Arabanın arka koltuğunda oturuyordum, kucağımda bebeğim, yanımda da hepi topu iki kat elbise ve bebeğimin eşyalarından başka da bir şeyim yoktu. Yolculuk boyunca düşündüğüm tek şey, ortalıkta kalmamış olmamdı. Gurur yapıp Fuat Bey'in iş teklifini geri çevirseydim şimdi hiç bilmediğim sokaklarda kucağımda bebeğim ile iş arıyor olabilirdim. Gerçi benim tanıdığım Âgâh Bey, beni kolay kolay öyle başıbozuk bir şekilde göndermezdi ya neyse...
Fuat Bey'in evi, Âgâh Bey'in yalısına oranla küçük, bahçeli şirin iki katlı müstakil bir evdi. Araba evin önünde durduğunda, omuzlarında siyah bir şalı olan orta yaşların sonunda kumral denemeyecek kadar koyu kısa saçlara sahip bir hanım karşıladı. Bakışlarında merakı görebilmek mümkündü. Kolları göğsünde bağlı. Baktı durdu. Ta ki Fuat Bey arabadan inip, benim de inmem de yardımcı oluncaya kadar.
"Fuat kim bu hanımefendi?"
Kim ben mi hanımefendi? Yok canım kesinlikle üzerime alınmadım. O yaşıma kadar kendimi hanımefendi olarak hissetmemiştim ki zaten.
"Ablacım şöyle konuşalım lütfen."
O vakte kadar ablası Semiha olduğunu tahmin dâhi etmemiştim. Âgâh Bey otuzlu yaşların sonunda derken daha genç birini bekliyordum. Semiha Hanımın şüpheci bakışları devamlı benim üzerimde duruyordu. O vakit anladım ki zavallı kadının bir yardımcı arandığında zerre haberi yoktu.
Benden baya bir uzaklaşıp koyu bir münakaşaya tutuldular iki kardeş. Üzüldüm içten içe bu duruma. Yine benim yüzümden birileri karşı karşıya gelmişti. Ne vardı ben de bilmiyorum ki insanlar lanetliymişim gibi birbirlerine gönül koyuyorlardı benim yüzümden. Uğursuz muydum neydim?
Sonra Fuat Bey yanıma geldi. Bakışları mahcup ve kederliydi. Dedim, ‘Yine gönderileceksin hazır ol Adile...’ Yanıldım!
"Kusura bakma Adile. Seni de kucağında bebeğin ile beklettim. Şey..." Tepkimi anlamak için bir süre baktı yüzüme, "Ablam ona bir yardımcı aradığımı bilmiyordu. Ona da biraz emrivaki gibi olunca ondan kızdı. Yoksa senlik bir durum yok. Hem zaten gönlü yufkadır. Birbirinizi tanımaya daha çok zamanınız olacak, sende anlarsın zamanla bu söylediklerimi. Şimdi girelim içeri, odanı falan gör, yerleş. Âgâh'ın yalısında ki düzen burada da geçerli. Artık ailemin bir üyesisin. İlk günün de izinli, unutmadan bunu da söyleyim. Buyur hadi..."
Eliyle yolu işaret etti. Birlikte yan yana yürümeye başladık. Yeni bir hayat... Her adım attıkça bunu düşündüm, en baştan her şeyi geride bırakıp yepyeni bir hayata adım attıyordum. Tabii Semiha Hanım beni severse, bende kusur aramazsa... İçim bir türlü ona ısınmadı. Sebebi aşırı ciddi ve ilk karşılaşmamızda ki tutumu olsa da sonradan öğrendikçe huyunu ve tanıdıkça dünya iyisi bir kadın olduğunu zamanla, ona önyargılı yaklaşan ürkek yüreğim de alışacaktı.
Semiha Hanım geçmişimi hiç bilmedi. Onun bildiği kocası ölmüş, bebeği ile köyünde bir başına kalmış gencecik bir anneydim. Zavallı Semiha Hanım hep merhametli oldu bana karşı zira vakti zamanında o da eşini kaybetmiş. Üstü kapalı anlatırdı vakit vakit, çok severmiş rahmetli eşini. Öyle ki bir daha da onun üzerine evlenmeyi dahi düşünmemiş. Yalnızlık çekilmez olunca da kardeşinin yanına yerleşmiş. Sonradan da bilinmez bir illete tutulmuş, hastalığının ne adı var ne tedavisi... Hastalığı ile de yoldaş, hiç şikayet etmezdi.Neyse onlar sonraki mesele. Ben esas konuya geleyim, bir oda verdi Fuat Bey. Onlar iki kardeş üst katta kalıyorlarmış. Kesinlikle kendi evimde olduğumu düşünmemi, çekinmememi tembihledi. Evin en büyük kurallarından biri, dadikikası dakikasına sofrada bulunmakmış.
"Aman Adile gözünü seveyim, her işin şöyle kenarda dursun. Sen sen ol sakın sofrayı geciktirme"
Bana, ‘Gözünü seveyim’ dedi ya, ben orada takıldım kaldım.
"Tâbii Fuat Bey geciktirmem..."
"Bir de," dedi. "Ablam yatmadan evvel bir bardak ballı süt içer. Sıcak olmalı ve sütün kaymağını alma. Ablam yatağına girmeden götür ver sütünü. Sonra ablamın çok titiz olduğunu biliyorsun, ablam yarın seni alır karşısına senden beklentilerini anlatır. Bu günlük bu kadar. Sen yerleş ve keyfine bak. Öğlen 12:00 de, Akşam da 5: 45'de akşam yemeği var unutma"
Unutmam dedim demesine de kafam karışmıştı. Ailenin yeni üyesiydim, bunu anlamıştım da sofrada bende mi onlarla birlikte oturacaktım bunu hiç anlamadım. Keşke utanıp sormamazlık etmeseydim. Şimdi oturup karmakarışık olan bu durumu düşünüyor olmazdım. Esasen pek karışık bir şey de yokmuş, sadece her şeyi ben karıştırmışım. Aptal kafam! Semiha Hanımın titiz ve seçici biri olduğunu bildiğim halde tutup da ilk defa gördüğü bir kadını hem de ne üdüğü belirsiz bir kadını tutup da masasına oturtmayacağını bilmem gerekirdi.
Biraz cam kenarında durdum dışarıyı seyrettim, ara ara odanın içinde dolaşıp durdum. Yeni hayatım endişe vericiydi. O vakitler kendimi ' Kırk ev kendisine’ benzetirdim. Kırk ev gezen bir kedi, kulağa pek de tuhaf gelmiyordu. En endişe duyduğum şey de tam olarak buydu. Ben bu evde ne kadar tutunabilirdim. Ya da Semiha Hanım alıştığı o iki kişilik sade hayatında beni ister miydi, gitmem için ayrı bir çaba harcayacak mıydı? Eh haliyle bunları düşünerek başımı ağrıtmam çok doğaldı. Zira kadının ilk tepkisinde bir hizmetçi istemediğini ayan beyan görmüştüm.
O da haklıydı. Kendince bir düzen kurmuştu ve alışmış olduğu bu düzeni bozmam onun için bir endişeden başka bir şey değildi. Odama yerleşeli yarım saat ancak olmuştu ki kapım tıklatıldı. Anında hazırola geçen asker gibi gelecek olanı bekledim. Kesinlikle Semiha Hanım'ı beklemiyordum. Hani tenezzül edip yanıma uğramasından bahsediyorum. Biraz burnu havada bir hanım izlenimi bırakmıştı bende.
Başını hafif aralık kapıdan uzatıp, "Girebilir miyim?" diye çocuklar gibi izin alması beni benden aldı. Ev kendi eviyken hizmetçisinin odasına destursuz girmemesi, ne bileyim onun hakkında düşündüğüm ince ince inşa ettiğim ne kadar önyargı varsa yerle yeksan oldu.
"Buyurun tabii," dedim telaşla.
Girdi içeri. Çok asil bir yürüyüşü vardı. Oturdu yatağımın kenarına. Biraz söyleyeceklerini tartar gibi bir hali vardı.
"İsmin Adileymiş. Açık konuşmam gerekirse, Seninle tatsız bir şekilde karşılaşmak istemezdim Adile. İsmim Semiha... Fuat bahsetmiştir bazı şeylerden, bir de ben anlatayım."
"Dinliyorum efendim"
"Bu evin kurallarını en temelinde ben koydum ve bu kuralları esnetmek kesinlikle hoşuma gitmez. Sabah saat yedide kahvaltıyı masada görmek isterim. Ayrıyetten o güne hazırlanacak kahvaltı ve günün öğünlerinin listesini hazırladım mutfakta mevcut. Akşam yemeğinden sonra kesinlikle bir şeyler yiyip içmem, bu yüzden olur olmaz çay ya da kahve sorma bana. Uyumadan evvel sıcak Ballı süt içerim. Sakın ola ki, sütün kaymağını alma hatasına düşme. Titiz olduğumu da belirtmeden geçemeyeceğim. Aşırı derecede takıntı bu durum bende. Eşini kaybetmişsin, duyunca üzüldüm. Eğer benim istediklerimin dışına çıkmazsan gül gibi geçinip gideriz, bu söylediklerim ağır geldiyse şimdiden söyle ki en baştan birbirimizi kırıp incitmeyelim lütfen"
"Yok estağfurullah hanımım. Siz hiç endişe duymayın. Her şey istediğiniz gibi olacak"
"Hadi bakalım, inşallah."
Ayağa kalktı yeni farketmiş gibi kucağım da tuttuğum bebeğime odaklandı, baktı bir süre. Sonra uzandı, "Sevebilir miyim?" Çok kibardı, çözemediğim bir şekilde durgunlaştı. Bebeğimi incitmekten itina edercesine biraz sevdi, verdi kucağıma.
"Adı ne bebeğinin?"
Utandım biraz, "Adı yok hanımın."
Şaşırdığını yüz ifadesinden anlamak zor değildi.
"Hiç bir isim de mi düşünmedin yani?"
"Düşünecek vaktim olmadı..." dedim, mahcup bir şekilde. Kendi derdime o kadar düşmüştüm ki bebeğime bir isim vermek aklıma dâhi gelmemişti o ana kadar. O gün bebeğimin ismini Semiha Hanım koymamış olsa da sonraki günlerde Melek aşağı, Melek yukarı diye diye severken, adını elbette Melike koyuverecekti ilerleyen günlerde...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM 2 Adile
Fiction générale"Papatya," diyor. "Öyle narin öyle hassas bir çiçek ki, bakma öyle dağda bayırda hattâ bozkırda yetiştiğine... Sevmesini bilirsen ziyan olup gitmez be Adile..." İki parmağı arasında tuttuğu papatyaya bakıyor hüzünle... "Adile ne olurdu, bir şans ver...