46. Bölüm

2.5K 328 98
                                    


Selammm ben geldim. Şimdi okurken tebessüm ederek okuyorsunuz ya aynı hissi bende istiyorum. Şu efsane yorumlarınız çok kısa yahu. Kıtap  ve bölüm ile ilgili fikirlerinizi bekliyorum. Yazdıklarım size ne hissettiriyor? Pambuk eller klavyeye 🤗
...

Elleri cebinde, başı hafif eğik bana bakıyordu. Baştan aşağı süzdü, elimdeki bir âdet papatya da kilitlendi bakışları. Tuhaf olan şuydu ki bu tenha, loş yerde başbaşa olmak zere ürkütmüyordu beni. Fuat Beyden tedirgin değildim. Yüreğimde zere korku yoktu. Ama beni öptüğü için çok utanıyordum. Yüzüne bakamadım bu sebeple. "Utanıyorsun benden"dedi, yere çömelirken. Eğildi bir tane papatya kopardı.

İtiraz etmedim bu söylediğine. Sessiz kalışıma susarak cevap verecek biri değildi Fuat Bey. O hiç utanan ve söylemek istediklerini içine atan biri olmadı. Mesleğinden ötürü müydü bilmem ama sözlerini açık sözlükle sarfederdi.

"İnsan severken yüreğine hükmedemiyor be Adile. Seni olduğun gibi sevdi bu deli gönül. Her konuda aklıselim davranan ben, söz konusu sen olunca aklım durgun, yüreğim firari... Ben ben değilim. Seni nasıl yüreğimin merkezine oturttum, ne ara ben de böyle bir yer ettin, aklım hiç almıyor. Sevmek suçsa kabul ediyorum ki suçluyum. Senden ricam bana başını eğme, benden utanma. Küçücük bir şansı hak ettiğimi düşünüyorum, yanılıyor muyum yoksa?"

Bir şans... Var mıydı ki bize dair ufacık bir şans? Daha bu gece, onun gönlüne inceden inceye sızsın diye Semiha Hanım, ben de olmayan özelliklere sahip bir kızı davet etmişken, bize dair bir umut göremiyordum. Fuat Bey daha iyisine layıktı, daha güzeline, daha temizine...

Kaldırdım başımı, baktım o güzel çehresine, "Beni gönlünüzde büyütmenize hiç gerek yok Fuat Bey. Zannettiğiniz gibi biri değilim. Geçmişim öyle kara lekelere dolu ki beni kolunuza takmaya gurur değil utanç duyarsınız."

"Neden kendine bu kadar yükleniyorsun? Sen hiç benim gözümden kendini gördün mü?"

"Gönül yanlış olanı seçmeye mahkumdur"

Elinde tuttuğu papatyayı kokladı. "Seviyorsun papatyaları"

"Severim" dedim.

Tebessümü yanaklarına yayıldı. "Papatya," dedi. "Öyle narin öyle hassas bir çiçek ki, bakma öyle dağda bayırda hatta bozkırda yetiştiğine...
Sevmesini bilmezsen ziyan olur gider be Adile."

Hüzünle iki parmağı arasında tuttuğu papattaya baktı, "Ne olurdu, bana bir şans versen ha Adile?"

"Tecavüze uğradım. Hemde defalarca. Bana bu kötülüğü kim yaptı biliyor musunuz?"

Dehşetle yüzüme bakıyordu. Yüzü acıyla kasıldı. Beklemiyordu böyle bir gerçekle yüzleşmeyi. En ızdırap çektiğimi söylemişsem, diğerlerini de bilmesinde fayda vardı.

"Hem de hiç suçum olmadığı bir intikama kurban seçildim. Yılan gibi kanıma girdi. Sevdiğine ikna etti. Fırsatını bulunca da yılan gibi soktu. İstediğine boyun eymezsem dayak da yiyordum. Sonra hamile olduğumu öğrendim. Babası bebeğimi kabul etmedi. En çok ne canımı yaktı kavurdu biliyor musunuz? Sanki bile istiye koynuna girmişim gibi, 'Bugün benim altıma yatan, yarın başkasının altına yatar! Picine başka baba bul' diye kovdu. Ama hiç bir vakit peşimi bırakmadı. Ne vakit toparlanıp yeni bir hayat kurmaya çalışsam hep hayatımı mahvetti. Beni sevip kıskandığı için değil, düşmanı olarak gördüğü için. Biliyor musunuz, beni seven biri vardı adı İsmet. Hamile olduğumu bile bile ailesini karşısına alıp düştüğüm çukurdan kurtarmaya çalıştı beni. İmam nikahı kıydı bana. Ben istemeden elini dâhi dokundurmayacağına söz vermişti. Bir gece sürdü evliliğim. Sonu hüsran... Evliliğimin ertesi günü kocamın ailesine ondan hamile olduğumu anlatmış Duran. Rezil rüsva etti beni. Eşimin ailesi beni bir güzel dövüp samanlığa kapattılar sonra da annem geldi aldı götürdü evimize. O günden sonra da köyün genci ihtiyarı evinizin etrafında kana susamış çakal sürüsü gibi dolaşıp durdular. Annem onların yüzünden aniden vefat etti. Kalp dediler. Yaşadıklarımıza kalbi dayanamamış. Çakallar içinde bir başıma kaldım. Camı çerçeveyi indirdiler. İsmet, bana nikâh kıyan genç, gizlice kaçırdı köyden şehre gönderdi. Bilmiyorum o olmasaydı kim benden nasıl faydalanırdı hiç bir fikrim yok. Sonrasında paramı çaldırdım. Farkına dâhi varmadan geneleve düştüm. Dahası da var hiç öyle bakmayın. Doğuma kadar müşteriye çıkarılmadım. İlk müşterim Mehmet Agâh Beydi. Arkadaşlarının oyununa kurban olmuş. Bekarlığa veda hediyesi olarak beni sundular ona. Ama o kadar mert bir adamdı ki dönüp bakmadı bile bana. Yaşadıklarımı öğrenince sağ olsun kurtardı. Gerisini zaten biliyorsunuz. Tüm yaşadıklarıma rağmen sevmeye kadir mi o yüreğiniz?"

Sıkıntıyla yüzünü iki avucu arasına aldı. Bir ileri bir geri yürüdü. Şaşkındı. Duydukları onu epey sarmıştı. Sonra durdu önümde.

"Bu anlattıklarının hiç birinde senin suçun yok, kabahatin, kusurun yok. Sen o kadar saf ve temizsin ki benim gözümde. Ne anlatırsan  ne kusur bulursan bul kendine, benim gözümde eşsiz bir inci kadar değerlisin. Dürüstçe başına gelen felaketleri anlattın, senden vaz geçerim diye. Söyle Adile aşk ile atan kalp anlar mı anlattıklarının lisansını. Sen, bana sevdadan haber ver. Sevelim, sevgimizle iyileşelim. Yaralarını sana olan sevdam ile iyileştireyim. İzin ver?"

Eğildim papatya toplamaya koyuldum. O da yanıma çömeldi kopardığı papatyaları uzattı bana.

"Bir şey demedin Adile?"

Son papatyayı da kopardım ayağa kalktım.

"Semiha Hanım bekliyor. Misafirleriniz de gelmek üzeredir. Müsaadenizle..."

Arkama dâhi bakmadan koşar adım uzaklaştım ondan. Nefes nefeseydim içeri girdiğimde. Semiha Hanım getirdiğim papatyaları aldı çinili bir vazoya koydu. İçi içine sığmıyordu. Zavallı kadın kardeşinin çırpınışlarından bir haber o da başka çabalar içindeydi. Anlıyordum ki kolay kolay bu günleri arkamda bırakmayacaktım. Fuat Bey de benden vazgeçecek gibi görünmüyordu. Ne yapacağımı bilemez bir haldeydim. Melike'ye bakmak için odama geçtim. Uyuyordu meleğim. Sessiz olmaya özen göstererek çıktım odadan. Semiha Hanım'ın yanına uğradım.

"Adilecim şimdi masayı hazırlayalım. Gelirler birazdan"

Semiha Hanım'ın uygun gördüğü şekilde hazırladım masayı. Öyle özentili, öyle göz alıcı bir masaydı ki gelen misafirlerin ağırlığına yakışırdı ancak.

Kapının önünde misafirleri bekliyordum.  Semiha Hanım göndermişti geldiklerinde karşılamam için. Üç kişiydiler. Anne, baba ve müstakbel gelin adayı. Gerçekten de Semiha Hanım'ın dediği kadar vardı kız. Çok güzeldi. Sarı bukleli saçları yüzünde belli belirsiz çilleri bal rengi gözlere sahipti. Narin bir vücudu vardı. Yürümüyor sanki kuğu gibi süzülüyordu. Güler yüzlüydü. Fuat Bey için kesinlikle muhteşem bir öneriydi Füsun Hanım. İlk görüşte çok beğenmiştim. Bir ona baktım bir kendime, Füsun Hanım dururken beni yine sevebileceğini düşünmüyordum Fuat Bey'in. Bir güzellik başlıbaşına yeterli gelmeyebilirdi Füsun Hanım benden daha donanımlı bir hanımdı.

Salona kadar eşlik ettim. Sarılıp kucaklaştı hanımlar. Aralarının ne kadar samimi olduğunu da bu manzara ile anladım. Fuat Bey Füsun hanıma karşı mesafeli olsa da Füsun hanım için pek önemli değil gibiydi bu durum. Çünkü o yüzünde solmayan gülümsemesiyle hiç çekinmeden Fuat beye sarılmıştı.

"Aşk olsun Fuatcım yurtdışından döndüğümden beri bir kez bile ziyaretime gelmedin." dedi kolları hala Fuat Bey'in boynunda sarılı olduğu halde.

Şaşkınlıkla izliyordum onları. Kız çok rahattı anne ve babasının yanında. Fuat Bey kızın kollarını boynundan çözdü.
"İşler yoğun Füsun, hiç fırsatım olmadı"

Semiha Hanım sofraya buyur etti. Eksik bir şey yoktu. Mutfağa geçtim. Bir şey isterse Semiha Hanım seslendirdi zaten. Sol yanımda öyle bir ağrı vardı ki anlatamam. Ben kim, Füsun Hanım kimdi? Ondan etkilenmeyecek bir adem oğlu bilmezdim. Sesleri kahkahaları canımı acıtıyordu. Yemek sonrası bahçe yürüyüşüne çıktılar. Füsun Hanım, Fuat Bey'in koluna girdi yan yana yürüyorlardı. Bense uzaktan seyrediyordum onları içim ezilerek...

KÖRDÜĞÜM 2 AdileHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin