56. Bölüm

2.7K 320 47
                                    



Kimi insan vardır başına gelenleri aklının ceremesi olarak görür, kimi de benim gibi yüreğinin... Ah zaten ne çektiysem bu yüreğimin deliliğinden çektim. Sevdim dedim, kandırıldım. Yüreğimle güveneyim dedim aldatıldım. Şimdi de yine gönlüm Fuat'a coşkun akan ırmaklar gibi gürül gürül cağlıyordu da işte adam evli ne yapabilirdim ki. Öyle bir durumdaydım ki bir yanda bencilce sevdiğim adama kavuşma arzusu diğer yanda ne kadar seversem seveyim evli olduğu süre boyunca iki gözümün çiçeğine yakın olmanın doğru olmadığı hissiyle savaşıyordum. Bu durum benim sınırlarımı zorluyordu. Her ne şekilde evlenmiş olursa olsun doğru gelmiyordu bana. Öyle ya da böyle devlet kütüğünde evliydi ve kimse ötesini verisini düşünmezdi. İkimizin münasebeti toplum gözünde onur kırıcı, aşağılık bir durumdu. En çok çekindiğim durum ise kimse erkeğe çamur atmazdı bunu daha önce yaşadığım için biliyordum. Kadındır suçlu ve ne yazık ki yine kadındır günaha davetiye çıkartan... Aklımı meşgul eden öylesine düşünceler değildi. Bu düşünceler toplumun kanayan yarasıydı. Ne yazık ki yanlız kendimi değil ben bir kız annesiydim ve evladımı da düşünmek zorundaydım.

"Ne oldu, neden durgunlaştın Adile?"

Dikkatle yüzümü inceliyordu. Bense gözlerimi ondan köşe bucak kaçırma telaşındaydım. Hafifçe dokundu koluma, "İyi misin Adile?"

Biraz uzaklaştım Fuat'tan. Anlam veremez bir şekilde bakıyordu, anlamak istiyordu bende ki bu değişimi. Haklıydı adam az önce hasretinden bayılıp ayılan ben değilmişim sevdasıyla yanıp hiç tutuşmamış gibi bir de mesafemizi açmıştım.

"Çok bunaldım, yorgun değilsen bir sahil havası alalım?"

"Olur," dedi ama hala bir anlam veremediği öyle çok açıktı ki takıldı peşime. Odadan çıktık tam kapının önünde Neriman abla ile karşılaştık. Kucağında hiç ihmal etmediği yavrucağım vardı. Melike beni görünce bir canlandı, hareketlendi. Bana doğru uzanıp bir hamle yaptı, Neriman Abla çekti bağrına bastırdı. Bu sefer de ciyak ciyak bağırmaya başladı.

"Edepsize bak görüyor musun Adile? Seni görür görmez hemencecik benden nasıl da vazgeçiyor!"

Uzandım aldım. Arkamda Fuat vardı. Fuat'ı gördü Melike sevindi, şımardı adeta kabına sığamıyordu. Sevinçle kollarını çabuk çabuk kaldırıp Fuat'a uzanmaya çalışıyordu. Bu sevgi gösterisine Fuat da kayıtsız kalmadı. Uzanıp kucağına aldığı ilk saniyesinde hepimizi olduğumuz yerde şaşkına çeviren kelime döküldü dudaklarından meleğimin. Emin olamamıştım, doğru mu duydum diye aklımdan muhasebe ediyordum. Bir kez daha "Babba!" deyince şüpheye mahal kalmadı. İki tombik elleri Fuat'ın yanaklarında tüm tatlılığı ile Fuat'ın dikkatini cezbetmişti. Dilbaz bir çocuktu Melike ama ilk defa "Babba" kelimesini kullanması ve bu kelimeyi öylesine birine değil yanlızca Fuat'a kullanması tafafuktan başka bir şey değildi. Şaşkındım, karşımda sanki bir baba kız tablosu vardı ve ben çerçevenin gerisinden bu ikiliyi izliyordum. Fuat'ın ise bu sevgi gösterisinde Melike'den zerre aşşağı kalır yanı yoktu.

"Görüyor musun senin kız babasını da buldu ama senin aklın hala dumanlı?" dirseği ile beni dürtüp kulağıma fısıldadı Neriman Abla. Bir ben miydim bu durumu yadırgayan? Melike Fuat'ı hatırlayamayacak kadar küçüktü yalıdan ayrıldığımız da ve gördüğünde ilk konuştuğu kelime "Babba" olması tuhafıma gidiyordu. Yalıda kaldığım günler boyunca vakit buldukça ilgileniyordu Melike'yle, Fuat ama bunları Melike'nin hissettiğinden ve aklında yer etmiş olmasından emin değildim. Onu unutması lazımdı bana göre. Çünkü İzmir'e gelişimizin neredeyse beş ayı bitmek üzereydi ve bu beş ay hiçte kısa bir zaman dilimi değildi bana göre.

"Hadi çıkalım?" Yine hafifçe koluma dokundu. Sonra Neriman Abla'ya döndü, "Abla biraz sahile kadar gideceğiz, merak etme olur mu?" dedi.

Bilmem ki Neriman Abla'nın da canına minnetti sanki. Etekleri zil çalıyordu bizim bu yan yana olmamızdan dolayı.

"Aaa gidin canım, gidin gidin" dedi sevinçle.

Peşpeşe lokantadan çıktı yüzüme çarpan ılık rüzgar, lokantanın köşesindeki incir ağacı, üzerindeki cıvıl cıvıl kuş sesleri hiç biri ama hiç biri eskisi kadar ilgimi çekmedi. Başka zaman olsa bu güzellikler yüreğimi ferahlatırdı ama şimdi durum farklıydı. Aşmamı engelleyen Koca bir hendek vardı önümde. Ya tökezleyip düşecektim ya da atlayıp bu hendeği geçecektim.

Melike hala Fuat'ın kucağındaydı ve kendi evladımı almayı akıl edemiyordum o vakit. Hoş Fuat da bu durumdan şikayetçi sayılmazdı. Hasret gideriyordu kucağındaki yaramazla.

"Gel," dedi illerdeki bankı işaret ederken, "Burası iyi"

O bankın bir ucuna oturdu Melike kucağında olduğu halde, ben bir ucuna. Bu mesafe ona değildi, onun evli olmasınaydı ama anlamadı ki Fuat beni.
Denizde hafif çalkantılıydı tıpkı benim yüreğim gibi... Dalgalar sahili döverken gözlerim bir ileri bir geri giden dalgalara takılıydı. Gönlümden geçeni dilime döksem küser, bana gönül kor muydu bilemiyordum. Suskunluğum bundan dolayıydı. Korkuyordum onu kırmaktan incitmekten. Çünkü İstanbul'dan yanlızca bana kavuşma arzusu ile gelmişti. Onca yol yorgunluğunu yok sayıp yanımda mutlulukla yavrumun eksik yanını dolduruyordu, bu öylesine bir tavır değildi tanıyordum Fuat'ı, o öyle güzel bir gönüle sahipti ki yürekten hissederek seviyordu benim kızımı. İşte onun o yüce günlünu incitmek düşüncesi beni ürkütüyordu ya...

"Görmeyeli Melike baya büyümüş, beni unutmamış olmasına ise çok sevindim," dedi yüzünde tebessümü ile iki gözümün çiçeği. Ah sen unutulacak adam mısın diyemedim tabii.

"Geçen günler belirsiz"

"Öyle" dedi. Ah o tebessümü yanaklarına taht kurmuş çehresi ne de güzeldi. Kıyılır mıydı şimdi bu adama?

Korkularımı yoldaş ettim, baktım gözlerine çekinerek. "Yüreğimden geçeni söylersem gönül koyar mısın bana?"

Yüz ifadesi biraz değişir gibi oldu. Bakmalara doyum olmayan gözlerinde hem merak, hem korku hem de endişe vardı şimdi.

"Çekinme lütfen söyle Adile"

Onun cesurca beni yüreklendirmesi çare değildi ki çekiniyordum işte.

"Şey..." dedim sustum. Sonra bir cesaret yüzüne bakma gafletinde bulundum. Yüreğim yağ gibi ediyordu baktıkça ona.
"Sen hala evlisin ve bizim bu durumumuz her ne kadar yüreklerimiz bir olsa da toplum gözünde yakışık almıyor."

"Ne yani seni bulmam, senin beni sevdiğini bilmem boşuna bir çaba mı onu mu söylemek istiyorsun Adile?"

"Hayır," dedim panikle, "Ne zaman boşanırsan o vakit görüşmemizin daha makul olduğunu anlatmaya çalışıyorum."

"Sanmıyorum ki Füsun benden hemen boşansın... Dört buçuk ay oldu ve boşanmak için yanaşmıyor. Mahkemeye gerekli gerekçeler sunamadığım için boşanma her seferinde erteleniyor. Belki bir ihtimal ablam şahitlik ederse boşanma ihtimalimiz var ama ablam ile de görüşmüyorum. Yani sen burada ben İstanbul'da ayrı ayrı sevda ateşinde yanalım öyle mi Adile?"

Neredeyse ağlayacaktım. "Sadece kendimizi düşünmemiz bencillik olmaz mı Fuat?"

"Ah Adile, aşkın yüzde doksanı bencillikten ibaret zaten"

"Ben sevdayı sevda yapan fedakarlık diye biliyordum."

Yine tebessüm ediyordu. "Biraz fedakar oluyorsan biraz da bencil olmak zorundasın yoksa yıpranıp gidersin. Hem kime karşı fedakar olmalıyız Adile? Yüzüme gülüp arkamdan oyun çevirerek Füsun'a maşa olan ablama mı yoksa gönlümün başkasına ait olduğunu bilen ve gönlüme sinsice sızmak için yoğun çaba harcayan sözde karıma karşı mı, kime fedakarlık yapmamız gerektiğini söylüyorsun?"

"Melike'ye..." dedim artık tutmakta zorlandığım göz yaşlarım ile.

KÖRDÜĞÜM 2 AdileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin