"Olur" diyebildim.
"Eee... Evlilik teklifinde bulundum az önce. Bir cevabın yok mu?"
Utanıp başımı yere eğdim. Avuç içlerim terliyordu. Boğazım kupkuru, yüreğim pat pat atıp duruyordu.
"Olmaz Fuat Bey. Sizinle evlenemem!"
Tebessümü dalından koparılan bir gül gibi anında soldu.
"Neden Adile? Çok mu kötü biriyim?"
Panikle atıldım hemen, " Yok... Hayır kötü biri değilsiniz de..."
"Ne öyleyse beni neden reddediyorsun? Bir kusurum olmalı değil mi?"
"Kusurunuz da yok."
"Ablam yüzünden mi ablamdan mı çekiniyorsun?"
"Tek neden ablanız değil. Bir günlük evliliğim aile büyüklerinin rızası dışında oldu. Hiç istememişlerdi beni. Çok değil, daha ertesi günü beni ve bir günlük eşimi döve döve boşattılar üç talakla. Ablanızın rızası yok. Gönülsüz yenen aş, ya karın ağrıtır ya baş, demişler.
İnsanlara güvenemiyorum. Size de ne hissettiğimden emin değilim. Ben bu kadar kararsızken olmaz bu iş. Hem denk değiliz. Siz hiç evlenmemişsiniz, ben ise..." Boğazıma bir şey düğümlendi sanki. Konuşamadım ağladım söyleyeceklerimin ağırlığıyla. "Yaşadıklarım sanki benim damgam. Tecavüze uğradım. Her hangi bir erkek farketmeksizin aynı ortamda bulunmak bile beni tedirgin ediyor. Kiminle yeni bir sayfa açmaya niyet etsem o sayfa kire pisliğe bulaşıp paramparça oldu. Cesaretim yok, güçsüzüm ben. Yaşadıklarıma arkamı dönüp buralara kadar gelmiş olsam da yok sayamıyorum."Konuşa konuşa çiçeklerin bulunduğu alana gelmiştik. Eğildi bir papatya kopardı. Elinde evirip çevirdi.
"Hayat insanı zorlu sınavlara tabi tutar Adile. Senin imtihanın da en ağırından olmuş. İhanete uğramışsın. Ürkek bir ceylan gibi av olup tuzağa düşmüşsün. Av ve avcı, bunlar farklı kavramlar. Ama benden bir avcı olmaz, sen de benim için bir av değilsin. Denk değiliz diyorsun da denk olmak için evlenip boşanmam mı lazım yani Adile? O vakit denk görecek misin beni kendine?"
Şaka yaptığını sanıyordum ama ciddi ciddi sormuş, o vakit fark edemedim.
"Benden uzak durmanızı canı gönülden rica ediyorum Fuat Bey."
"Peki madem öyle olsun Adile. Senin istediğin gibi. "
Giderken avuçlarımın içine elinde evirip çevirdiği papatyayı koydu. Beni şaşkınlığım ile başbaşa bırakıp döndü ardını gitti. Bir süre arkasından bakakaldım. Sonra bakışlarım papatyaya kaydı. İki parmağım arasında tutup kokladım o enfes kokusunu. Fuat beyden aldığım ilk çiçekti ve hala saklarım ondan hatıra, defterimin arasında.
Tereddütlüydüm. Burası artık yaşanmaz bir yer olmuştu. Fuat Bey'in ısrarcılığı, Semiha Hanım'ın kesin kararı beni iyice bunaltır olmuştu. Odama geçtim. İçimde garip bir burukluk vardı. Kızımı beşiğinden aldım, sarıldım ilk defa o gece koynuma aldım Melike'yi. Sarıldım ağlayarak uykunun kollarına teslim oldum.
Sabah kahvaltı hazırlarken Semiha Hanım yanıma geldi. Konuşup konuşmadığımı sordu. Anlattım.
"Tüh... Olmayacak... İnatçı benim kardeşim. Tüh ne yapsak ki?" deyip durdu.
"İnanın Seniha Hanım elimden gelen her şeyi yaptım ama vaz geçmiyor."
"Senin bir suçun yok Adile. Ne yapalım başka çare arayacağız."
Bilmem gerekirdi o başka çarenin yine ucunun bana dokunacağını. Bazen insan tahmin edemiyor yaşayacaklarını. Tahmin edebilse zaten alacağı bir tedbirle insan yaşayacaklarının da önüne geçebilir. Yalıda fırtına hiç dinmedi. İki kardeşin arası açıldıkça açıldı. Gün geldi birbirlerinin gözüne görülmez olmuşlardı sanki. Bense her ikisinin de gözüne görünmemek için büyük çaba harcıyordum, nafile bir şekilde.
Bir gün Fuat Bey'i ziyarete gitmiş Füsun Hanım. İki gözü iki çeşme ağlayarak yalıya geldi. Gözleri ağlamaktan perişan olmuş. Semiha Hanım endişe içinde salona buyur etti. Benden de su getirmemi istedi. Getirdim, uzattım suyu. Çok kötü baktı Füsun hanım gözlerimin içine. Ürktüm o bakışlardan. Çekinerek başımı öte tarafa çevirdim. Uzattığı bardağı aldım, yanlarından ayrıldım. Fuat Bey, sevdiği bir kadın olduğunu artık bu görüşmelerin doğru olmayacağını söylemiş Füsun Hanım'a. Ağlaması, yükselen sesi mutfağa kadar geliyordu.
"Başkası varmış hayatında. Semiha Abla kim olabilir bu kadın?"
"Ağlama Füsun, hayatım yapma bunu kendine. Yok öyle biri sana yalan söylemiş."
Hıçkırıklar içinde boğulacak gibiydi. "Yanılıyorsun. Fuat, hiç bir konuda yalan söylemez. Boşuna değildi bana olan mesafesi. Var bir kadın hayatında... Ah onca sene bana geleceğini boşuna mı bekledim ben! Neden beni sevmedi Semiha Abla. Canım çok acıyor."
"Boşuna beklemedin o nasıl söz Füsuncum? Ben biliyorum onu senelerdir nasıl bir aşkla sevdiğini. Güven bana evlenecek seninle. Senden başkasını imkanı yok kabul etmeyeceğimi biliyor. Az sabırlı ol. Halledeceğim ben."
Füsun Hanım bu konuşmadan sonra biraz sakinlemiş gibiydi. Sesi de pek gelmiyordu artık. Ya çok kısık sesle konuşuyorlardı ya da susmayı seçmişlerdi. Onları düşünmemeye çalışarak işlerimi yaptım. Füsun Hanım gittikten sonra Semiha Hanım kabuğuna çekilmiş gibiydi. Derin düşüncelere dalıp gidiyordu. Melike'yle dâhi hiç ilgilenmedi. En çok da buna şaşırdım. Melike'ye dayanamazdı. Onu dahi görmedi gözleri. Aksam yemeği sessiz sakin geçti. Seviniyordum için için iki kardeş yine tartışmıyorlar diye. Boşuna bir sevinçmiş benim ki...
Bir kaç gün sonrasıydı. Fuat Bey iş sebebiyle şehir dışına çıkmıştı. Onun gidişinin hemen ardından Semiha Hanım benimle konuşmak istedi. Yine Fuat Bey hakkında konuşacağız sanıyordum. Kendimden de emin olduğum için rahattım bu sebeple.
"Adilecim nasıl desem inan bilemiyorum. Füsun senden haberdar. Çoktandır şüpheleniyormuş ama şimdi kesin olarak biliyor. Kız perişan. Sen de Fuat ile aynı ortamda oldukça onların icdivacı bir hayal olarak kalacak."
"Ben zaten elimden geldiğince Fuat Beyden uzak duruyorum Semiha Hanım."
"Biliyorum canım ama Fuat senden umudu kesmiş değil."
"Daha ne yapabilirim inanın hiç bilmiyorum."
"Tek bir yolu var bu işin. Gideceksin"
Başım döndü bir an sanki ayaklarımın altından zemin oynadı.
Tuttu kolumdan, oturtturdu yanına ellerimi avuçları arasına aldı.
"Adilecim seni hiç mağdur etmeyeceğim inan bana. Çok düşündüm bu konuyu ama başka çare yok. İzmir'de yakın arkadaşımın lokantası var. Yakın dediysem kız kardeşim gibi... Konuştum onunla seni bekliyor. İşin hazır. Kalacağın yer de hazır. Bu iyiliği Fuat için yaparsın değil mi?"
Sanırım bundan daha kibar bir insan kovulamazdı. Gözlerim yaşardı. Burada kalışımın da sonuna geldiğimi bilmek yüreğimi burktu. Madem yol görünmüştü bana manası yoktu durmanın.
"Melike'den haberi var mı arkadaşınızın?"
"Var tabii canım anlattım. Haberdar."
"Ben hiç uzun yola çıkamıyorum ama Semiha Hanım."
"Canım endişen olmasın. Otagara bizzat ben götüreceğim seni. Kendi ellerimle bildireceğim otobüsüne. İzmir otagarında da arkadaşım karşılayacak seni. Hiç bir şekilde mağdur olmayacaksın emin olabilirsin."
Akşam sekiz gibi otagara getirdi Semiha Hanım. Uzun uzun Melike'yi öptü. Sarılıp vedalaştık. O ayki maaşımı da verdi. Koltuğuma kadar eşlik etti. Yine hüzün yüklü bulutlar gibiydim. Ha yağdı ha yağacak... İçimdeki burukluğu atamadığım gibi ağlayarak da rahatlayamıyordum. Alıştığım düzene göz açıp kapayıncaya kadar arkamı dönmüştüm. Kolay mı oldu derseniz, hiç kolay olmadı. Evimdi, yuvamdı orası. Çok zor alışmıştım. En çok Fuat Bey'in onca iyiliğine karşılık bir veda dâhi edememek beni mahvediyordu. Her şey o kadar ani olmuştu ki bir not dâhi yazmak aklımın ucundan geçmedi. Sanırım en çok da buna dertlendim. Çok değil iki satır bir şey yazsaydım keşke deyip durdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM 2 Adile
Fiction générale"Papatya," diyor. "Öyle narin öyle hassas bir çiçek ki, bakma öyle dağda bayırda hattâ bozkırda yetiştiğine... Sevmesini bilirsen ziyan olup gitmez be Adile..." İki parmağı arasında tuttuğu papatyaya bakıyor hüzünle... "Adile ne olurdu, bir şans ver...