Alevler etrafımı sarmış beni tehdit ederken tek düşünebildiğim ne kadar acı verecek olmaları ve derimin ne kadar yanacağıydı. Oysa bunu düşünmek bile saçmaydı zira alevler sadece etimi değil kemiklerimi bile kavuracak yoğunluktaydı. Tüm bunlar saniyede aklıma hücum eden düşüncelerdi, o anda kendimi korkmakla bloke ettiğimi fark edemiyordum. Benim için önemli olan şu an bu zaman ve kızgın turuncu kırmızı can yakıcı alevlerdi.
Ne kadar orada dikildiğimi bilmiyordum yine de alevler bana ulaşmadan çok fazla vaktimin olmadığının da bilincindeydim.
Kulaklarım sadece ahşap köhne evin ısısının artması altında isyanla çatırması dışında ilk defa yeni bir sese kabardı. Bu ses çok ama çok uzaktan geldiği için tam olarak kime ait olduğu seçilmiyordu ama endişeli olduğu ve adımı seslendiğini nasıl emin olabildiğimi bilmesem de duyabiliyor daha doğrusu hissediyordum. Neden biri benim için bu kadar endişe edeceği kafamı karıştırdı. Benim için bu kadar endişe edecek kimse hayatımda olmamıştı ki. Bu panik erkek sesi ve şaşkın düşüncelerim o anki mevcut durumumdan bir anda beni çıkardı ve kendisine odakladı. İşte tam o zaman onu gördüm daha doğrusu enerjisini tatlı bir kırmızı, şeker gibi. Bunu biliyordum, tanıyordum bu inatçı, tatlı, bildiğinden şaşmayan dedektifimin rengiydi, eğer adımı söylediğini duyuyorsam bu benim için bir sinyal olmalıydı. Normalde hiçbir şartta beni uyandırmayacağından emindim muhtemelen adımın geçtiği bir konu konuşuluyordu ama beynim bunu bana iletiyorsa geri dönmek için değil kendini tehlikede hissettiği için yapıyor olmalıydı. Çünkü onu güvenlik kaynağı olarak etiketlemişti. Tekrar etrafıma bakınca nedenini anladım ortam beni esir almak üzereydi, acıya ve korkuya kendimi kilitlememe saniyeler kalmıştı. Oysa ben gerçekte burada bile değildim ki.
"Teşekkür ederim Eric" mırıldandığım sırada alevler saniye de yok oldu. Sanki hiç olmamış gibi. Ki zaten hiç olmamıştı.
Hemen etrafıma bakındım o karanlık mor enerji anında etrafımı sardı bir daha onun oyununa kapılmamak için bilincimi açık tutmam ve gerçek dünyadaki bir şeye tutunmalıydım çünkü bu ruh hastası adam güçlüydü gerçekten güçlüydü.
O anda aklıma metafiziksel bir fikir geldi. Daha önce hiç denemediğim ama olabilirliğini çok merak ettiğim bir şey. Hala etrafımda mı diye baktığımda anında bana ulaşan tatlı kırmızı uzantıyı elle tutulur bir şey olarak düşündüm ve yakaladım. İlk anda titreşip varlığını yok etmeye çalışsa da belli ki Eric benim için o kadar endişe ediyordu ki yok olmadı, bu beni bulunduğum durum ve ortama ters düşerek çocuklar gibi sevindirdi. Uzatmadan bulunduğum ortamın enerjisine odaklanarak kırmızı enerji uzantısını bileğime bağladım ve benimle tehditkar mora doğru gelmesini sağladım.
Ahşap döşeme ayağımın altında artık ses çıkarmıyor veya küf kokusuyla karışık yanık kokusu genzimi yakmıyordu, çünkü bileğimde ki gerçeklik beni buranın sanallığının sürekli farkında olmamı sağlıyordu, hatta yürüdüğümden bile emin değildim artık.
Ulaştığım odanın kapısı buraya gelene kadar karşılaştığım onlarcası gibi yanmış kömür karasıydı, hemen açmak için elimi uzattığımda bir anda elim bileğimden hışımla geri çekildi. Kendi kendime gülümsemeden edemedim, bu adamın enerjisi bile beni korumak için hırçınlaşıyordu. Tekrar uzattığımda bu sefer diğer elimi yani enerji bağlantısı olmayan ile uzandım ve kolu çevirdim. Aniden yüzüme hücum eden alevlere karşı bu kez hazırlıklıydım ve yerimden kıpırdamadım, alevden hiçbir yer görünmese de o morluklar tüm odayı kaplamıştı.
Sonunda ateşlerin çekilmeyeceğini burasının onun oyun sahası olduğunu anlattığını fark ettiğimde ben ateşin içine doğru yürümeye başladım bileğimden çekiştirene aldırmadım, onun yaptıkları şu an için beni real dünyaya bağlayan yegane şeydi ve ben buna minnettardım. Saniyelik bir kopma beni cezaların en büyüğüne yani burada ki tutsaklığa sokabilir ömür boyu hapis kalabilirdim.
Attığım her adımın kendinden emin olmasına özen gösterdim, geçtiğim yollarda ateşin bana dokunmaması memnun olmamı sağlasa da karşılaşacağım şeyden o kadar emin değildim. Bir yandan Elle ile bir bağlantı da aramadan edemedim, o kızın ne halde olduğunu belki enerji bandından okuyabilirdim hatta bana mesaj bile verebilir bulmamızı kolaylaştırabilirdi ama şuan da onun zerresine rastlayamamıştım. Sonunda odanın sonuna karanlık morun ana merkezine ulaştım. Rüstik yanan bir şömine bulmak beni şaşırtmamıştı, anında odadaki alevlerde yok olmuştu adam açıkça benimle oynamak istiyordu bunun farkındaydım. Şöminenin karanlık köşesinden o uğultu gibi kahkaha tekrar duyulduğunda titrememin tek nedeni orada neden bulunduğumun tamamen bilincinde olmamdı.
"Fena değildin Amber hem de hiç fena değildin" sesi insan sesinden çok homurdanan bir yaratık gibiydi, hatta ne dediğini anlamak için biraz çaba harcamam gerekmişti. İsmimi söylerken tonlaması ise tamamen nefret ve tanımlayamadığım bir şey daha içeriyordu.
"Senin ne kadar iyi olduğunu gösterme yöntemin bu mu?" onu açığa görünür bir yere çekmek istiyordum. Karşımda olsa da eğer o istemezse kendi yarattığı odada benim için görünmezdi.
"Bu ve daha fazlası! Artık kabul et, senden ve herkesten daha üstünüm"
"Tüm vahşetin sebebi bu öyle mi? En iyi olduğunu göstermek" tiksintinin sesime yansımasına engel olamadım
O ise yine o pis kahkahaların eşliğinde keyifle cevapladı "Tabi ki de değil. En iyi olduğumu kanıtlamama gerek yok, o zevk için. Benim için önemli olan yıkandığım enerji"
Nasıl yani? Ne demek istediğinden emin olamasam da aklıma gelen şey, olabilirmiş gibi daha da dehşet duymama neden oldu. Konuşamadım konuşmak istemedim adamın bahsettiği sapıklık işlediği cinayetleri kendince haklı çıkarmak içindi ama bunu beynim kabullenemedi ve eğer madde bedenimde olsam kesinlikle ortalık yere kusabilirdim. Devam etmesini bekledim o kadar kendini beğenmiş bir şeyin devam edeceği kesindi çünkü
Düşündüğüm gibi de oldu "O işe yaramaz pisişikler yine az da olsa enerji sağladı, tabi daha işin çok başı. Ama her aldığım enerji de gerçek olan bir şey varsa o da seni bana daha çok yaklaştırdı. Ahhh! Amber bunu denemelisin o kadar tatlı ki her batırdığım bıçak darbesinde, her sıktığım boğazda o son ana kadar akıttıkları uçucu enerji, yaşam kaynaklarının güzelliği ve saflığı. Tabi ki frekans çok yüksek değil ama beni biraz da olsa besledikleri bir gerçek. Sonuçta onlar ana yemek öncesi başlangıçlar sadece"
Belli ki ana yemekte bendim. Bunu anlamak için dahi olmak gerekmiyordu. Pislik, tüm bunları o kadar doğal ve rahat anlatıyordu ki sinirden ağlamak istiyordum tabi herifin üzerinde tepindikten sonra.
"Sen sadece hasta ruhlu pislikten başka bir şey değilsin. O masumların ne boyutta bir enerji yaydıklarını algılayabilecek bile kabiliyetin olduğunu sanmıyorum" içimde ki tüm nefretle bunları yüzüne olduğunu inandığım yere doğru haykırmıştım
Sözlerimin bitiminde iğrenç bir böğürtü tüm evi sallarken karanlıktan üzerime doğru gelen şeye inanmaksızın baka kaldım.
Bu devasa bir boğa kafasına sahip çıplak erkek bedeniydi. Kırmızı gördüklerinde saldırmaları efsane olsada bu boğa beni gördüğü için tam manası ile burnundan öfke bulutları fışkırtırcasına üzerime koşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...