20-İHBAR

622 36 11
                                    

Ertesi gün uyanmış boş boş tavana bakıyordum. Daha doğrusu namazdan sonra hiç uyumamışım. İçimdeki seslerle uğraşmaktan artık çok yorulmuşum. Bu belirsizlikten, suçluluk duygusundan çok sıkılmıştım. Boğazıma kadar suya batmış hissediyordum. Görünmez iki el koca denizin ortasında beni bir o yana bir bu yana çekiştiriyordu sanki.

Derin bir nefes verip kalktım yataktan. Uzunca düşünüp durmanın bir alemi yoktu. Bir şey değişmiyordu çünkü.

Odada işlerimi hallettikten sonra Cihangir'in yanına indim. Zaten o da uyanmıştı.

"Günaydınlar olsun hanımefendi." demişti yüzündeki kocaman gülümsemesiyle. Onun yanında bu pozitiflikle mutlu olmamak elde değildi. İçimde karanlık denizin üstünde büyük bir güneşin açtığını hissetmiştim.

"Sanada günaydın Cihangir."
Kaşlarını çattı. Sorgulayıcı bakışların ardından "Ne oldu sana? Bu mutluluk çok fazla. Birazını yarına sakla." diyerek takılmıştı.

Nasıl bir cevap verebilirdim ki sana? Seni sevip sevmediğimi anlamaya çalışıyorum, ama sevsem bile benim için baban ilişkimize en büyük engel mi diyecektim?

"Kafam karışık biraz. Düşünceler yoruyor." Bu daha iyi bir cevap olmuştu.

"Bana anlatabilirsin. Belki beraber bir çözüm yolu buluruz, olmaz mı?"

Olmaz.
Olumsuz anlamda başımı salladım. "Kendim halletsem daha iyi olur. Teşekkür ederim düşündüğün için."

"Teşekküre gerek yok. Seni zaten hep düşünüyorum."

Cümlesini bitirince şaşkın ifademle gözlerine baktım. Bir kaç saniye boyunca sessizce birbirimize bakakaldıktan sonra tekrar konuştu. "Yani senin iyiliğini, düşüncelerini, korkularını, mutluluğunu düşünüyorum."

Kalbim biraz daha hızlı atarsa olduğu yerden çıkacak gibi hissediyordum.

"Ee şeyi soracaktım sana. İlaçlarını içtin mi?" Lafı değiştirmek sağlığım için çok daha iyi olacaktı.

"Kahvaltıdan sonra içeceğim."
Kafamı sallayıp odadaki koltuklardan birine oturdum.

"Merak ediyor musun gerçekten?"
Anlamamıştım. "Neyi merak ediyor muyum?"

Sırtını yatak başlığına yasladı. "İlaçlarımı içip içmediğimi, iyi veya kötü olduğumu, ya da canımın acıyıp acımadığını?"

"Ne demek istiyorsun? Öyle olmasa neden sorayım ki?"

Kollarını birbirine sardı. "Bende onu diyorum zaten. Bak Afra geçen hasta olduğumda da bana çok iyi davranıp bir anda eskisinden de kötü olmuştun. Yani eğer bu merakın ya da ilginin nedeni sadece vicdan azabıysa buna ihtiyacım yok. Bir kaç gün sonra eski halimize döneceksek bana bunu bir daha yapma lütfen. Bende boş yere bizimle ilgili düşüncelere dalmayayım."

Söylediklerini soluksuz dinlemiştim resmen. Evet haklıydı. Yine duygularımın ve aklımın birbirine kılıç çektikleri zamandı.

" Sana acımıyorum Cihangir. Eğer neden sana karşı ilgili davrandığını merak ediyorsan söyleyeyim;. Çünkü kötü olmanı istemem. Evet sağlığını merak ediyorum veya canının acıyıp acımadığını... Ama sana acımıyorum."

Sert bir şekilde yutkunurken gözlerim adem elmasına takılmıştı." Bunu öğrendiğim iyi oldu. Tekrardan hüsrana uğramak istemem."

Koltuk değneğinden destek alarak yanıma geldi ve karşımdaki koltuğa oturdu.

Neden böyle yapmıştı ki? Söyleyeceği şeyi yataktanda söyleyebilirdi değil mi?

Bir anda büyük elleri ona nispeten oldukça küçük ellerimi sardı. Gözlerim kocaman olmuş bir şekilde ona bakarken ne yaptığını anlamaya çalışıyordum.

HAYATIMIN GERÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin