“Amber sen ne dediğinin farkında mısın?” o kadar şaşkındım ki onun yeni uyanmış halinin şirinliğinin bile yeterince farkında değildim.
Ama o da belli ki en az benim kadar şaşırmış haldeydi. “E evet. Ben de biliyorsunuz sanıyordum” şimdi de kaşlarını çatmış kapının önünde bize dikleniyordu.
“İçeri girelim mi artık?” John’un uyarısıyla içeri geçtik.
Kapıyı kapatmamla “Bize nasıl bunu söylemezsin? Biz nereden bilelim hepsinin psişik olduğunu? Hem..” o kadar sinirliydim ki cümlemi tamamlayamıyordum. Günlerdir canımız çıkmış, hiçbir ortak özellik bulamamanın, gidişata yön verememenin acısını çekiyorduk. Hanımefendi ‘bu da sorumu?’ dermişçesine lafı ağzıma tıkamıştı.
“Bana neden bağırıyorsun? İşini düzgün yapmayan sensin. İşini yapsan bunu bilirdin” üzerime yürüyor küçücük ellerini yumruk yapmış aklınca beni tehdit ediyordu.
O an gülsem mi, daha mı çok kızsam bilemedim.
John “Arkadaşlar önce bir sakin olun” odadaki küçük yuvarlak masa ve iki sandalyeye gitti birine oturdu “Şimdi Amber bize bunu nereden bildiğini anlatmaya başlasana” arkasına yaslanırken gayet rahattı
Ben gözümü Amberden ayırmazken o ilk defa görüyormuşçasına John’a dikti gözünü. Daha sonra aldığı derin nefesle sakinleşmesini izledim “İyi. İnsan gibi biriyle konuşabilirim sanırım” deyip yanına oturmaya gittiğinde olduğum yerde sinirden gülümsemek zorunda kaldım yoksa bağıra çağıra ortalığı inletmeme veya bir duvara yumruk atmama sadece bir damla kalmıştı.
Onların yanına gitmek yerine yatağa oturmayı ve ayakkabılarımı sakinleşmek için uzatarak giymeyi bir taraftan da onları dinlemeyi tercih ettim.
“Eee Amber? Anlatacak mısın?” John hakikaten çok sakindi ayrıca gözlerinde hala benimle alay eden bakışların farkındaydım ama ses çıkarmadım.
“Evet. Şeyy bunu tam olarak nasıl açıklayabileceğimden emin değilim” kafamı biraz kaldırıp bakınca elleriyle saçını tedirgince arkaya attığını gördüm. Gerçekten anlatacağı neyse bunu tarif etmek ona zor geliyor gibiydi.
“Bir dene sen” John tüm centilmenliği ve sakinliğiyle hala sahnedeydi.
“Tamam. Bakın bu rüyalar benim algıladıklarım olduğu gibi zaman zaman verilenlerde olabilir. Bu durumda olduğu gibi mesela! Direkt bana verilen bir mesaj gibi”
“Nasıl yani?” şimdi ayaklanmış onların yanına gelmiştim, detaylıca anlamak istiyordum.
Başını kaldırıp sinirli hafif şiş gözleriyle bana bakınca sustum “Dinlersen anlatıyorum!” siniri sesinden belliydi ama zerre umurumda değildi.
O da ortağıma dönüp her halinden belli beni yok saymaya çalışarak devam etti “İlk rüya öncesi içsel sıkıntılarımın olduğunu söylemiştim. O hissettiğim katildi ama öncesin de anlamasam dahi bana sonradan hep ulaşmaya çalışan Harry, yani kurban oldu” sonuna doğru sesi fısıltı hallinde çıkmıştı, onun ne kadar acı çektiğini görebiliyordum.
Sözünü kesmedik ya da soru sormadık. Devam etti “ikincisin de ise olayın tamamen kurbana dayalı olduğunun artık farkındaydım. Bana nasıl ulaştıklarını çözmem çok zamanımı almadı. Güçlü bir alıcıya odaklanırsanız 'ki bu durumda bu ben oluyorum' mutlaka mesajınız yerine ulaşır, hele bu durumda ki gibi vericiler de iyiyse. Çok güçlü olduklarını söyleyemem ama sonuç olarak bana ulaştılar. Fakat son kaçırılan kız farklı”
“Nasıl yani?”
“O bir verici ya da alıcı değil aracı. Bunu şöyle anlatayım. Her kapı çoğunlukla ya içeri açılır ya da dışarı. Benim durumumda ki bir psişik ise her iki tarafa da açılan bir kapı gibidir. Oysa aracılar benim gibi olmayanlar için ek menteşe görevi görürler”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...