Bölüm 20

699 77 2
                                    

    “Bu da ne demek oluyor?”

Ben o kadar şaşkınca adama bakıyordum ki John’un sesiyle kendime ancak gelebildim.

Adam hala gözlerini benden ayırmadan soruyu benim  sormamama rağmen cevabı bana verdi “Size iletmem gereken bir mesaj vardı. Onun için ne zamandır sizi bekliyordum” bir anda hüzünlendi, gözleri bulutlandı “Harry hayattayken gelirsiniz sanıyorduk ama..”

“Ne oluyor? Bay Lincoln size soruyorum” ilk defa John’dan gerçekten sinirli bir enerji hissediyordum ve bu şu anda bana hayranlıkla bakan adamın olumlu enerjisini alt ederek üzerime çullanıyordu.

O anda ellerimi çekmek için kıpırdandım temastan pek hoşlanmayan biri için bu sıralar çok fazla yakın temas halleri yaşıyordum farkındaydım.

Ben şaşkınlıkla bakarken adının Ted olduğunu yeni öğrendiğim adam dedektifin sinirli haline aldırmadan buruk bir gülümsemeyle dönüp konuştu “Harry son zamanlarında sürekli Amberden bahsediyordu. Seanslarında ona iletilmesini istenilen bir mesajdan bahsedip duruyordu. Hatta bana da mesajın bir kopyasını vermişti” bir anda düşüncelere dalıp ekledi “Sanki başına gelecekleri biliyormuş gibi”

Bu mümkündü yani en azından bir takım şüphelerin içine doğmuş olmuş olabileceği ama bunu dillendirmedim çünkü bende şu durumdan şaşkındım. Bu sabah buraya gelirken herhangi bir mesaj almayı kesinlikle beklemiyordum. Bu da bir şekilde konudan sabah olanlarla ne kadar koptuğumun resmiydi.

“Şu mesajı alabilir miyim artık?” merak ediyordum gerçekten

“Ayrıca en baştan beri neredeydi aklınız? Bize neden bu konu hakkında daha önce bilgi vermediniz?” John’un siniri devam ediyordu. Ona hak vermiyor da değildim. Sonuçta işlerine hız kazandıracak bir bilgi olabilirdi.

“Çünkü bu sadece Amber’e ait özel bir mesajdı. Sizinle alakası yoktu” adam kendinden o kadar emin konuşuyordu ki, ne diye bilirdim?

Tam konuyu uzatacağı haklı olarak belli olan John konuya girecekti ki onun yerine ben atılıp “Artık şu mesajı alsak”

“A tabi tabi. Bir dakika bekleyin. Yazmıştı benim için. Harry’nin aksine ben unutkan bir tipimdir, onun için mutlaka not aldığımdan emin olurdu”

“Bay Lincoln” artık merakın dışında dedektifin de sinirini zorlamak istemiyordum.

“Hemen içeride. Bir dakika” adamın arkada kaybolmasını izlerken ikimizde ses çıkarmadık.

O sırada yanımıza gelen kafenin çalışanlarından genç bir oğlan bizi ufak renkli masalardan birine oturttu. Kahve siparişlerimizi alıp, hazırlamaya gitti.

Hala konuşmuyorduk, vakit geçiyordu merak etmemin dışında heyecanlanmaya da başlamıştım artık, ki o sırada kafenin kapısının üstünde ki çanların çalmasıyla dikkatim oraya çekildi ve içeri gireni görmeden önce tüm bedenimde hissettim. Eric koca cüssesi ile bu küçük ortamda çok komik dursa da araştırmacı gözleri bizi bulana kadar gezinirken tamamen ciddiydi. Ne kadar da çabuk gelmişti. Duş bile aldığı belliydi, nemli saçlarından. Üzerinde çikolata rengi takımıyla o kadar hoş görünüyordu ki gözlerimi ondan zorlukla kopardım. Buna rağmen bize doğru gelirken onun bana teklifsizce bakmasında herhangi bir sorun yok gibi görünüyordu.

Yanımıza ulaşınca “Durum ne?” dedi. Tek kelimelik, soruluk, düz adamdı işte

“Söyleyeyim! Belli ki uzun bir süredir Ted Lincoln zaten Amber’i bekliyormuş çünkü ona ilk kurbandan vereceği bir mesaj varmış ve bunun bizi hiç ilgilendirmeyeceğine karar vermiş” John'un haklı siniri o kadar ortadaydı ki iyice gerildim bir an.

AMBERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin