"Biraz sakin ol Eric, ona yetişeceğiz merak etme" John olumlu düşünüp ortağını rahatlatmak istiyordu. Ama rahatlamak yerine fenalık geçirecek gibi durması onu endişelendiriyordu. Bunca yıllık birlikteliklerinde, başlarına gelen en kötü olaylarda bile soğukkanlılığını koruyan hep arkadaşı olurken John şu anda gördüğü bu adamı tanımakta zorlanıyordu.
Bir taraftan da nasıl bu kadar büyük bir hata yaptıklarını kafası algılayamıyordu. Çok önceden bilmeleri gerekirdi aslında Eric bunun farkında olduğu için elinden geldiğince hatta belki de biraz fazlası ile Amber'i korumak için ellerinden geleni yapmışlardı ama gel gelelim işte otobanda Eric'in evine uçarak giderken düşündü, yaklaşık bir saat uzaklıkta ki cinayet mahalline giderek kızı orada korunmasız bir yem gibi bırakmışlardı.Tam da katilin istediği gibi.
"Neden. Ahhh hayır. Lütfen, lütfen ona bir şey olmasın" konsola attığı yumruklarla birlikte Eric'in hıçkırık gibi mırıldanan dualarına John da içinden katıldı ve artık onu engellemeye, akla davet etmeye kalkmadı bile. Tek dileği dostunun hayatının kadınını sağ bulabilmekti.
***
"Aha.. sonunda çözdün tatlım. Aynen öyle. Tabi şimdi düşünmeden edemiyorum bu benim için yeterli olacak mı? Çünkü sen hiç de düşündüğüm gibi güçlü değilsin. Hakkını yemeyelim fena da değilsin ama ne biliyim işte...."
Bu herifin beni tüm bu sapıklıkları için ayağına getirmişti, beni de oyunun bir parçası hatta oyun nedeni yapmıştı, herşey de ve acıyla fark ettiğim üzere ben onun planına tam da istediği gibi uymuştum.
Konuşmaya devam ederken gözyaşlarım artık korkudan değil sinirden yanaklarıma süzülüyordu
"Ne oldu tatlım? Yoksa kendini bir şey mi sanıyordun? Başkaları ne derse desin sen benden sonra ki en yetenekli kişisin, önce değil!" aynı anda yerinden kalkıp kolumu kavradı ve beni bağırtacak kadar sıktı "Anladın mı beni?"
Acı bir anda öyle bir duyularımı etkiledi ki hıçkırıkla birlikte çığlığım aynı anda çıktı. Ama cevap vermek zorunda olduğumu hırıltısına eş değer kolumda ki baskısından anlıyordum "Ev... evet an.. anladım" içinde bulunduğum acınası hal beni iyice sinir ediyor ve güçsüzleştiriyordu.
Bir anda elinden kurtuldum ve koltuğun köşesine sığındım, gidecek, kaçacak hiçbir yerim yoktu. Önümde izbandut gibi dikilirken nereye kaçabilirdim ki? Sonra başka bir şey oldu ben yeni bir darbeyi ya da burnuma tutulacak bayıltıcı kokuyu beklerken o gözünde ki gözlük ile başında ki kar maskesini bir anda fırlattı attı. İşte şimdi bitmişti, o ölene, tutuklanana ya da ben ölene kadar bu iş bitmeyecekti. Çünkü ben bu adamı artık tanıyordum!
"İyice bak bana. Görüyor musun?" ne demek istediğinin farkındaydım yüzünün yarısında olan yanık izleri derinin buruşması kırpık ve kaşların olması gereken yerlerde ki boşluklar beni derinden etkilese de simsiyah gözlerinde ki delilik gerçekti ve bana vaat ettikleri hiç hoş şeyler değildi.
Aynı anda gelen darbe de öyle, görmemiştim bile çenemin soluna inen yumruk tüm bedenimi baştan ayağa titretti ama sesimi çıkarmadım ve sadece sinmekle yetindim. Tek yapabildiğim koltuğa gömülüp cenin pozisyonunu olabildiğince almak ve darbeleri en aza indirmeye çalışmaktı.
"BANA BAK KALTAK. BAK DİYORUM" şiddetle istediğini yapmamak için direniyordum ama onun tükürüklerini savurarak beni sarsması onu sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...