Yaklaşık sekiz yaşımdaydım kocaman kapıları olan geniş bir bahçesi olan eve ilk adımlarımı attığımda şaşkınlıktan çok korku hissetmiştim. Kendimi ilk defa boş ve değersiz hissetmiş ama oldukça sakin durmayı başarmıştım. Büyükannemin beni sevip sevmediğini hiçbir zaman umursadığımı düşünmedim ama nedense yanımda ki cana yakın kırmızı sakallı adamın beni sevmesi benim için çok önemli olmuştu. Yine de etrafta kimsenin duymadıklarını duyan, görmediklerini gören bir çocuk olarak yarı deli algılandığımı bildiğimden herkesten uzak durmuş kimseyle yakın ilişkide bulunmamıştım. Özellikle de anaokulunda ki en yakın oyun arkadaşıma ertesi gün annesinin öleceğini söylediğimden beri. Üç gün sonra büyükannem cenazeye gitmiş, bir hafta sonra da okuldan alınmış evde eğitim görmemin herkes için özellikle de başkaları için daha iyi olacağına karar verilmişti. İşte o günden itibaren kendimle yetinmeye çalışmanın daha iyi olduğunun farkına varmıştım.
Tüm bunlara rağmen bilinmezlik içinde hiç bu kadar kalmamıştım. Adeta hayatım tüm çıplaklığıyla gözlerimin önüne serilmişti. Neden burada olduğumu dahi çok net hatırlamamakla beraber neredeyse doğum anımı görecek gibiydim. Korkunun amigdala'nın tetiklenmesi ile hormonların salgılama sonucu oluşan sanal bir gerçeklik olduğunu bilmek şu an için hiçbir işime yaramıyordu.
İşte burada, yarı deli yarı psişik bir adamın merhametindeydim. Benimle ne sorunu olduğunu çözemesem de tüm sorununun veya daha beteri devasının ben olduğumun hissi anaokulunda ödünü kopardığım yegane arkadaşıma söylediklerim kadar netti. O zaman söylemiş ve kurtulmuş olsam da karşılaştığım bu durumda ne yapmam gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Gözlerini görmek onunla hiç istemesem de iletişim kurmak, diğer kurbanlarının aksine kurban olmadığımın kanıtlarını umutsuzca yakalamak istiyordum. Ama imkanı yoktu sadece kafasına bere geçirmekle yetinmemiş bir de güneş gözlüğü ile gözlerini gizlemişti. 'Sanki beni benden iyi biliyor' diye içimden geçirmeden edemedim. Onu bir şekilde okuyacağımı biliyordu. Önümde durmuş kaçamayacağıma emin oluyordu. Benim aklımsa sürekli dışarıda ki devriyeye ulaşabilme imkanını kolluyordu
O pis derinden gelen homurtulu gülüşünü yaptı, anında tüm tüylerim diken diken oldu
"Boşuna uğraşma dışardan kimse sana ulaşamayacak"
Hayatımda bir daha onun burada olduğunu hissettiğim zamandan daha fazla korkamayacağımı sanırken daha da fazlasının olabileceğini anladım. O insanların benim yüzümden zarar görmesine asla kaldıramazdım
"Ne yaptın?" kelimeler bir çırpıda çıksa da korkudan sesim kısıktı
"Onlar önemli değil Amber. Sadece basit insanlar. Hadi kalk gidiyoruz"
Sözleri o kadar aşağılayıcıydı ki özellikle de 'basit insan' derken, türüne yapılmış hakaret gibiydiler sanki. Kendini ne sanıyorsa artık? Fakat bu konuda üzerine gitmenin de bir faydası olmayacağının farkında olarak, ilk önceliğimi beni buradan çıkaramaması olarak değiştirdim. Bunun daha fazla soruna yol açacağının farkındaydım. Beni buradan götürmesini engelleyebilirsem, kurban olmaktan da kurtulabilirdim. Çünkü bu benim sonumsa onsuz bir yere gitmeyi kesinlikle düşünmüyordum.
"Hadii.." diye sessizce dişlerinden tısladığında dahi kımıldamadan ona bakmaya devam ettim.
Uzun iri yapısı aynı transta olduğu gibiydi, sadece kafası bu sefer konuşan bir boğa yerine kapkaraydı. Ne yazık ki onu teşhis edebileceğim bir şey yoktu. Bunları düşünmek hala ne kadar olumlu olduğumun ve bir umudum varmışçasına kendime sanırım daha çok da Eric'e güvendiğimi gösteriyordu.
"Demek güzellikle olmayacak. Ben de seni akıllı bir şey sanıyordum" bana yaklaşmaya başladığında cebinden çıkardıkları dikkatimi çekti bir şişe ve bir gazlı bez parçasına benziyordu. Ahh çok güzel! Adam kloroformunu da yanında getirmişti. Doğal olarak kaçırma girişimlerinde ana maddelerdi nede olsa. Bu da bir şeydir diye düşündüm (hala olabildiğim en pozitif halimle) adam beni öldürmeye gelmiş olsa bu kadar zahmete girmezdi ama belli ki şimdilik beni canlı istiyordu. Tabi burada ki kilit kelime 'şimdilik' hem de kim bilir nasıl iğrenç işkencelerine maruz bırakmak için.
Hızlı düşünmem gerektiğinin bilinci ile önce şuurumu kaybetmeden oyalamaya çalıştım. Geri geri duvara doru giderken "Burayı nasıl buldun?"
Yüzünü göremediğim için nasıl bir ifade takındığını bilemesem de ses tonu kesinlikle alay eder cinsteydi "Ahhh Amber! Senin beni izleme çaban ne kadar acınası olsa da seni izlemek çok kolaydı. Nede olsa saklanmıyordun bile değil mi? Bir polisin yanında olmak sana yeter sandın sanırım ama bu bana ne kadar komik geldi inanamazsın"
Haklıydı benim saklanmak gibi bir derdim hiç olmamıştı. Oysa o ustalıkla tüm enerjisini buna harcamış ve başarılı da olmuştu. Doğal olarak kendimi ona altın bir tepsi de sunmuş olmuştum ama tüm bunların alınması gereken riskler olduğunu da en başından beri biliyordum. Yine de şu an için yapmam gereken Eric gelene kadar onu oyalamaktı en azından ben geleceğini umuyor beynimden tüm sinyallerimi ona yardım çağrısı için yönlendiriyordum.
O bana tüm zamanlar onunmuşçasına doğru ilerlerken konuşmaktan çok hoşlanacağını düşündüğüm bir konu üzerinde yoğunlaştım "Neden bunları yapıyorsun?"
Pis sırıtışını görmeme gerek yoktu sesinde ki alayla birlikte tüm iliklerimde hissediyordum zaten o iki kelimede adamın psikopatlığının ve iğrençliğinin kanıtıydı
"Çünkü yapabiliyorum!"
Filmlerde ki kötü adamlara o kadar benzer bir konuşma sürdürüyordu ki içimden o filmlerde ki kadın kahramanlar kadar cesur olmayı diledim. Ama şu an için o cesaret bir yerlerime kaçtığından elimden gelen tek şey onun seveceğe konularda konuşup dikkatini dağıtıp yardımın gelmesini ummaktı.
"Ama neden?" içimde ki bir ses bu sorunun onu sıkacağını söylüyordu. Ayrıca onun ilgisi çekecek asıl konunun neden yaptığı değil nasıl yaptığına odaklanmak olduğunu da söylüyordu. Çünkü adam narsisizmin canlı örneğiydi.
Dışardan of laması da sorumdan ne kadar sıkıldığının açıklamış oldu zaten. Hızla sorumu değiştirdim "Daha doğrusu nasıl yapıyorsun? Tüm bunların belli ki senin için önemli bir nedeni var" midem bulanarak ekledim "Senin gibi yetenekli biri için tüm bunlar nedensiz olamaz"
Dolanırken durmasından ve biraz uzağımda ki bir koltuğa oturmasından anladığım kadarı ile bu konu hoşuna gitmişti işte.
"Sonunda! Ben de senin aklından şüphe etmeye başlamıştım Amber" ismimi o kadar içten ve tanıdık bir tonla tonlayarak söylüyordu ki zaten korkumdan ve yapmak zorunda olduklarımdan bulanan midem kusmanın eşiğindeydi.
Ama tabi ki de ses çıkarmadım şu an için istediklerimi alıyordum değil mi?
"Senin de iyi bildiğin gibi biz çok özel yeteneklerle kuşatılmış önemli insanlarız. Ama hakkettiğimiz değeri görmediğimiz de kesin. Ben de gerekli önemin başkaları tarafından verilmesini beklemek ile çok vakit kaybettiğimi fark ettim. En iyisi onun yerine yapılması gerekenleri yapmak ve kendimi ispatlamaktı"
O susunca sorularıma devam etmem gerektiğini biliyordum. Onun için dikkatimin de bir şekilde onda olması gerektiğini. Adamın hastalıklı beyni aslında cidden hiç ilgimi çekmiyordu ama sordum "Peki o zaman öldürdüklerin neden bizim gibilerdi?" benim için onlar ve bizler diye onun düşündüğü hastalıklı bir ayırım olmasa da belli ki onun için vardı.
"Hah.. neden olabilir sence Ambeeer?" ismimi uzatarak bu şekilde söylemesi korku filmlerinde ki çocukları getiriyordu insanın aklına. Sonra benden gerçekten bir cevap beklediğini fark edip ciddi ciddi düşünmeye başladım. Öldürülenler mesaj alanlar ve verenler üzerine en düşükten kendi aralarında en güçlülerine kadar çeşitli psişikten oluşuyordu. Sonunda bana gelip hikayesini bana anlattığına ve Sally'nin güllerinin de mesajını işin içine katarsak korkunç manzara tam karşıma çıkıyordu "Beni... beni ayağına getirtmek için yaptın tüm bunları"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AMBER
ParanormalHayatı boyunca psişik güçleriyle yaşamak zorunda kalan genç kız, güvendiği, bildiği tek yeri hayatını cehenneme çeviren katili yakalamak için terk eder. Ona inanmayan genç dedektifle yolları kesiştiğinde işler iyice ilginçleşmeye başlar. Pe...