“Pardon? Anlamadım, ne dediğini tekrar eder misin?” bu adam delirmişti herhalde. Onun evine falan gitmeyecektim tabi ki.
“Çok basit. Benim evime gidiyoruz. Orası hem güvenli hem de rahat. Ayrıca senin bir yere ihtiyacın var zaten” o arada bir yaptığı pişkin gülümseme hala yüzünde olsa düşünmeden burayı terk ederdim ama şimdi biraz öncekine nazaran daha ciddi duruyordu.
“Tamam başka bir yerde kalacağımı söyledim ama başka bir otel veya..”
“Başka bir otel olmaz, kafandan onu at bir kere”
“İyi tamam. Koruma evi mi ne ondan bahsetmiştin, o olur mesela”
“İyi de onun için de önceden rapor hazırlamam ve bildirip yer ayarlamam lazımdı. Sen çok inatçı olduğundan onları hazır edemedim tabi. Şimdi nereden baksan iki günü alır”
“Başka bir çözüm vardır değil mi? Yani senin ev dışında”
“Yok. Bence en iyi çözüm bu. Sen de bir düşün. Otel olmaz hayatta izin vermem, o evlerde de başına bin tane polis dikilecek hoş mu sence?”
Adam tam on ikiden vurmuştu hakkını yememek lazım. Başımda kimsenin dikilip beklemesinden haz etmediğim gibi bir de bunu tanımadıklarımın yapması daha beter edecekti. hoş karşımda ki cevabımı bekleyenleri de pek tanıdığım söylenemezdi ama bütün geceyi adamın kucağında geçirdiğim de bir gerçekti değil mi?
“Ben…” bir karar veremiyordum. Aklım onun söylediklerini haklı bulsa da kalbim onun evine gitmeyi tehlikeli buluyordu hatta katil kadar tehlikeli. Bunun nedenini anlasam da sanırım itiraf edecek kadar kendime henüz güvenemiyordum.
Bir anda Eric yanımda bitince şaşırdım, düşünürken önüme eğdiğimi bile fark etmediğim başımı çenemden tutarak kaldırırken nedense başımla beraber kalp atışlarımda havalandı.
“Amber ister kabul et ister etme, dün gece beni aradığın anda her şeyin seyrini değiştirdin. Bu kadar inatçı olmayı bırak artık”
Kaşlarımı çattım ve son şans bir daha denedim “İlk senin numaran…”
Tabi ki lafımı böldü “İlk benim kartımı bulmuş olman imkansız. Ayrıca eminim daha önceden aradığın için doktoru hatta o avukat olan zibidiyi aramak bile senin için daha kolay olurdu. Ama sen beni aradın”
Kendiyle övünüyor muydu bu şimdi? Elini çenemden itmemle yaslandığım masada doğruldum “Aman iyi tamam. Neyse ne! Bunu daha fazla uzatmayalım”
Ona baktığımda öyle kendinden emin gülüyordu ki suratına bir tane yapıştırasım geldi ama haklı olduğunu kendimce kabul etmeden duramadım. Onun yerine başkalarını aramak kesinlikle daha kolay olabilirdi ama ben çantamda özellikle onun kartını aramıştım. Bunun ne demek olduğunu ise şiddetle reddettim.
“Hadi çıkalım o zaman” ceketini giyiyordu bir taraftan
John “İyi siz çıkın. Ben de şu dosyaları gözden bir daha geçirip, toparlayıp size gelirim”
Yalnız kalmak istemiyordum ama sesimi çıkarmadım çünkü Eric’in şu halde bile zafer edasıyla gülümsemesi yeterince sinir bozucuydu bir de onunla yalnız olmaktan rahatsız olduğumu öğrense peşimi hiç bırakmazdı.
Yanımda sırıta sırıta yürürken eklemeden edemedim “Ayrıca Nikos zibidi falan değil. Gayet hoş ve nazik biri” tekrar suratına baktığımda gördüğüm ekşi hal hoşuma gitmişti, şimdi ben sırıtıyordum.
*****
Bütün yol o zibidinin ne hoşluğu ya da nezaketi olabilir ki diye düşünerek geçirmemiştim tabi. Benim için kazanılan bir durumu bunun gibi tatsız bir olayla harcayamazdım. Sonuç olarak bende kalacaktı değil mi? Bu yeterince tatmin ediciydi. Şimdilik!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...