklaştı.

        Genç adam aceleyle hazırlanıp dışarıya çıktı ve belki Cavidan'ı bulurum umuduyla babaannesinin evine girdi insanları aşarak. Babaannesinin evi kalabalıktı. Her gören tebriklerini iletiyor, sarılmak, hal hatır sormak istiyordu ama Ali'nin aklı sadece Cavidan'daydı ve onu bulmalıydı. Mutfakta ufak çaplı bir kargaşının çıktığına dair sesler kulağına çalınınca Ali mutfağa girdi. Beklediği gibiydi her şey. Cavidan tencerelerin başında aç kurt gibi oradan oraya saldırıyor ve Pamuk Hanım da onu kovalamaya çalışıyordu.

"Kız çekil şuradan! Eline ayağına bak, mahvoldu!"

"Bırak babaanne beni Allah rızası için. Sabahtan beri ağzıma bir lokma koymadım ben. Şuracıkta düşüp bayılacağım yeminle. Azcık izin ver de yiyeyim şu yemeklerden. Hem bu benim sözüm. Ben ne istersem o olması gerekmiyor mu?"

"Bak hele şu delinin dediğine! Bak yine uzattı o ince parmaklarını!" diyerek Cavidan'ın uzattığı eline bir tane vurdu Pamuk Hanım. Genç kadın acıyla yüzünü buruşturup elini geriye çekti.

"Acıttın! Bu yüzük takılacak olan elim. Ya kırarsan..."

"Babaanne versene Alinazik'inin en kıymetlisine yiyecek bir şeyler. Ona bir şey olursa nice olur benim halim." diyerek kahkaha atıp onlara doğru ilerleyen Ali'nin sesiyle babaannesi, yardıma gelen birkaç kadın ve Cavidan dönüp genç adama baktılar. Cavidan, Ali'nin sözleri ile kıpkırmızı kesildi. Böyle milletin ortasında edilecek laflar mıydı bunlar? Cavidan utançtan ölse yeriydi.

"Telefonlarıma bakma, kendi sözüne en son sen gel sonra da kıymetlim de... Sen nerdesin Alinazik sabahtan beri?" diyerek sitem etti Cavidan, Ali'nin sabahtan beri ortalıkta yok oluşundan dolayı. Halbuki Cavidan ne çok isterdi akşama kadar Ali ile beraber olmak bu özel günlerinde. Ali'nin yüzündeki mutluluk emareleri tek tek silindi. Bir tek geriye buruk bir gülümseme kaldı.

BİZİM KÖYÜN DELİSİ (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin