Yorgunluksa mesele ben daha çok yorgundum. Gönlüm ayrı yorgun düştü, bedenim ayrı... Mücadele etmeye dâhi takati kendimde bulamıyordum. Beni sevdiğine emindim ya ah bir gitse beklerdim yahu. Varsın payımıza hasretlik düşmüşse, yüreğim kavrulsa da beklerdim iki gözümün çiçeğini. Tâbii gitmeyi kabul ederse. Fuat bu konuda inatçıydı, gidip gitmeyeceğinden de pek emin değildim.
Göz ucuyla baktım ondan tarafa, kızım halinden pek memnun hiç huysuzlanmadan Fuat'ın kollarındaydı. Yüzünde hafif bir sersemlik vardı, arada bir gözleri açılıp kapanıyordu. Sanırım deniz havası uykusunu getirmişti. Uzandım aldım Melike'mi, anında huysuzlaştı. Fuat'a gitmek istedi. Şaşkındım, öylece bakakaldım.
Tebessümü yanaklarına iyice bir yayıldı. "Görüyor musun kızım bile benden ayrılmak istemiyor. Bence bırakmalısın bu inadı."
Kaşlarım anında çatıldı. Baktım yüzüne, hala tebessümle bana bakıyordu.
"Bunun adı inat değil. Sadece evladımı ve kendimi korumak istiyorum."
"Neyden ve kimden Adile? Benden sana zarar gelmeyeceğini biliyorsun."
Başımı olumsuz anlamında iki yana salladım. "Yanılıyorsun Fuat. Asıl senden gelecek, böyle yapmaya devam edersen korkuyorum ki severken zarar vereceksin bize. Farkındayım eşin zerre umurunda değil ya ben?"
" O benim eşim değil! Düzenbaz oyunlarıyla beni kendisine mecbur bıraktı. Ondan boşandığım gün miladım olacak! Seni ne denli önemsediğim gün gibi ortada..."
"Öyle mi? Neden gitmiyorsun İstanbul'a? Sana diyorum ki, boşan gel. Ne kadar zaman geçerse geçsin tüm benliğimle, ömrümde kimseyi beklemediğim kadar seni bekleyeceğim. Seni mahkum kılan esaretinden kurtuluşunu bekleyeceğim diyorum ama sen ne yapıyorsun? Başka türlüsü ters bana."
Bir iç çekti. Yüzüne baksam durumumuz daha da zorlanır diye korktuğumdan bakışlarımı denize çevirdim. Bir iki dalga sahile ulaştı gerisin geriye döndü.
"Benden istediğin şey çok ağır. Aylarca gül yüzüne hasret kaldım, şimdi de sana bakmaya doyamadan ardını dön ve git diyorsun bana."
Dönüp dönüp aynı noktaya geliyorduk. Bir arpa boyu yol gidemediğimiz için huzursuzdum. Yine kaçamak bir bakış attım uyumak üzereydi Melike. Madem kızım Fuat'ı benimsemişti varsın kucağında kalsın, şikayetçi değildim bu durumdan. Ayağa kalktım. Benimle birlikte Melike'ye dikkat ederek kalktı ayağa. Yaklaştı yanıma.
"Artık dönelim mi Melike de uyukluyor."
"Yeni daldı merak etme."
Geldiğimiz gibi yan yana yürüyorduk. O kadar yakın mesafemdeydi ki elimi uzatsam dokunacağım, onu tüm hücrelerim ile hissedecektim adeta. Yüreğim onun arzusu ile yandı kül oldu, mantığım mesafelere odaklandı. Sanırım bizi en çok yıpratan da bu severken, yakınken aşmamız gereken mesafeler olacaktı. Daha ilk günden yorulmuştum. Düşünerek bir çözüme kavuşma arzusu ruhumu ayrı yordu, bedenimi ayrı.
Gitmesini söyleyen dilime değil gönlümü görmesi mümkün olsaydı zaten beni bu kadar çıkmaza sürüklemezdi. Benim için kolay değildi ki ondan ayrı kalmak... Geceler şahitti o sabaha ırak olan kapkara geceler... Sağa dönerim olmazdı, sola dönlerdim uyku tutmazdı. Gelirdi gözünün önüne iki gözümün çiçeği. Ağlayarak kaç geceyi sabaha kavuşturdum hiç haberi olmasa bile. Füsunla onu yan yana koyamadım, o benim sevdiğim adamdı, ben onun sevdiği kadın... Bizim sebebimiz sevdamız oldu. Çok severken ayrı düştük. Gerçi ben onu kaybettiğimi zannettiğimde düştüm bu sevda ateşine, onu sevmeyi ondan ayrıldıktan sonra öğrendim o ayrı mesele ama Rabb'im biliyor ki çok sevdim, seviyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM 2 Adile
Ficción General"Papatya," diyor. "Öyle narin öyle hassas bir çiçek ki, bakma öyle dağda bayırda hattâ bozkırda yetiştiğine... Sevmesini bilirsen ziyan olup gitmez be Adile..." İki parmağı arasında tuttuğu papatyaya bakıyor hüzünle... "Adile ne olurdu, bir şans ver...