“Tüm bunların ne anlama geldiği hakkında bir bilgin var mı?” kafede çok durmamış sorulacak sorularımızı sormuş ve hemen çıkmıştık. Almamız gerekeni fazlasıyla almıştık zaten. Doğruca merkeze dönmüş elimizde ki delilleri tekrar topluyor, mesaja anlam vermeye çalışıyorduk. Çünkü şimdi elimizde çözmemiz gereken bir mesajımız vardı.
Bunları düşününce kendime hayret ediyordum. Ben, Eric Nelson bir katili yakalamak için ruhlar aleminden gelen mesajları takip ediyor, bir psişikle çalışıyor, üstelik o psişiğe… Her neyse oralara girmeyecektim. En azından şimdi olmazdı. Bu kıza güçlü bir çekim duyduğum ve mutlaka onunla olmak istediğim gizli bir bilgi değildi ama ötesi şu anda beni bile aşıyordu.
Bu davanın takip sürecini beni tanıyan birine mesela ailemden birilerine bahsetsem beni hemen doktora götürmek isteyeceklerine emindim. Bunları yapan hatta gittikçe inanan ben olamazdım. Ama kanıtlar ve Amber o kadar inandırıcıydı ve dürüsttü ki. İşte yine kafam ona kayıyordu. Zaten onu düşünmeden geçirdiğim zaman mı vardı ki? İlk önceleri sinirden şimdi ise bilemediğim bazı şeylerden. Ama bu beni memnun ediyordu. Bu hissettiğim şeyler.
Yine de şu anda ilk önceliğim onu korumaktı. Ne pahasına olursa olsun. Hatta ona rağmen onu koruyacaktım. Bu işte bir bit yeniği vardı ve bunu ortaya çıkarmadan duramazdım. Bu son mesaj işi de hiç hoşuma gitmemişti.
Amber’in konuşmasıyla dikkatimi tekrar ona verdim.
“İşin açıkçası ben bu mesajı daha önce almıştım?”
Tüm dikkatim onda yerimde doğruldum, ne diyordu bu kız böyle “Ne demek daha önce bu mesajı aldım. Nereden? Ne zaman?”
Bana o garip gözlerini dikince yine sinirlendiğini anladım ama önemsemedim. Hoşuma bile gidiyordu artık.
Hele bir de şimdi ki gibi devirmesi yok mu! Kendimi şu anda tekmelemek istiyordum, önemli bir davanın, kritik bir noktasında, neden böyle şeyler düşünüyorum ki ben?
Neyse ki Amber beni takmadan devam etti
“Ee.. evet şeyy ben bunu daha önce güllerden duymuştum”
Kaşlarımı çatıp tam ne saçmaladığını sorucaktım ki John benden önce davrandı
“Amber ne saçmaladığını inan anlamadım”
“Dedektif saçmaladığımı hiç sanmıyorum” kaşlarını çatmış, kollarını bağlamış, içerlemişti belli. Ama ben de John’u bu kadar sıkılmış ilk defa görüyordum
“Bak Amber inan konu sen değilsin. Tüm bu olay! Özür dilerim ama bazı şeyler hala inandırıcı gelmiyor ve peşinde olduğumuz ipuçlarının tamamen farezi olması canımı sıkıyor. Daha bağlayıcı bir şeylere ihtiyacım var”
Bravo! Ben daha iyi özetleyemezdim.
Amber’in ise bakışlarının anlayışla yumuşaması canımı sıktı biraz
“Anlıyorum! Canını sıkma. Senin gibi bu durumlara alışık birinin bu konuda bu kadar sıkılgan olması doğal! Büyük ihtimalle bir yeteneğinin olması veya olabilecek bile olması seni ölesiye korkutuyordur”
Heyy! Bir dakika bunlar neden bahsediyor böyle “Siz neden bahsediyorsunuz? Ne yeteneği?”
John yerinden kalkıp odada dolaşmaya başladı. O sakin John! Hani aramızda ki en soğukkanlı kişi! Şu anda tedirgin ve sıkkındı.
Ben de sıkkındım çünkü bunların arasında benim bilmediğim bir mevzu dönüyordu.
“Amber, bu doğru değil. Ayrıca kafamın içine girmeyeceğini söylemiştin?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...