Bölüm 24

624 69 1
                                    

                                                                                *****

    Onun geleceğini, sonunda bağlantıya geçeceğini biliyordu adam. Bu kadar süredir, tüm bunları başarmak süper bir organizasyon ve özel güç gerektiriyordu.

Ama zamanı gelmişti işte Amber buradaydı. Zihninde onu duyumsamak o kadar tatmin ediciydi ki ağlayabilirdi. Bu onu gülümsetti, neredeyse kahkahalara atacaktı. Kasvetli, pis ve rutubetli odaya baktığında buranın Ambere yakışmayacağını düşündü ama bilincinde burayı böyle göremezdi ki. Ayağının dibinde ki çıplak sayılan esmer güzele baktı. Enerjisi çok yoğun olmadığı için burun kıvırmadan edemedi. Güzellik ona göre enerjiyle eş değerdi. Hayvan gibi çömelmiş sürekli yalvarıp duruyordu, önceleri savaşmaya çalışmış olsa da yediği bir kaç daya ve terbiye amaçlı aldığı bıçak darbelerinden sonra akıllanmış aynı Black'in istediği gibi süs köpeği gibi itaatkarca sahibinin isteklerini bekliyordu. Ama şimdilik onu öldürmesine gerek yoktu demek ki işe yarıyordu. Bu arada Amber’in bu kızı da göremeyecek olması ne fenaydı, oysa bununla biraz gözteriş yapabilirdi. Şimdiyse içinden yine kahkaha atmak gelmişti. Onun da yapamayacağı şeyler vardı işte ‘doktor Lenny ve ekibinin dediğinin tersine’ onlara göre kız ilah falandı zaten. Bu onu sinirlendirmişti, kendini toparlayıp düşündü. Black bunun böyle olmadığını biliyordu, Amber’in sınırlarının farkındaydı. Bu zamana kadar, diye düşündü iki cinayet ve bir kaçırma yaşanana kadar kendisini bulamamıştı bile. Amberden daha yetenekli ve bilgili olduğunu kanıtlayacaktı, sonunda kazanan o olacaktı. Şimdilik yakaladığını sandığı bilgi kırıntıları sadece onun bulabilmesini istedikleriydi. Cadının evine ulaştırak kırıntılar. Black zamanında gerektiği değeri görememiş olabilirdi ama artık her şey değişecekti.

Dönem Black'in dönemiydi ve buna kimse engel olamazdı. Artık ateş çiçekleri her yerde açacaktı.

                                                                           *****

      O karanlık mora doğru yaklaşmak için durup kendimi toparlamam gerekiyordu. Katilin enerjisiyle karşılaşacağımı zaten biliyordum. Yine de bunu apaçık görmek bir başkaydı. Morun aslında temiz ve güçlü enerjisi baskıcısı yüzünden öyle kirlenmişti ki yok olmaya yüz tutmuştu. Bu beni çok endişelendirdi. O anda kararımı verip kendimi topladım ve gözlerimi kapatıp orada olmayı mor enerjinin yanında durabilmeyi beynimde canlandırdım.

    Alevin yüzümü yalayışıyla gözlerimi aniden açtım. Her yer ateş almıştı. Karşımda duran iki katlı çökecek olan gibi duran ev metruk bir yerdi. Ateş onu da affetmemiş etrafını çevreleyen bir zamanlar rüya gibi olduğu belli olan bahçeyle onu da içine almıştı.

O sırada evden dışarı fışkıran mor enerjiyi görmemle hiç dülşünmeden içeriye koşmak için çabalamam bir oldu. Yol alamayınca ayaklarıma baktım, burada ayaklarımın olduğunu bile bilmiyordum ama vardı ve zifte bulanmış vaziyette, bir güçle beni tutuyordu. Tüm gücümle kurtulmaya çalışsam da milim yerimden kımıldayamıyordum. Çıkmak istiyor, Elle için güçlü olmaya çalışıyordum ama bir taraftan her yanı saran alevler ve bir yandan da ayağımı tutan zift ile olduğum yerde sayıyordum.

   Bu boyutun bana madde boyutu gibi zarar vermeyeceğini, veremeyeceğini bilsem de alevler beni bilincimin burada ki acıya odaklanmasıyla ve kilitlemesiyle tehdit ettiğinin farkındaydım. Sonuçta acı da beyinde olup yaşanıyordu ve ben ateşin vereceği hasarı her film izleyicisi gibi biliyordum.

Hatta onun da ötesin de enstitüye gelen ateşi kontrol eden bir kızla kurduğum empatik bir etkileşim sonrasında çok daha iyi biliyordum. Çünkü kız kontrol sağlayana kadar bedeninde yanmadık yer kalmamıştı ve o yanarken ona güç verip, sakinleştirip durmasını sağlamak da bana düşüyordu. Onun için derinin yanmasını ve yanarken çıkardığı kokuyu da iyi biliyordum. Bazen acı tenini uyuşturarak ve hiç bir şey hissedemiyecek duruma geleceğin kadar çok olurdu.  Geçmez ama sonunda dayanamayarak bayılırsın. İşte bunları ilk elden bilmenin de şu an bana hiç yardımı olmuyordu.

  Kendimi toparlayıp şimdilik uğraşabileceğim, çözebileceğim şeylere yönelmeliydim. Öyle yaptım. Zifti düşündüm önce, beni tutmasının anlamsızlığını sukünetimi korumaya çalışarak gözlerimi kapadım ve sadece mor enerjiye Elle’ye odaklandım. Onun bana her şeyden çok ihtiyacı vardı. Onun yaşadıkları yangınlardan bin beterdi. Ona odaklamamla duman kokusunun artması ve sıcağın beni kavurması yoğunlaştı. Ayaklarımın özgürleştiğini biliyordum, nasıl biliyordum emin değilim ama biliyordum. Fakat bunun yanı sıra ateşin gücünün bu kadar artması hiç iyi değildi. Sonunda istemeden de olsa gözlerimi açtım ve korktuğum başıma geldi evin içindeydim, ateşin tam ortasında.

                                                                                  *****

     Kapının çalmasıyla ilk defa yerimden kalktım. Açtığım da John’u karşımda gördüğüme hiç şaşırmadım. Ne de olsa Amber’in benden ayrılmasının üzerinden tam üç saat geçmişti ve ondan şu ana kadar hiçbir tepki yoktu. Bu beni deli ediyordu. Ama ne yapmam gerektiğinden emin olamıyor, ona güvenmekten başka çarem kalmıyordu.

İçeri geçerken John “O nasıl?” diye sordu. Sürekli telefondan haberleşiyorduk

“Aynı! Hiç hareket yok”

Koltuğun başında durup ona baktı, onun benimle aynı endişeyi beslediğini biliyordum. Kısa zamanda o da bu kızı çok sevmişti. Benim kadar olamazdı elbette ama iyi arkadaş olmaya başladıklarını görebiliyor ve mutlu oluyordum.

Derin iç çekmesiyle kenarda ki sandalyeye çöktü ben de saatlerdir olduğu gibi koltuğa Amber’in yanına

“İstersen şu İkoçyada ki dokturu ara. Bunun normal olup olmadığını sor”

“Ben sana söyleyeyim eski dostum, bu tabi ki de normal değil. Bir insanın başka insanların kafasının içini okuması ya da katili rüyasında görmesi, başka boyutlara geçeceği telepatik uykulara dalması. Hiç biri normal değil. Özellikle bizim dünyamızda. Ama onunkinde normal işte” dertli dertli Amberin masum ve bu dünyadan uzak yüzüne baktım. Yattığından beri küçük bir mimik bile yapmamış, nefes aldığı bile ancak ona yaklaştığımda anlıyordum. Komada gibi duruyordu ve bu beni ölesiye korkutuyordu.

“Haklısın belki de aramalıyım” diye düşünürken dalgınca mırıldandığımın farkında bile değildim.

AMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin