Sabah uyandıktan sonra Jiminle kahvaltı yapmış ve ardından Jimin'in işi olduğu için o çıkmıştı bende odama geçip kıyafet seçmeye başladım. Kıyafetlerimin arasında gezdirirken denk geldiğim siyah balıkçı yaka kazağıma bakarken içimin burkulduğunu hissettim. Bu kazak onunla geçirdiğim son günün şahitlerindendi. O günden sonra hiç giyememiştim.
Kazağı es geçerek hava güzel olduğu için bol beyaz bir tişört ve altına kot seçerek giyindim. Telefonumdan attığı konumu kontrol ederek çıktım evden.
Yaklaşık yirmi dakika yürüdükten sonra bana gönderdiği adrese gelmiştim. İçeriye girer girmez beni masada oturan Bogum karşıladı. Gülümseyen suratıyla çok tatlı gözüküyordu. Yanına ilerledim ve sandalyemi çekerken '' Hoş Geldin'' dedi. Ben de otururken çekingen bir sesle '' Hoş buldum'' dedim.
'' Nasılsın? yerleşebildin mi?''
'' İyiyim Bogum. Yerleştik sayılır. Hala dolu kolilerimiz var ama epey toparladık.''
'' Yardıma ihtiyacın olursa beni çağırabilirsin biliyorsun değil mi?''
'' Çok sağ ol ama dediğim gibi şuanlık iyiyiz''
'' Peki... Ne içersin?'' dedi ellerini pantolonuna silerken. Oldukça heyecanlı gözüküyordu.
'' Yeşil çay içerim.'' dedim sessizce. Garson iki çay sipariş edip yeniden bana çevirdi yüzünü.
'' Biraz heyecanlıyım ve ne konuşacağımı bilmiyorum.'' dedi gergince.
'' Seni anlıyorum çünkü aynı durumdayız.''
'' Rahatladım böyle olmasına. Direkt konuya girip seni korkutmak istemiyorum ama sana karşı boş olmadığımı biliyorsun değil mi Taehyung?''
'' Biraz hızlı bir giriş oldu.'' dedim.
'' Vakit kaybetmek istemiyorum.''
'' O zaman ben de direkt sorayım. Benden beklentin ne şuanda?''
'' Ben sadece erkek arkadaşım olmanı istiyorum.''
'' Çok hızlı bir adım değil mi? Hemen erkek arkadaş sıfatı almak.''
'' Ben birini sevince her şeyimi onunla paylaşmak istiyorum. Aceleci gözüküp seni bunaltmak istemem ama ağırdan almayı sevmem.'' Konuşmamızı bölen garson sayesinde derin bir nefes aldım.
Kendimi hazır hissetmiyordum ve kötü olan hazır hissetmek istemiyor oluşumdu. Ben geceleri odamda Jungkook'u özlediğim için ağlarken iyiydim. Mutlu olmak ağır geliyordu. Bogum karşımda otururken bile Jungkook ne yapıyor diye düşünüyordum.
Garson gidince yeniden konuşmaya başladı.
'' Dediğim gibi ben böyle biriyim Taehyung ama seninle olmayı deli gibi istiyorum. Seni tanımak ve seninle bir şeyler paylaşmak istiyorum. Seni gördüğümden beri kalbim ağızımdan atıyor ve bu beni korkutuyor.'' dedi gülümseyerek.
'' Seni anlıyorum aslında bir zamanlar beni de öyle hissettiren birisi vardı. O yüzden seni hemen umutlandırmak istemem Bogum çünkü birden çakılmak yaralıyor.''
'' Unutamadığın birisi yok değil mi?'' dedi tedirgince.
'' Yok. Aklımda kalbim de boş şuan. Sadece yeniden onları doldurmak biraz zaman alabilir.''
'' Sorun yok. Vaktimiz çok.''
'' Ama şuan sadece birbirimizi tanımalıyız bence. ''
'' Peki, nasıl istersen öyle olsun. Hemen başlasak mesela bugün boş musun?''
'' Amcama doktorda onu ziyarete gidecektim.''
'' Anladım. Peki o zaman.''
'' Anlat bakalım bogum neler yapıyorsun?'' dedim bana burada ki hayatını anlatmasını dinledim. Eğlenceli, zeki ve tatlı biriydi. Ama şuan onunla konuşmak bile vicdan azabı çekmeme sebep oluyordu.
Bir saatlik sohbetin sonunda izin isteyerek oradan ayrılmış ve amcamın çalıştığı hastaneye gitmiştim. Adımlarımı girişte ki danışmaya yöneltmiş ve
'' Kolay gelsin ben Kim Jinyoung ile görüşecektim.'' dedim.
'' Randevunuz var mı?''
'' Yok hastası değilim. Yeğiniyim bu saatlerde boş olacağını söylemişti.''
'' Şuan lösemi hastasının yanında isterseniz oda numarasını söyleyebilirim sorun olmaz. İşi biraz uzun sürecek. ''
'' Tamam oda numarasını söyleyin siz.''
''4. katta 2021 numaralı odada.'' dedi gülümseyerek.
'' Teşekkür ederim. İyi çalışmalar.'' başıyla bana selam verdikten sonra asansöre binip 4. katta çıkmış ve sonrasında da 2021 numaralı odayı bulunca kapıyı tıklattım. Usulca açılan kapının ardından beyaz önlüklü amcamı görünce içten bir gülümsemeyle hızlıca kucakladım onu.
'' Hoş geldin Taehyung.''
'' Hoş buldum amca.''
'' Gel içeriye geç. Seni Junghee ile tanıştırayım.'' dedi ve yarım açık olan kapıyı sonuna kadar açtı. İçeriye girince yatakta yatan solgun suratlı ama gülümsemeye çalışan mavi boneli yaklaşık 9-10 yaşlarında bir kızla karşılaştım.
'' Bek Taehyung bu Junghee'' dedi amcam neşeli sesiyle.
'' Merhaba Junghee.''
'' Merhaba '' dedi çekingen bir sesle.
'' Junghee lösemi hastası Taehyung. Bu zamana kadar çok güçlü bir kız olduğu için kendi başına idare etti ama o kadar şanslı ki haftaya kemik iliği nakli olayacak.
'' Öyle mi? Ne kadar şanslısın.'' dedim gülümseyerek.
'' Öyleyim abim benim için bunu kabul etmese ölürdüm.'' demesiyle vücudumun kasıldığını hissettim. Küçük bir çocuğun ağızına ölüm kelimesi hiç yakışmıyordu.
'' Junghee bu kelime sana yasakladığım ilk kelime. Sen çok sağlıklı bir genç kız olacaksın daha. Bu arada abin nerede?''
'' Bana pamuk şeker almaya gitti.''
'' Onun yatışını da yarın yapacağız. Onu da görelim öyle geçelim eve Taehyung.'' dedi bana döndürdüğü bedeniyle
'' Olur.''
Junghee biraz açılıp bana okulundan ve arkadaşlarından bahsederken annesinin geçen sene öldüğünü öğrenmiştim. Bu yaşta bir çocuk için annesiz ve hasta olmak oldukça zor olmalıydı. Ama anlattığına göre abisi ona bakıyordu. Babası sorumluluk almayı pek sevmeyen bir adammış ve onunla ilgilenmiyormuş. Ben Junghee ile konuşurken tıklanan kapıyla sohbetimiz bölündü. Amcam sesli bir şekilde konuştu.
'' Gel Jungkook.'' dedi.
Duyduğum isim tüylerimi ürpertirken içeriye giren bedenle kaslarımın her biri sırayla kasıldı. Özlediğim yüz sadece birkaç adım uzağımdaydı. Planlarımın arasında onu görmek olmadığı için yığılıp kalmıştım.
----------------------------------
Jeon Junghee.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BLACK SWAN ✓
Fanfictionİlk başlarda onun böyle birisi olduğunu anlamamıştım. Benim gibi olan birini bulmak ve böyle mutlu olmak aklımı karıştırmıştı. Kendime kızgın ve kırgın olmanın yanında deli gibi âşıktım. Saplantılı gibiydim adeta. Bana ne kötülük yaparsa yapsın Ju...