“Uyandığımda nefes alamıyordum boğazımda elim ne kadar öyle kaldım bilmiyorum”
“Anladım tatlım. Peki şimdi kendini nasıl hissediyorsun?”
“Berbat! Lenny iki hafta da ikinci rüya ve ben bunun anlamanı çözebilmek istiyorum. Yaşadıklarım o kadar gerçekti ki. Belli ki birileri benden yardım istiyor. Bunu artık çözmem gerek”
Karşımda ki adam babam kadar yakın diyebileceğim tek kişiydi benim için ve onu kırmak hiç istemezdim. Ama bazı konularda farklı düşüncelerimiz olduğu da su götürmezdi.
Mesela bu olaya yaklaşımımız gibi, o bunların bir kurgu yada kendimi sıkmaktan kaynaklı olduğunu düşünüyor bense tüm bunların gerçekten olduğunu biliyordum.
Her zaman derin düşünürken yaptığı gibi kızıl ara ara beyazları olan saçından bir ton daha açık renkteki kızıl sakallarını kaşırken dediklerimi tartıyordu.
Sonunda “Olayların nerede olduğunu biliyor musun peki?”
“Hayır. Sorunda bu zaten ben yerleri çoğunlukla olaydan önce bile hissederim. Ama bu seferki farklı. Olayı görüyorum ama yerle alakalı hiçbir şey yok”
“İstersen tekrar hipnozu deneyebiliriz”
İstemediğimi daha doğrusu işe yaramadığını bile bile sormuştu bu soruyu, biliyorum.
“Gerek yok. Yine de saol”
Bulunduğumuz odayı, Lenny'nın çalışma mekanını gözümle taradım. Benim için bir sığınak gibi rahatlatıcıydı burası. Etrafı tamamen kitaplarla dolu odada çocukluğumdan beri hep huzur bulmuştum. Küçücük ve her zaman sıcaktı.
Sonra aklıma bir şey geldi “Hep İngilizce konuşuyorlar. Yani sanırım bu bir başlangıç olabilir”
“Eğer inandığın gibiyse…”
“Elbette öyle. Hiç yanıldım mı? Lütfen inan bana”
Lenny sözünün kesilmesinden herkes gibi hoşlanmazdı. Fakat bana gerçekten inanmasına ihtiyacım vardı.
Çaresizmiş gibi baktı yüzüme “Biliyorum. Hiç yanılmadın. O zaman düşün bakalım nasıl bir İngilizceydi?”
İşte sorunda bu ya çok bir konuşma olmadığı için emin olamıyordum. Yine de “Glasgow’un nağmeli dialekti değil bir kere ondan eminim” dediğimde ikimizde gülümsüyorduk. Lenny tam bir İskoç aksanına sahipti çünkü, daha doğrusu Glasgow.
Bu da beni hep çok güldürürdü. Berbat geçen son haftalarıma rağmen aklıma gelince yine aynı etkiyi yapıyordu.
Sonra düşündüm “Londra kibarlığında da değildi. Amerika olması olası. Ama orada da o kadar dil farklılıkları var ki neresi olduğuna ilişkin en ufak bir fikir gelmiyor aklıma”
Artık ayaklanmış küçük odayı beş adımda gelip gidiyordum. Sinirim beni benden alıyordu adeta.
Lenny “Biraz öncekinden çok daha fazla şey biliyoruz şimdi. Mesela İskoç olmadığını”
“Evet, doğru. Her neyse. Ben biraz temiz hava alsam iyi olacak”
Babacan adama baktım gözlerinin canlı maviliği dün gece ki rüyamı hatırlattı bana. Yine de çilli ellerini bana uzattığında ikiletmeden tuttum.
“İzin ver” gözlerinde yardım etme isteği çok güçlüydü.
Bende başımla onaylayıp gözlerimi kapattım ve ona tamamen kendimi açtım.
İçime dolan ılık sıcaklık, beynimden başlayan ve kalbime inen yoğun yumuşaklık ile sarındım. Küçüklüğümden beri bildiğim evim gibi olan bu his ayak parmaklarıma sarıncaya kadar bekledim, sonunda burnuma dolan çam ve ahşap kokusuyla gözlerimi açtım bu Lenny'nin kokusuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...