"Bu cesetin başında niye bizim olduğumuzu bir daha söyle bana" saçlarımı yolarcasına sıvazlarken bir taraftan ortağım olacak adamdan cevap bekliyordum
"Çünkü biz cinayet dedektifiyiz ve bu önümüzde ki adam da bir cinayet kurbanı"Tamam sorduğum salakça soruya karşılık aldığım aynı tepkiyi hak etmiştim, kabul.
Ama benim canımın sıkkın olma sebepleri de gayet mantıklıydı,John anlayışla "Amber'in başında bir ekip bekliyor, hem senin evinde hala. Bu kadar panik olunacak ne var anlamadım"
"Bilmiyorum. Ama içimde hiç iyi hisler yok. Katilin doğru düzgün bir profilini çıkaramıyoruz, senin bulduğun yol ve atm kameralarından çıkan kırıntı bilgileri araştırmamız gerekirken" ayağımın dibinde ki ceseti gösterip "Bunun başında olmamız bana korkunç saçma geliyor"
Bulunduğumuz yol kenarının çalılıklarını daha yakından incelemek için çöken John'a bakmıyordum bile. Etrafta ki telaşa takılmıştım. İşini yaparken özenle çalışan adli tabib ekibinden, en ufak bilgi için tekrar tekrar görgü tanıklarını sorgulayan memurlara kadar yoğun ve düzenli bir karmaşa hakimdi duruma. Ama işte benim içim hiç rahat değildi. Olay bir uyuşturucu pazarlığının kötü sonlandığını gösterir gibiydi. Şehrin bu bölgelerinde bunun çok sık yaşandığı bir gerçekti. Kurban'ın satıcı olduğu ise cebinden çıkanlara ve kolunda ki dağıtım yapan çetelerden birine ait dövmeden belliydi.
Dayanamadım "Daha önce de dediğim gibi buraya narkotikle birlikte gelecek adamlar yeterliydi" diye tekarar şiikayetimi dile getirdim
"Her neyse şuna bir baksana" ortağım yakınmalarımı çok da umursamışa benzemiyordu, pufff layarak onun gibi yanına çömeldiğimde bana ne göstermeye çalıştığını anladım, dallara saçılmış toz.
"İtişme ve yumrukların konuştuğu belli" adamın suratı tanınmayacak hale gelmişti "Bunun da o sırada saçılması şaşırtıcı değil"
"Evet ama..." John ne zaman bir olay yakalasa yaptığı gibi burnunu sıvazladı ve devam etti "Poşet ortada değil, hem bunun için bu kadar kavga ettikleri hatta adamı öldürdüğü halde neden cebi hala mallarla dolu?"
Evet, bu beni de meraklandırıyordu "Senin düşüncen ne?"
"Bence zanlımızın niyeti farklıymış, burada farklı kokular var Eric, çok kötü kokular"
"Sadece kötü sonuçlanan bir çete kavgası da olabilir"diye fikir yürüttüm
"Ama o zaman hangi çete yaptıysa kendisinin ne kadar iyi olduğunu göstermek ve bununla gururlanmak için bir imza bırakırdı"
Doğru söylüyordu ama... "Peki, çete işi değildi diyelim, kendi bir işe bulaşmış ve sonu kötü olmuşsa, sonuçta adam banka da alışan iyi aile babası değil" öyle ya bu tiplerin her zaman kendilerini aşan belaları olurdu. Şuanda yaptığımız şey birbirimizi soru cevaplarla açmak, ve gördüklerimizi, düşündüklerimizi bir mantığa oturtmaktı. Yoksa onun cevaplarını doğru bulmuyor değildim ama daha net bilgiler lazımdı bize. Ortağımla konuşurken kendi kafamdakileri de tartmış oluyordum, aynı onun gibi.
"O zaman da çete onun yanında olmalıydı değil mi? Bunların ki bildiğim en sağlamları, uzun süredir hem organize işler hem de narkotik bunların peşinde ama sağlam bir delille bir adamı bile daha hapse sokamadı"İşte bu çok ilginç gelmişti "Hangisi ki bunlar?" kolay kolay enselenmeyen çete yoktu artık ortalıkta, iki yıldır yapılan büyük baskınlarda çoğu enselenmiş, bir kısmı da kontrol altına alınmıştı. Tabi ki de yakalanması ve suçlanması gereken daha çokları vardı ama bu kadar güçlüleri ortadan kalktı diye biliyordum.İlk geldiğimde adamın yaralarına ve cebinden çıkanlara baktığım için dövmesine dikkat etmemiştim John'un sözleri ile yetinmiştim o sırada "Bunlar..." John adamın kolunu eldivenli eli ile sıyırırken bir yandan da beni bilgilendiriyordu "Avrupa ortaklı sağlam bir çete tüm ülke çapındalar hatta neredeyse dünya çapında bile ortakları olmasının güvencindeler desek daha doğru. Son polis temizliğinden sonra ortama sıkı bir giriş yaptılar senin anlayacağın. Bana da bölümde ki arkadaşlar bahsetmişti, ilgimi çekmiş dosyalara bir göz atmıştım"Sözlerini bitirdiğinde dövmede ortadaydı artık ilk anda garipsedim hatta gördüğüm resim bu kadar şiddet içeren bir topluluk için naif gelmişti, ama sonra bana bir şeyler anımsattığını anladım ve yakından incelemek için biraz daha yanaştım.
Benim dikkatli incelemem ortağımın da dikkatini çekmiş olacak ki "Ne oldu?" diye sordu. O da aynı şekilde baktığım yeri inceliyordu benime benzer düşünceleri olacak "Eric bunu biz daha önce gördük mü? Tanıdık geliyor, hatta çiçekleri bile"Evet bunları görmüştük, ama ayrı ayrı. Adamın kolunu tuttuğu yeri işaret ederek "Burnundan öfke ile soluyan boğa kafasına bak, şimdide insan bedenine sarılmış onu tutsak almış gibi duran çiçeklere. Bunlar ateş çiçekleri, hani Amber'e bırakılan mesajda dikkat etmesi söylenen ateş çiçekleri, hatırlarsan ondan sonra internetten neye benzediklerine seninle bakmıştık"
"Bu... Nasıl yani? Ne demek oluyor tüm bunlar?" Benim de aklımdan yanı şeyler dolaşıyordu. Neler oluyordu?Hemen telefonumu çıkardım ve Amberi aradım
Bir kere çaldı
İki kere
Üç kere
Dört
Beş
Cevap yok.
Soğu terler ensemden aşağıya akarken John halimden anlamış olacak "Yanında ki devriyeyi dene"Hemen kapatıp onları da aradığımda John da tekrar Amber'i arıyorduSıkıntı ve telaşla arkadaşıma döndüm "Yok. Hiç birinden ses yok"
"Hadi hemen arabaya" arabaya atlarken kimseye bakmıyor hiç kimseyle iletişime geçemiyordum, şuanda tek derdim eve Ambere bir an önce yetişmekti.... Kalbim korkuyla sıkıştı ve istemsizce düşündüm, tabi hala çok geç kalmadıysam.
***
Eric'in çıkmasıyla biraz rahatladığımı kendime itiraf ettim. Yani adamın varlığı beni garip bir şekilde rahatlattığı kadar geriyordu da. Ondan bir şeyler beklediğimi düşünmesini istemiyordum, aramızda olan yakınlık çok hoşuma gitse de ben tüm bunlara alışkın ve normal bir şekilde yetişmemiştim ki. Giderken verdiği milyon tane tedbir ve öğütlere minnettar olsam da birazcık yalnızlık ferahlatıcıydı. Yine de ön kapının yanında ki pencereden dışarı bakmadan duramadım. Devriye ekibinin orada olması içimi rahatlatmadı dersem senenin yalancılar rekortmeni olurdum.
Derin bir güven ile nefes alıp kendimi koca televizyonun karşısına attım ve pizzamızı yerken Eric'in açtığı spor kanalını aceleyle değiştirdim. Onun bundan büyük bir haz alması aynı duyguları paylaştığımız anlamına kesinlikle gelmiyordu. Kanallarda ne var ne yok gezinirken kafamın aslında başka yerde olduğunu ve televizyona odaklanamadığımı kabullenip sessini kapattım ama görüntünün ışığını kaybetmek istemedim. Kendimi koltuğun yumuşaklığına bıraktığımda kafamda trans halinde geçirdiklerim vardı. O kadar çok duygu ve olayla karşılaşmıştım ki karman çorman olmuştum.Onu izleyebileceğim bir yol olmalıydı, ama nasıl. Bir ipucu, güçlü bir şeyler. Belki gördüğüm ama fark etmediğim şeylere kendimi odakladım.
Gözlerimi kapatıp oradayken yaşadığım her şeye odaklandığım sırada 'çıt' sesiyle kapalı gözlerime ışığın yansımasının da değiştiğini fark etmemle hemen televizyonun olduğu yere, karşıya odaklandım.
Tüm ev kapkaranlıktı.
Kalp çarpıntılarım anlamsızca artarken kendimi teselli etmeye çalıyor ve karanlığa kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Aslında dışarıda hava daha tam kararmadığından perdelerin arasından gelen hafif ışık alışmamı kolaylaştırıyordu. Ayağa kalkıp sigortada sorun olup olmadığına bakmaları için yardım istemeye polislerin yanına gitmeye çalıştığım sırada artık evde yalnız olmadığımı görmeden tüm duyularımla hissettim. O anda derin bir bilgi beni sarstı ben bulabiliyorsam o da beni bulabilirdi.
Arkamdan gelen ses beni şaşırtmamış ama iliklerime kadar korkutmuştu "Merhaba Amber, sonunda buluştuk" sesteki yoğun zevk beni iğrendirmişti ve ölesiye korkutmuştu.
Artık tek ümidim Eric'in beni biran önce bulabilmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
FantastiqueHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...